24 Aralık 2011 Cumartesi

2011'in Ardından

2011 bitmek üzere. Yılın bir kısa değerlendirmesini yapmak istedim.

2011 bütün umutlara karşın AKP'nin 3. dönem iktidara gelmesi ile anılacaktır. Muhalefet için daha da moral bozucu olan %50 civarı bir oyla iktidara gelmesi AKP'nin. Bu bozuk moral CHP'de parti içi tartışmalara, yılgınlıklara neden oldu.

Neden yapıldığının halka yeterince anlatılamadığı neden bitirildiğinin, AKP'nin hiç birine güvenilmeyecek hangi sözüne güvenilerek, ne alındığı bilinmeyip anlaşılmayan meclis boykotu CHP'nin ilk ciddi hatası oldu. Kılıçdaroğlu'nun sürükleyici bir politika izleyemeyeceği anlaşıldı.

"Çok başarılı", "sıfır sorunlu" dış işlerimiz Amerikan radarlarını İran'a karşı Malatya'ya yerleştiren, Suriye ile savaş noktasına gelirken yetersiz muhalefet durumu halka anlatamadı.

Tamamen bilnçli bir gündem değiştirmesi olan ve nasılsa seçim sonuna kalan şike operasyonu, düşülen krizi gizlemek için gündemi aylarca meşgul etti.

Dar bir alanda görülen Van depremi hükümetin organizasyon yeteneksizliğini ortaya çıkardı. Gölcük depreminden bu yana geçen 12 yılda sadece arama kurtarma da iyi yol alındığı, bina kontrol, güvenli inşaat dahil her sorunun sürdüğü ortaya çıktı.

Demokrasiden bu kadar uzak bir ortamda AKP ile Anayasa hazırlamak için aynı karanlık odaya girenler odadan nasıl çıkacak sizlerin takdirine bırakıyorum.

Hukuk skandalları Deniz Feneri tutukluları ile diğerleri arasındaki net ayrım, referandum öncesi eveti savunanlardan bazılarını bile çıldırttı.

Cumhurbaşkanlığı süresi tartışmalarının seçimin ardından 4 yıl sonraya kalması AKP'nin gündemi belirleme ustalığının yeni bir göstergesi oldu.

Borsanın yükselmesi, doların yerinde sayması, faizlerin tek basamaklı olmasını ekonomik başarının ana göstergesi olarak sunanlar bunların hepsi tersine giderken yine kriz bizi teğet bile geçmez diyebiliyorlar.

Son olarak çalışana 25 yıldan az zamanda emekliliği yasaklayan, emekliye sefalet ücreti veren vekiller neredeyse oy birliği ile 2 yılda emekli olup mevcut maaşlarına %100 zammı yasalaştırıp 2011'i kapadı.

Bu tavırlar ile mevcut tüm partiler halkın gözünde sıfıra indi.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Şikeli

Şikeli AKP, şikeli CHP ve şikeli MHP şikeli bir seans ile şike yasasını 2. kez şikelediler. Memleketin gündemini şikeleten, şike çetelerini savunmayı en önemli sorun sayan bütün şikelilere yazıklar olsun!

26 Kasım 2011 Cumartesi

Özür Dileyeceğine

Her türlü gücü elinde tutan, bir tek parti iktidarının başbakanına 70 yıl önceki olaylar için özür dilemek yerine başka görevler düşmüyor mu?

70 yıl önceki Dersim Alevilerinin başına gelene üzülüyorsan bu günde yapabileceğin işler var. Mesela zorunlu din dersini kaldır, mesela Sivas katliamına kıyısından, köşesinden bulaşmışları partinden at, mesela Cem evlerini ibadethane say, mesela Suriye ile sürtüşmeyi Alevi, Sunni eksenine getiren açıklamaları yapan bakanlarını görevden al.

Bunları bugün yapmak varken 70 yıl öncesini parti çıkarları için gerilimi artırmanın ne anlamı var!

20 Kasım 2011 Pazar

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Emre Kongar/İçimizdeki Zalim/Remzi Kitabevi

Etrafımızdaki vahşet bize ne kadar yabancı ya da ne kadar bizim içimizden, yetişmemizden geliyor. Hitler dönemi dahil çeşitli dönemlerdeki zülmün ele alındığı kitabı tavsiye ederim.

"Mafya gibi, ekonomi tetikçileri de görünüşte bazı iyilikler yapar:

"Elektrik santrelleri, otoyollar, limanlar, havalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç sağlaralar. Bu borçların ön koşulu, bütün projelerin Amerikan firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir." ..

