23 Haziran 2012 Cumartesi

Kürt Sorunu

CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu sadece yöntem olarak önerdiği Kürt sorunu çözümü çalışmlarını yöntem çalışmıyor diye yarım bırakmamalı. Ok yaydan çıkmıştır artık.

Biraz da somut,ivedi öneriler getirmeli. Bunlar ne olabilir dersek

- Seçim barajı kaldırılmalı veya %3 seviyesine çekilmeli.
- Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmalı.
- Tutukluluk süresi en fazla 2 yıl ile mutlak sınırlandırılmalı.
- Seçilmiş belediye başkanları ve milletvekilleri tutuksuz yargılanmalı. İçişleri bakanının görevden alma yetkisi kesinleşmiş mahkeme kararına bağlanmalı.

Bu dört öneri hayata geçirilirse sorunun çözümü yönünde önemli katkıda bulunacaktır.

Yönteme gelince MHP olmasa da AKP,CHP, BDP ve Akil adamlar kurulu çalışmaya başlamalı. Akil adamlar kuruluna Türk Milliyetçisi görüşleri temsilen de 3 kişinin katılması MHP'yi de çözüm sürecine çekebilir.

15 Haziran 2012 Cuma

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Soner YALÇIN/Samizdat/Kırmızı Kedi

Silivri Mahkemeleri ve Ergenekon davasını merak ediyorsanız ve bu konuda mutlaka okumanız gereken bir kitap. Halkımızın günümüzdeki adalete güvensizliğine bu kitabı okuyup hak vermemek elde değil.

"Bunun adı düşman ceza hukukuydu. Teorisyeni İngiliz filozof Thomas Hobbes'tur. Bu yeni teoride ceza suçun karşılığı değildir; yani yurttaş ceza hukuku yok, düşman ceza hukuğu vardır. Bu cezanın amacı müstakbel eylemlerin önlenmesidir; yani suç işlemeden! Fill yokken ceza verilebilir... Şüphe, kanıtın yerini almıştır. En temel hukuk kuralı; "kuşkuya dayanılarak insan tutuklamak gayri insanidir." Bu anlayış rafa kaldırıldı artık. Evet, develetin o kutsal otoritesi için kişisel ve toplumsal özgürlükler yok ediliyordu. Amaç belliydi: Halk için yasa yapılmıyor, yasaya uygun halk oluşturuluyordu."

"Toplumu sürüleştrmenin yöntemi bu. Akıl tutulması bu. Ortaçağ bu. Cadı avları nasıl kolay yapıldı sanıyorsunuz? Bilimin toplumsal yaşamdan kovulmasıdır bunun nedeni. Şimdi bu tesbiti yaptım ya, "bakın belgeyi kabul etmemek için neler yazıyor", derler! İşte geldiğimz yer bu sığlıktır..."

"Darbe iddiaları üzerine yeni bir tutuklama dalgası başladı; 30 kişi daha sorgusuz cezaeveine kondu. Milli Kongre'nin başkanı Dr. Esat (Işık) gibi saygın ulusalcılar gece yarıları pijamaları, terlikleriyle evlerinden alındılar.
İttihat ve Terakki'nin tüm mallarına el konuldu.
Sonra sıra subaylara geldi. İngilizler savaş tutsaklarına eziyet ettikleri iddiasıyla 23 subayın hemen tutuklanmasını istedi.
Ordunun önde gelen isimleri tutuklanınca, İngilizler bu kez bazı kurumların da "darbeyi planladıklarını" gündeme getirdi. ..."

"Yani Ergenekon'un, terör örgütü kapsamına alınması için yakalanan kişiler, ele geçirilen silahlar yeterli değildi; şiddet içeren eylem gerekiyordu! Yani... Yanisi şu, Danıştay Suikastı Ergenekon'a bağlanınca, örgüt "terör örgütü" oluverdi!"

"Sorunun olmadığı bir dönemden geçiyoruz.
Soru yoksa hurafe var.
Soru yoksa peşin hüküm var.
Soru yoksa komplo teorisi var."

"İddianameye fazla söz etmeyeyim, kendi mesleğime eleştiri getireyim! Türk medyasında, olayları hep komplo teorileriyle açıklama kolaycılığı gelişti. Nereden çıktı bu komplo teorisi? Komplo teorileri, Amerikan-Farnsız devrimlerinin gücünden korkan gerici sınıfların icadıdır! Bu teoriler akla, dolayısıyla aydınlığa düşmanlığı yaşatmayı amaçladı. Her türlü metafizik saçmalık da bu düzenin ürünüydü. Dünden bugüne ne diyor bu komplo teorileri: Dünyayı/ülkemizi mevcut siyasi iktidara düşman siyasal bir gurup ele geçirecek! Kim bunlar: Devrimciler, jakobenler,solcular,ateistler, masonlar, Yahudiler, Ergenekoncular vs... Tarih boyunca bu komplo teorilerine inananlar hep cadı başlattı. Akla karşı "haçlı seferleri" düzenlendi."

