27 Ağustos 2009 Perşembe

Gerçek Demokrasi Programı

Gerçek bir demokratik açılım için bence neler yapılmalı bunu anlatmaya çalışacağım.

- Seçim Barajları kaldırılmalı ve tüm siyasi partilerin aldıkları oy miktarına göre desteklenmesi sağlanmalıdır.
- Siyasi partilerde gerek yerel, gerek genel seçimlerde adayların aidatını ödeyen tüm üyelerin katılımı ile ön seçimle yapılması zorunlu hale getirilmelidir.
- HSYK'dan bakan ve müşteşar çıkarılmalı, kendi bütçesi ile tam bağımsız yargı denetimi sağlanmalıdır.
- AB'ne katılım halk oyuna sunulmalıdır.
- RTÜK üyelerinin üniversitelerin radyo, televizyon bölümleri ve medyadan seçimle gelmesi , politikacılar tarafından seçimine son verilmelidir.
- İşsizlik fonu yönetimi işçi ve işverenlerden oluşan bir kurula verilmeli, fona hükümetlerin müdahele edemesi anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
- Avukatlar ve Savcıların mahkemelerde eşit konumda olması sağlanmalıdır.
- Memurlara grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınmalıdır.
- Tutuksuz yargılanma esasına aykırı olarak gereksiz tutuklamalara yol açan karar alan yargı mensupları tutukluluk süresi için ödenecek tazminatlara katılmalıdır.
- Savcılık bünyesinde adli kolluk oluşturulmalıdır.
- Üniversitelerin ilgili bölümleri bilirkişi olarak görevlendirilmelidir. Adli Tıp sadece bu bölümlere gerekirse teknik destek vermelidir.
- Toprak reformu gerçekleştirilmeli ve tarımın entegre gıda sanayiye dönüşümü teşvik edilmelidir.
- Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır.
- Diyanet İşleri Başkanlığının tüm vatandaşların dini inançlarına eşit mesafede destek vermesi sağlanmalıdır.
- Rektör seçimlerinin YÖK ve Cumhurbaşkanı onayı olmadan öğretim görevlisi ve öğrenci temsilcilerinin oyları ile yapılması sağlanmalıdır.
- Belediyelerin büyüklüğüne göre saptanacak büyüklüğün üstündeki yatırımlar -örneğin İstanbul için 3. köprü- yerel halk oyuna sunulmak zorunda olmalıdır.
- Medya, iletişim kuruluşlarının, bankaların büyük ortakları kamu ihaleleri ve işlerinden yasaklı olmalıdır.
- Kayıt dışı ekonomi ile mücadele için her tür gider için belli oranda vergi iadesi alınabilmesi sağlanmalıdır.
- Fakir fukara fonu, iftar çadırları, bayram hediyeleri gibi harcamalar için kullanılan tüm kaynaklar ile bir fon oluşturulmalı ve gelir seviyesi yoksulluk seviyesinde olan ailelere aylık maaş olarak yardım yapılması sağlanmalıdır.
- TRT için elektrik faturalarından ve bütçeden ayrılan paralara son verilmelidir. TRT sadece kendi gelirleri ile ayakta duracak şekilde organize edilmelidir.

Bu program hakkındaki yorumlarınız ve ilave görüşlerinizi merakla beklemekteyim.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

İşte Demokratik Açılım

Demokratik Açılım paketinin içeriği anlaşıldı!

15 bin teröriste af, 15 bin Çağdaş Yaşam bursiyerine fişleme.

14 Ağustos 2009 Cuma

Gözden Kaçan Gündem

Gündemdeki bazı konular ardındakiler atlanarak olup bitiyor. Bunlardan 4 konuyu ele almak istiyorum.

Daily Telegraph gazetesi 2050'de Avrupa nüfusunun %20'sinin müslüman olacağını yazdı geçenlerde. Bu oran bile bir çok kişiyi korkuttu. Peki bu hesapta Türkiye varmı idi? 2050 yılında beklenen Avrupa nüfusu 627 milyon. Buna Türkiye dahil değil. Beklenen müslüman sayısı 125 milyon oluyor bu hesapla. Eğer Türkiye içinde olursa nüfus 728 milyon ve 226 milyon müslüman oluyorki oran %31 oluyor. Yani bu haberi Türkiye'nin AB üyeliği 2050'de bile hayal diye yorumlayan olmadı.

Halis Toprak 800 TL. emekli maaşı ile geçinecekmiş. Yaşına bakılırsa eğer yıllarca en üst düzeyde prim ödese idi, yani prim kaçırmasa idi en az 1.700-2.000 TL. alması gerekirdi. Yani patronların prim kaçırmasına bir somut örnekde Halis Ağa'dan geldi.