"Verilen kredi hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere döndüğü halde, borçlu ülkenin ana parayı ve faizinin tamamını ödemesini isteriz."

"Türkiye ne yazık ki "özgür" ülkeler arasına katılamamış. Papua Yeni Gine,Filipinler, Madagaskar gibi ülkelerle birlikte 3 puan almış, içinde Burundi, Cibuti'nin de bulunduğu "kısmen özgür" ülkeler kategorisine girebilmiş."

2) Mihail Bulgakov/Usta ile Margarita/Can

SSCB döneminde ciddi sansürlere uğramış bu yazardan ilk okuduğum kitap. İsa'nın çarmıha gerildiği günden Rusya'ya şeytan ile birlikte uzanıyoruz. Şeytan üstüne okumaya meraklı iseniz çok enteresan gelecektir. Dönem bürokrasisi ve sistem üstüne ince eleştiriler var kitapta.

"Hiç korkmayın kraliçe... Korkmayın bir şeyden, toprak kanı çoktan içti. Kanın yayıldığı yerde, üzüm salkımları bitti çoktan."

"Derken kalabalığın görünüşü değişti : Erkeklerle kadınlar toz haline geliyorlardı. Margarita'nın gözlerinin önünde, çürüme bütün salona yayıldı, havayı bir mezar kokusu sardı."

3) İskender Pala/Şah&Sultan/Kapı

İskender Pala bu romanı ile Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki savaşı ve savaşa giden süreci, Anadolu aleviliğine de değinerek anlatmakta. Konu iç içe geçmiş sevda öyküleri ile örülmekte.

"Artık sevgiliye bir rüzgar bile dokunsa o yeli, birine söz söylese o dili kıskanmaya başlıyor, neredeyse kimsenin ona bakmasını bile istemez oluyordu."

"Anadolu'da komşu komşusunu , rakip rakibini, düşman düşmanını ihbar ederek cezalandırılmalarına sebep oluyorlardı. Hatta Kızılbaş olmayanların bile "Kızılbaş'tır" diye yaftalandığı günler geldi. Sultan'ın adı Kızılbaşlar arasında Kanlı Selim, Zalim Selim diye anılmaya başlandı."

"Bunlardan bazılarını çadırımızın önünden geçiyorlardı ve onları tanıyorduk. Şah'ı çok sevdiklerini, Tebriz'de ona yakın olabilmek için birbirleriyle rakabet yaşadıklarını biliyorduk. Şimdi Sultan'a yaranmak için de rekabet halindeydiler."

"Biz de bilirik ki dostu kardaşı

Bulamadım bir kara gün yoldaşı

Dost geçinip yüze gülen kallaşı

Bahasıdır, satmak gerek bir pula"

4) Amin Maalouf/Yüzüncü Ad/YKY

1666 yılının dünyanın sonu olacağına dair söylentiler, bunu kanıtladığı iddia edilen gizemli bir kitap peşinde, Cübeyl, İstanbul, İzmir, Cenova, Sakız ve Londra'da geçen roman sürükleyici. Mehdi olduğunu iddia eden Sabetay'cıların hikayesi de içinde. Zaten iyi bir roman okuyucusu bir kez Amin Maalouf okursa gerisi de gelir.

"Gözyaşıyla ödenmiş bedel, tuzlu suyla geri verilmez."

"Kendi deneyimimle biliyorum : Buralı insanlar, hiçbir zaman bu eski yontulara sahip olmak istemezler. Olanağı olanların beğenisi yoktur ve Türkler'in çoğu, küçümseyerek abakr bu nesnelere; dindarlık bahanesiyle yüzlerini parçalamaya kalkışmazlarsa eğer."

"Tanrım! Nasıl da solup buruşmuş dünya! Zamanın alacakaranlığında doğmuşum gibi geliyor bana ve öğlen güneyşinin nasıl olduğunu hayal bile edemiyorum."

"Başlangıçta yakınların için korkuyorsun" diyor Bess. "Ama insanlar bir bir öldükçe, tek düşünce kalıyor kafanda: Kendini kurtarmak! Yaşamak! Tüm dünya ölsün isterse!"

10 Kasım 2011 Perşembe

İşsizlik Maaşı

İşsizlik fonundaki paralar hükümetin ilgisiz işleri için fon olmasın, paralar işsiz kalanlara daha fazla dağıtılsın demiştik.