"13 Ocak 1898'de L'Aurore gazetesinde yayımlanan bu mektup bir çığlıktı aslında:
Cumhurbaşkanı Sayın Felix Faure,
Bu iddianame hiçbir hukuksal değer taşımamaktadır. Bir insanın böylesine bir suçlama yazısı üzerine hüküm giymesi adaletsizliğin mucizesidir. Hiçbir namuslu insanın bu suçlamayı yüreği isyan etmeden okuyabileceğine inanmıyorum. ..."

"...Fakat bir süre sonra, hiç bir haber vermeden maaşımı da kesiverdiler. ... Demek 11 yıldır bünyesinde çalıştığım, 3 yıldır da yazarlığını yaptığım yayın gurubu korkuya bu derece boyun eğmişti. ..."

2)Ram Oren/Afrika Prensesi/GOA

Elmas madenleri, iki arkadaş arasında ihanet ve hırs, Afrika, İsrail ve İngiltre arasında geçen sürükleyici bir roman. Plajda okunabilecek cinsten.

"Kayıp madencilerin, felaketin haberini alıp köylerinden gelen eşlerin suratlarında ağır bir kaygı bulutu vardı."

"Ağır nefesiyle Keren'e yaklaştı ve kuvvetli elleriyle boğazını sıkmaya başladı. Keren soluk alamıyorsu ve ve vücudu ürperdi."

"Keren savaşta her bilginin değerli olduğunu biliyordu. Her yeni veri, güçlerin pozisyonunu, saldırı yönünü, tüm çatışmayı değiştirebilirdi. ..."


9 Haziran 2012 Cumartesi

1 Maddede Başkanlık Sistemi

Yok başkanlık olsun, yok partili olsun, yok yarı başkanlık olsun tartışılırken Anayasa'ya eklenecek tek bir madde ile "başkanlık" sistemi nasıl getirilir önermek istiyorum.

"Cumhurbaşkanı her istediği kamu kurumunun, her tür toplantısına katılıp oy kullanabilir. Kurumun oy hakkı olan üye sayısının %40'ının üste yuvarlanması ile hesaplanan rakam Cumhurbaşkanı'nın oyunun miktarını belirler."

Örneğin isterse meclise gelir, gensoruyu destekler oyu 220 sayılıp, muhalefetle hükümeti düşürür. İsterse mahkemeye katılır 3 hakimin oyunun yanında 2 (3*04=1.2 üste yuvarlanınca 2 oluyor) oy ile mahkemenin kararını etkiler. İsterse yüce divana katılır 17 üyenin yanında 7 üyelik oyu ile kararı belirler.

Bundan iyisi Şam'da kayısı.

Neden %51 oy hakkı yok diyorsanız en azından matematik olarak tersine karar alamadan "demokrasi" olur mu?

3 Haziran 2012 Pazar

İslamcı Elitlerin Partisi

AKP artık tamamen islamcı elitlerin partisi haline gelmiştir. İslamcı elitle neyi kastediyorum. Halkın dini duygularını kullanarak, duygu sömürüsü yaparak, halkın durumu kötüye giderken kendi kazancını katlayan, bir yandan halkı yoksul ve cahil bırakırken bir yandan eğitim seferberliğinden söz edebilen, tarihi eserleri mahveden restore çalışmalarını yapıp, yaptırıp tarihe saygıdan söz eden, Hermes çantaları koluna takıp benzini halkın vergileri ile ödenen Mercedeslerle gezerken halka biber gazını layık görüp, biber gazı öldürmüyor diyebileni kastediyorum.

Kürtaj yasağının en çok yoksul kadınların ölümüne yol açacağı ortada iken, nasıl olsa benim veya yakınımın başına gelirse atlar en iyi yurtdışı kliniğe gideriz rahatlığı ile kürtajı yasaklamayı düşünebilen elitlerden söz ediyorum.

Dün bu anayasa paketi ile iki sendikaya üye olabilecekseniz derken bugün sendika ile aylardır görüşme masasına oturmayan ve sonunda havacılık sektöründe grevi yasaklayanlardan söz ediyorum.

Sağlık sektöründe özel sektör oranını patlatan, doktoralara eşit döner sermaye payı yerine tüccara döndüren performansı getiren kendileri değilmiş gibi şimdi sezaryen'e karşı çıkanları kastediyorum.

Dün tecavüzden hafifletici nedenlerle çok cezalarla yırtanları hiç dile getirmezken bugün gafını kapamak için tecavüzcülerin ömür boyu hapse mahkum olmasını isteyenleri artık halkımız anlamalı.

4. hukuk reformu diye 7 genci gözünü kırpmadan öldürenleri affetmeyi savunanların kürtajı cinayet sayması ne derece inandırıcıdır?

Unutmayın karanlığın en yoğun olduğu bu anlar günün aydınlanmasının da en yakın olduğu zamandır.