Nutukdan özel seçilen Güroymak'a Norşin adı verenler gerçekten demokratik açılım mı istiyor? Atina'da hayatını kaybeden Kürt müziğinin efsane seslerinden 75 yaşındaki Ermeni asıllı Aram Tigran'ın "Beni Diyarbakır'a gömün" vasiyeti, İçişleri Bakanlığı'ndan çıkan olumsuz kararıyla gerçekleştirilemeyecek. İnsanlara nerede gömüleceği özgürlüğünü bile tanımayan bu anlayış mı demokratik açılım yapacak?

Belçika'da cezaevinde işkence görüp öldüğü iddiası ile Mikail Tekin için Belçika'ya nota verdik. Engin Ceber, Festus Okey,Baran Tursun sanki başka memleketde oldu. Sanki bu olaylara karışan herkese yargılama izni çıktı. Sanki aileleri dava edilmedi?

Bir fıkranın son cümlesi ile bağlayalım. "Dinime küfreden bari müslüman olsa."

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Fonumu Elletmem

İşsizlik fonunda biriken 42 Milyar lira hükümetin ve iş çevrelerinin iştahını kabartıyor. Bu paranın bir kısmını GAP projesine aktaran hükümet bununla yetinmeyip fondaki paraların nemalarının kısmen bütçeye aktarılmasına, işveren SSK primleri için kullanılmasına çalışmakta. Bu fon bizlerin. Bütün çalışanların işsizlik güvencesi. Fonumuzu elletmeyelim.

Fonumuzdaki para eğer fazla geliyorsa, zaten meclis gündeminde de olan yararlanma koşulunu 600 günden 300 güne indirme yasası, ödeme miktarlarını artıran ve kesilen miktarla orantılı olarak asgari ücretin üzerine çıkmasına izin veren düzenlemeler yapılabilir. Eğer biz sessiz kalırsak ileride bu fonda işsizlere ödenecek paranın bile kalmaması işten bile değil.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Tarık Buğra/Osmancık/Ötüken

Şu günlerde çok güncel olan Osmanlı'nın kuruluş günlerini anlatıyor roman. Osman bey'in nasıl bey olduğu ortaya konuyor. Bu romanı okuyunca kendini Osmanlı'nın devamı sayan zihniyetin Osman Beyin anlayışından ne kadar uzak olduklarını da görebiliyoruz.

"Dahi bir niyazımız var; Osmancık Osman beği tek komaya, Osman beğ Osmancığı unutmaya."

"Zaman Osman beği umursamadan akıp gitmekte; ama Osman beğ de zamanı umursamamaktadır; bu hızlı akış onu tedirginleştirmiyor, telaşlandırmıyor, sabırsızlandırmıyor, korkutmuyor ve öfkelendirmiyor."

"Dilerim, adaletten kayar, zulme ve dalalete meyledersem Allah beni kahretsin. Ve dilerim, ben bilerek , bilmeyerek saptığımda karşı çıkmayanları ve benimle kalanları dahi Allah kahretsin. Ve dilerim, benden ehli çıkınca o sancağı benden almayanlar benim vebalimi çeksin."

Bu sözü Osman bey gibi samimiyetle söyleyebilecek bir politikacı var mı günümüzde?

2)Amin Maalouf/Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl/YKY

Sevdiğim yazarın bilim kurgu tarzı bu romanında genetik araştırmaların olası sonuçları üzerine değişen dünya anlatılmakta.

"Tanrı'nın sorunları, Şeytan'ın ise çözümleri yarattığını düşünmüşümdür her zaman. Sorunlar bizi sarsar, hırpalar, elimizi kolumuzu bağlar, bizi biz olandan başka bir şey yapar. Esenlikli bir dengesizliktir bu,tüm türlerin gelişimini sağlayan şey sorunlardır; çözümlerle ilerleme kaydedilmez, tükeniş başlar. ..."

"İnsanlardaki öteki yaş guruplarını özel durumlar olarak görme eğilimini çoğunlukla eleştiririm, herkes , kendi adına, her yaşta, sürekli genel durumunun, olağanlığın merkezi sayar kendini."

"... Ciddi sarsıntıların yerlatında uzun bir varoluş süreci geçirdiklerine inanıyorum. Afetler için de böyle, sinsi kötülükler için de. Doğmuyorlar, açığa çıkıveriyorlar. Savaşlar da böyle."

"Kim gerilemeyi önceden haber vermeye cesaret edebilirdi? Gerileme, şu üzücü, gülünç, yoldan sapmış, münasebetsiz düşünce. Tarihi, düz bir arazide akan, engelli alanda çıldıran, birkaç çağlayana ulaşan bir ırmak gibi görmekte inat ediyoruz. Ya yatağı önceden kazılmış olamasaydı? ya, denize erişmeyi beceremeyip çölde, durgun bataklıklar yapbozunda yolunu şaşırıp kaybolsaydı?"