Sonunda hükümet dediğimizi duydu! 6-10 ay arasında olan işsizlik maaşını 5 aya indirmeye karar verdi. Zaten tüm dünyada 12-24 ay uygulanan, maaşa oranı bazen %70'leri bulan işşizlik maaşı bizde ne maaş olursa olsun 310 ile 630 (yaklaşık) TL. arası uygulanıyordu. Bir de süreyi kısaltarak tam vur abalıya yapılıyor.

Deprem, terör derken çalışanların hakları budanmaya devam ediliyor usta ileri demokrasi adına.

Siz uyuyun!

1 Kasım 2011 Salı

Deprem Sigortası ve Kalıcı Konut

Van depremi 600'den fazla vatandaşımızı canından etti. Hatalı yapıların yeni yapı denetimine de takılmadığı, rüşvet, para hırsının bu yasaları kolay aştığı ortaya çıktı.

Şimdi kalıcı konut yapılması gündemde. DASK zorunlu deprem sigortasına vurulan en büyük darbe budur bence. DASK yaptırmış olanlara paraları çok hızla ödenip, kalanların bu konutları satın alması istenmedikçe DASK yaptıran enayi olmak istemez hiç kimse. Ya DASK'ı kaldırın ya uygulayın!

23 Ekim 2011 Pazar

Yazarın İkilemi

Bu blogda uygarca, radikal görüşlerimi dile getirmeye söz verdim. Bu beni ikileme düşürüyor son zamanlarda.

Olan biten bazı olayları uygarca yorumlamak çok zor. Defalarca söylediğimiz gerçeklerin kabak gibi ortaya çıkmasını, ben söylemiştim desek ne kadar uygar olacak. Dün düğün dernek karşılattığınız kişilere şimdi intikam alma duygusu ile yaklaşmanın derin çelişkisinden mi bahsetsem, Anayasa değişikliğ tuzağına düşen muhalefetden mi bahsetsek.

Son günlerdeki terörü durdurmak için radikal önerimi ortaya atıyorum. Nisan ayında seçimler yapılsın. Nasılsa ne yapılır edilir seçimlerden önce ateşkes ilan ettirilir!

16 Ekim 2011 Pazar

Gündemi Değiştirmek

AKP iktidarı hem gündemi belirlemekte hem de gündemi değiştirmekte usta. Güncelleme adı altında içkiyi, sigarayı zıkkım yapma zamları, elektriğe, doğal gaza gelen zamlar gündemin ana maddesi olacakken cumartesi mesai, sabah yedide mesaiye başlama önerisi ortaya atmak sadece gündem değiştirmektir. Sabah dokuzda bile mesaiye geciken devlet memurlarının sabah yedi buçukta tam verimli mesaiye başlaması hayalden başka bir şey değildir. Öldürsen bizim memurumuzu artık Cumartesi mesaiye getirtemezsin.

Ana muhalefet ve medya (bağımsızlığını koruyabilen kaldıysa) bu gündem değiştirmelerine hiç yer vermeyip ana gündeme yüklenmeye devam etmeli. Amerika'da bile artık halk gelir dağılıma, adaletsiz vergilere, yoksullar üzerindeki ekonomik yüke isyan ediyor. Biz de gelinen noktada dünkü protestolara sadece 70 kişi katılmış.

Ne zamanki gündemi halk belirler o zaman kurtuluş yakındır.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Nasıl Bir Dünya

Kendi ülkesinde laikliğin çanına ot tıkayıp, başka ülkelere laiklik akıl hocası politikacıların olmadığı bir dünya özlüyorum.

Kendi ülkesinde otokrasinin zirvesinde iken, dün kardeş yönetim toplantıları yaptığı, can ciğer dost olduğu başkanlara otokratik yönetim devirleri geçti diyen politikacıların olmadığı bir dünya özlüyorum.

Bir yandan milyonlarca dolar değerinde silah alıp, bir yandan ülkesinin böğrüne onlara yönelen saldırıları önceden haber verecek sistemler kurup, bir yandan da her gittiği ülkede onlara haddini bildirme masallarına kimsenin inanmadığı bir dünya özlüyorum.

Görmesem de, gelmese de bu dünyayı özlüyorum. Ne yapalım!

11 Eylül 2011 Pazar

12 Eylül'ün 1. Yılı

12 Eylül 2010 referandumu ile girdiğimiz ileri demokratik faşizm döneminin 1. yılını kutluyoruz.

Yetmez ama evet'çilerle , bugünkü ileri demokratik meclise gitmeyen azınlık milliyetçisi parti yanlısı boykotçular, sayelerinde geldiğimiz bugünü büyük mumlu pastalarla kutlasınlar. İstedikleri ileri demokrasi geldi. Bütün 12 Eylül 1980 antidemokratik uygulamaları kalktı. Herkes özgür. İsterseniz pastanın mumu için barışı kutlamak adına dinamit de koyabilirsiniz!

28 Ağustos 2011 Pazar

Şikeli Afrika'da Açlara Yardım Kampanyası

Şike haberi dışında haberin izlenemediği bugünlerde bence bir şikede Afrika'ya yardım kampanyalarında var. Neden her ramazan halkımızın vicdanı bu kadar sömürülür anlayanınız var mı? Bu yardımların bir merkezi kaydı, hesabı, kitabı halka açıklanacak mı?

Toplanan yardımlar ile yapılan arasındaki uçuruma değinecek cesur gazeteci kalmadı galiba dışarıda!

14 Ağustos 2011 Pazar

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Paulo Coelho/Elif/Can

Sibirya'ya uzanan bir tren yolculuğu. Reenkarnasyona inanıyorsanız bu kitap size daha da ilginç gelecektir. Geçmiş yaşamımızdaki hatalarımız bugün bize nasıl geri dönüyor?

"Birini kaybettiğimizde eskiyi geri getirmeye çaışmak boşunadır, doğru olan açılan büyük boşluğu yeni bir şeyle doldurmaya çalışmaktır. Teorik olarak her kayıpta bir hayır vardır; pratikte ise kayıplar insana Tanrı'nın varlığını sorgulatır ve kafada bir soru doğurur:Bunu hak ettim mi?"

"Geleneğin dediğine bakılırsa her birimiz var oluşumuzun gerçek sebebini ölmeden bir saniye önce anlarmışız, Cehennem ya da Cennet işte o an doğarmış."

"Ama o zaman bu işler başkalarının başına gelmişti ve size göre onlar işkenceye, ateşe müstehaktılar. ..."

"Sen Tanrı'yı öldürmüşsün. Tanrı'yı ya şimdi diriltirsin ya da bütün yolculuk boşa gider. Sırf kendi sorunlarından kaçmak uğruna başkalarına yardım etmek için dört dönen çok insan tanırım."

2) Ayşe Kulin/Hayat 1941-1964/Everest

Ayşe Kulin'in kendi yaşamını anlattığı bu otobiyografi o yılları bir Cumhuriyet ailesinin ferdinin gözünden akıcı şekilde anlatıyor.

Boğaziçi, Robert Kolejde okuyanlarda belki kendi okul yıllarını anımsayarak mutlu olabilirler bu kitabı okumakla.

"Dersleri ardan çıkarınca kendimi dinlemeye ve sorgulamaya vakit kalmıştı. Çocuklar öğleden sonra uykularını uyurken, ev işlerini erken kalkıp sabah bitirmiş olduğumdan onlarla beraber elimde bir kitapla yatağa uzanıyor ama okuyacağıma düşünüyordum. .... Sormuyordum. Doğru yanıtı almayacağımdan çok, doğru yanıtı alma korkusuyla sormuyordum. Aklıma takılan başka şeyleri de sormuyordum kocama. "

3) Bejan Matur/dağın ardına bakmak/Timaş

Eğer çok karşısında olduğumuz kişileri de anlamaya çalışırsak, en azından dinlersek daha uygar bir yaşam için büyük bir adım atmış oluruz. Dağa çıkmış PKK'lılarla yapılan röportajlar var bu kitapta.

"Ben yurtseverliği bilmem. Sosyalistliği de bilmem. Beni ne itti o zaman? Bana göre devlet bizi dağa gönderdi. Panzerle bilmem kaç kilometre hızla bir kasabanın içinden geçersen o panzeri izleyen gençleri dağa gönderirsin."

"Devlet ölü sayısını bilmesin diye arkadaşını taşıyıp gömmek zorundasın. Eğer bunu yapmıyorsan silahsızlandırılırsın."

"Tamam, döndük, döndüm ama o kadar ara vermişiz ki normal hayatta nasıl duracağımızı, bu hayatın neresinden tutacağımızı hiçbirimiz tam olarak bilemiyoruz."

"Ne biz İstanbulsuz oluruz, ne İstanbul Diyabakırsız olur."

"Karda donan parmaklarının arkadaşları tarafından nasıl tek tek kesildiğini anlatmıştı Rewan. Bir zeytin kutusunda biriken parmakları nasıl hala rüyasında gördüğünü..."

4) J.M. Coetzee/Taşra Hayatından Manzaralar/Can

Altıyüz sayfalık bu dev otobiyografik roman bence tam bir baş yapıt. Okumayı seven herkes okumalı. Nobel ödüllü bir yazarın hayatından kesitlerle Güney Afrika'yı tanıdım. Afrika hakkında fazla kitap okumadığımı farkettim. Daha fazla seçeceğim bundan sonra.

Ayrıca yazarın yaşadıkları değil ama duyguları ile çok fazla özdeşleştiğimi itiraf etmeliyim.

"Onun özenli gözetiminden kurtulmayı nasıl da istiyor. Belki bir zaman gelecek, bunun üstesinden gelmek için öyle bir gaddarlıkla ağırlığını koyması, onu reddetmesi gerekecek ki, annesi dehşetinden geri adım atmak ve onu azat etmek zorunda kalacak. "

"Hep bu reçeteye, kulağa eski günlerden kalma gibi gelen bu reçeteye başvuruyor. Belki her neslin bir sonrakine bir uyarı, bir tehdit olarak söylediği bir şey bu. Ama yine de duymak istemiyor. "Senin de çocukların olsun da gör." Ne saçmalık, ne çelişki! Bir çocuğun nasıl çocukları olabilir?"

"Hayatında hiç sarhoş olmadı. Sarhoşluk onu iğrendiriyor. İçkiyi fazla kaçıranların sendelemesinden, anlamsızca konuşmasından kaçmak için partilerden erken ayrılıyor."

"Henüz masum bir çocuk olduğu bir zamanlar önemli tek ölçünün zeka olduğuna, yeterince zeki olduktan sonra istediği her şeyi elde edebileceğine inanırdı. Üniversiteye gidince boyunun ölçüsünü aldı."

"Hiçbir kadının yüreğinde büyük tutku denebilecek bir şey uyandırmadı."

"Gerçek aşk iki tam insan ister ve bu ikisinin birbirlerine uyması, birbirlerine oturması gerekir. Yin ve Yang gibi. Elektrik fişiyle prizi gibi. Erkekle kadın gibi."

"Çünkü beden bilir! Bilir! İçindeki ritmi histetiğinde düşünmesine gerekkalmaz. Eğer insansk bu böyledir. Tahta kukla bu yüzden dans edemez. tahtanın ruhu yoktur. ..."

"Çünkü bana göre bir erkekle bir kadın arasında durağanlık olmaz. Ya yukarı çıkar ya aşağı inersiniz."

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Hani

Hani Müdahele Edemezdiniz
Yargıya
İş gelince 2 fenerle çarşıya
Soruşturma geliverdi Savcıya.

31 Temmuz 2011 Pazar

Özel Yetkili Mahkemeler Kalksın

Koşaner'den gelen taleplere hukuka müdahele edemeyiz denmiş. Tek tek davalara müdahele değil Özel Yetkili Mahkemelerin ve tüm özel yetkilerin kaldırılması tüm demokratların üstünde buluşacağı talep olmalı. Artık istifa gibi demokratik tepkilerle yetinen askerler de bu demokratik talebi dile getirebilir.

Eğer gerçekten demokrasi isteniyorsa Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması ve Seçim Barajlarının kaldırılması için Anayasa Değişikliği beklenmemeli.

CHP bu düzenlemeler yapılmadan hiç bir Anayasa Değişikliği çalışmamasına katılmamalı.

Samimi ise samimi adımlar atmalı.

24 Temmuz 2011 Pazar

Kıdem Tazminatı Fonu

İşçi statüsünde çalışanların emekli ikramiyesi, en önemli iş güvencesi olan Kıdem Tazminatına göz dikildi. Fakir , fukara, garip, guraba edebiyatı ile işe koyulan hükümet neden bu düzenlemeyi yapmak istiyor? Yapılan açıklamalarda eksik olan ne?

- Deniyor ki kıdem tazminatı fonu , kutsal olacak, dokunulmayacak. İşsizlik fonu kutsal değilmiydi? Trilyonları GAP'a aktardınızda, işsizlerin yararlanmasını kolaylaştıracak en ufak düzenleme yapmadınız? Bu fonda hükümetlerin keyfi kullanımına açılacak, para biriktikçe iştahı kabartmaya devam edecektir.

- Deniyor ki işden kendi isteği ile ayrılana da fondan para verilecek. Peki bunun için 10 yıl koşulunu niye getiriyorsunuz?

- En önemlisi birikmiş tazminatlardan kim sorumlu olacak? Bunu kimse açıklamıyor. Şu anda özel sektörün çalışanlara 80 Milyar TL (80 Katrilyon) kıdem tazminatı borcu var. Büyük şirketler bunlar için karşılık ayırırken, bir çok şirketin bunu ödeyecek kaynağı yok. Bunu devlet mi üstlenecek? O zaman işverenlerden bu parayı taksitle de olsa toplaması gerekir. Diyelim ayda 6 Milyar TL. taksit ödeyecek olsaydı işverenler bu kanunu göbek havaları ile karşılarmıydı? O zaman ya bunun üstüne su içilecek, ya da bundan işevrenler sorumlu olmaya devam edecek. O zamanda bu kısım için (şu anda esas biriken ve önemli olan kısım) tüm eski sorunlar sürecek demektir.

Sonuç olarak çaktırmadan, bir şey yok, iyileştiriyoruz diye getirilmeye çalışılan bu düzenleme yine bizleri mağdur edecektir. Sesimizi yükseltelim!

17 Temmuz 2011 Pazar

İntikam Yeminleri

13 Askerimizin şehit olmasının ardından oluşan tepkilerde intikam yeminlerinin edilmesi, konserlerde Kürtçe şarkıların protesto edeilmesi, bu olayın da yine orduyu yıpratmak için kullanılmaya çalışılması iyiye gidişe işaret etmiyor.

Daha önce defalarca belirttiğim gibi bölünme azınlığın talebi ile değil çoğunluğun bir arada yaşamaktan vazgeçmesi ile gerçekleşir. Buna doğru gidildiğini görmek lazım.

Hangi kurumun en üst yöneticilerinden yarısı hapis yatarken mensupları morallerini koruyabilir?

Bunları istenen yeni Anayasa düzenlemelerine dayanak yapmak isteyenler olacaktır.

Bir yandan terörist örgütün lideri ile görüştüğünü kabul eden bir yönetime %50 oy verip, bir yandan da intikam yeminleri etmek.

Her zaman olduğu gibi bir uçtan bir uca savruluyoruz. Bu yolla doğrunun bulunması neredeyse imkansızdır.

3 Temmuz 2011 Pazar

Yetti MHP'nin Koltuk Değneği Tavırları

Siz ne hissediyorsunuz bilmem ama bana gına geldi MHP'nin AKP ve Erdoğan'a koltuk değneği tavırlarından.

Sn. Bahçeli senin ülke ekonomik krizde iken erken seçime gitmen başımıza getirmedi mi AKP'yi?

2007 seçimleri sonrası Anayasanın ruhu uzlaşma ile Cumhurbaşkanı seçilmesini gerektirirken biz Meclise gireceğiz diye rahatlatmadın mı AKP'yi? Bugünlerde her tür üst kuruluşun hukuk dışı, haksız, taraflı kararlarının altında hangi atamalar var?

Madem hiç sahip çıkmayacakdın Engin Alan'a niye aday yaptın be kardeşim? Her tür hakim kararını ağzına sakız yaparken AKP'liler hukuka müdahele olmuyordu da şimdi zaten haksız yere, çok uzun tutuklu kalan insanlar bir de milletvekili dokunulmazlığı Anayasa'da duruken içeride kalmalarını protesto etmemek, edenleri protesto etmek anlaşılmıyor.

AKP ve MHP yeni anayasayı birlikte hazırlarlarsa şaşmam artık.

26 Haziran 2011 Pazar

Tutuklu Vekiller

İşte böyledir bizim İleri Demokrasinin halleri. Bir önceki seçimde tutuklu olan miletvekilleri derhal serbest bırakılıp meclise katılırken bu seçimde seçilenlerin milletvekilleri iptal edilir, aradan 3 yıl geçmesine rağmen toparlanamayan deliller bahane edilerek tutuklu vekiller serbest bırakılmaz.

Bence şimdi iş geçici Meclis Başkanı Oktay Ekşi'ye düşüyor. Yemin sırası Balbay, Haberal gibi tutuklu vekillere gelince onların kolluk gözetiminde yemin için meclise getirilmesi için cezaevi savcılarına ivedi yazı yazıp, getirilinceye kadar oturuma 2 gün ara vermesi sorunu çözecektir. Bunun yapılmasına hiç bir engel bulunmamakta.

Demokrasi cesur adamların kararlı adımları ile ilerler.

14 Haziran 2011 Salı

Okurlardan Özür

Seçim tahminlerimde büyük ölçüde yanıldım. Bu nedenle okurlarımdan özür dilerim.

Anket şirketlerinin tahminleri büyük ölçüde tuttu. 4 parti dışında parti kalmadı politik arenada. BDP dışı bağımsızlar da hemen hiç oy alamadı.

Halka, çalışana dönük somut projeler, yoğun bir emek yetmedi halkın 1940'lardaki olaylarla kandırılmasını önlemeye. Belki de halk bir değişime hazır değil. Hani çok şikayetçi olduğunuz, lanet ettiğiniz ama bir türlü boşanmaya karar veremediğiniz eşiniz gibi.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Yurtdaş

12 Haziran seçiminde kararın ile

Ya Yurtdaş olacaksın Ya Kul
Ya Başbakan seçeceksin Ya Padişah
Ya Hukuk işlemeye başlayacak Ya Adaletin son kırıntısı da mumla aranacak
Ya Doğruya prim vereceksin Ya ayak üstü yalanlara
Ya Dürüstlüğe prim vereceksin Ya Yolsuzluğa yol vereceksin.

Bu bilinç ile oyunu mutlaka kullan. Seçim şimdi senin elinde.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Seçim Tahminim

Aslında tahminimi bu hafta sonu yayınlayacaktım. Ama bugün açıklanan bence taraflı ve yanıltıcı anket sonuçları bu yazıyı bu gece yazmama yol açtı. Bu anketlere göre AKP %50 oy alıyor ve AKP,MHP,CHP ve BDP'li bağımsızlar %95 oy alıyormuş.

Yani DP,HAS Parti, SP, DSP, BBP, TKP, diğer 6 parti, Çetin Doğan, Tuncay Özkan, Abdüllatif Şener, Hulki Cevizoğlu, Doğu Perinçek vb. güçlü bağımsız adayların tamamı %5 ancak oy alacakmış! Buna inanıyorsanız bu anketlere de inanabilirsiniz.

Eğer inanmıyorsanız benim tahminim aşağıdadır. 13 Haziran'da kim haklı ortaya çıkacaktır.

CHP : %35

AKP : %34

MHP : %11

Bağımsız: %10 (BDP dahil)

Diğer : %10

29 Mayıs 2011 Pazar

AKP İktidarının Son 2 Haftası

Seçimlerle ilgili yüzdelere dökülmüş tahminlerimi haftaya yayınlayacağım. Ama şu ana kadarki gelişmeler AKP iktidarından kurtulmamıza az kaldığını müjdeliyor. Bunlara ait bir kaç neden sayarsak:

- Artık Erdoğan'ın mağdur edebiyatı yapacağı bir konu kalmadı, son çabaları da boşa çıktı,

- Kaset şantajı tersine etki yaptı,

- CHP artık iktidar olmak istiyor, Kılıçdaroğlu canla, başla çalışmakta bunun için,

- İstismar edilecek türban meselesi kalmadı,

- En önemlisi meydanlarda sinirlerine hakim olmakta güçlük çeken AKP yetkileri pek de anketlerde %50 oy olacak rahatlığı tablosu çizmiyorlar.

Sandığa gidelim, oyumuza sahip çıkalım, 13 Haziran'da yeni bir umuta uyanalım.

15 Mayıs 2011 Pazar

Tehdit Altında Seçim

Dört bir yandan gelen tehditler altında Türkiye seçime gidiyor. Bir tarafta kasetli şantaj tehditleri, bir tarafta açıklarım ha tehditleri, bir tarafta istediğimi alamazsam Güneydoğu savaş alanına döner tehditleri, bir tarafta kaynayan Ortadoğu kazanından gelen tehditler bizleri bunaltıyor. Bu tehditler bile demokrasinin ileri olmadığını hatta D'sinden bile söz edilemeyeceğini gösteriyor.

Tekrar az da olsa nefes alınacak, özgür olunacak günlere dönmek için 12 Haziran son şans. Bu şansı heba etmeyelim. Oyumuzu mutlaka kullanalım.

1 Mayıs 2011 Pazar

Ölü Toprağı Kalktı

YGS protestocu liseliler, YÖK protestocuları, HES'leri protesto eden köylüler, 150 km. Nükleere karşı zincir oluşturanlar ardından bugünkü 1 Mayıs ile 12 Eylül ile halkın üstüne çöken ölü toprağı sonunda kalktı. 1976 ve 1977 1 Mayıs'ına katılmış bir kişi olarak bugünkü mitingin daha kalabalık, daha geniş katılmlı olduğunu buna karşın biraz daha az disiplinli olduğunu söyleyebilirim. Kalabalığın sesi daha da gür çıkabilirdi.

İktidarın uygulamaları, çevre kıyımları şiddetle protesto edildi. Gençlerin özellikle liselilerin katılımı çok yoğundu.

Bu uyanışın sonucunun sandığa yansıması, anketlerin aksine tek başına 3. bir AKP iktidarının çıkmaması da benim için süpriz olmaz.

24 Nisan 2011 Pazar

İstanbul'a Nüfus Ekleyeceklere Oy YOK!

Zaten ülkemiz ekonomisinde dengesiz bir yer tutan, yaşayacak orman ve yeşil alanları son derece daralmış olan İstanbul'a nüfus katacak, onu 20-30 milyon kişiye çıkarıp, aslında daha fazla kişiye eziyet yaşatmak isteyen projelere sahip partilere oy vermeyelim. İstanbul'u ve çevremizi koruyalım.

3. köprü yapılacaksa Çanakkale'ye yapılıp, transit TIR trafiği oraya verilebilir. Boğaz'da raylı tüp geçişi bir an önce devreye alınmalıdır. Anadolu yakasında sadece iş yerleri, Avrupa yakasında da sadece konut yapımına izin verilmelidir. Deprem ve gecekondu dönüşümleri bu amaçlara uygun olarak yapılmalıdır. Kirli sanayilerin modernleştirilerek Anadolu'ya taşınması hem taşınma masrafları, hem de işletme masraflarına katkıda bulunarak düzeltilmelidir. Tarımsal sanayinin Anadolu'da gelişimi artırılarak göç önlenmelidir.

Çevremizi HES'ler ve nükleer santrallarla mahvetmekte olan, İstanbul'a en büyük kötülükleri yapmaya hazırlanan bu anlayışa geçit yok!

19 Nisan 2011 Salı

YSK Kararı

YSK kararı gündeme bomba gibi düştü. Peki sorumlu YSK'mı? Hayır sorumlu seçim barajlarıdır. Eğer 9 yıllık AKP iktidarında ve vardığımız "ileri" demokraside seçim barajları kalksa idi veya en fazla %5'e inse idi BDP siyasi parti olarak seçimlere gidecek ve adayları kabul edilmezse onları değiştirme şansı olacakdı. Demokrasimizi diktatörlükten ayırt etmek istiyorsak seçim barajlarını kaldırmalı ve tüm üyelerin katılımı ile yapılacak ön seçimler zorunlu olmalıdır.

16 Nisan 2011 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Mustafa Balbay/Zülümhane/Cumhuriyet Kitapları

Bu kitabı okuduğunda halen Ergenekon davasının hukuğa uygun olduğunu düşünen kalırsa ya kötü niyetlidir ya da çok saftır. Tutuksuz yargı esas iken sadece yazıları, mesleki çalışmaları bahane edilerek içeride tutulan Balbay'ın çektikleri anlatılıyor ve savunması yer alıyor kitapta. Bu haliyle eğer parlamenterler dahil herkesi yüz yıllar sürecek şekilde yargılamak mümkün olabilir.

"Anadolu'da bir deyim vardır, atlıyla yaya istese de arkadaş olamaz ... Durumları ortak değil. Bu davada bütün birbirlerine benzemezler bir araya getirilmiş ve kocaman, içinden çıkılmaz bir terör örgütü yaratılmış."

"Hitler'in kurmaylarından Goebbels'in şu sözü tam bu iddianameye oturuyor : "Öylesine büyük bir yalan söyle ki, kimse karşı çıkamasın!" "

"Bu iddiaları dayandırdıkları hukuka aykırı delilleri ise apaçık olarak kendi iddialarının tersini gösteriyor, iddiayı çürütüyor."

"Ertesi gün, 6 Haziran'da Erol Hoca için nöbetçi mahkeme tahliye kararı verdi... Ömrümde çok sevdiğim, saygı duyduğum bir kişinin kanser haberini alınca sevineceğim hiç aklıma gelmedi. Kanser özgürlük demekti!"

2) Ayşe Kulin/Füreya/Everest

Öncü Cumhuriyet kadınlarından birinin hayatının anlatıldığı bu biyografik roman ile Atatürk dönemine bir kez daha hayran oldum.

"Herkesten iyi konuşulan Fransızcalar, herkesten iyi çalınan piyanolar, herkesden şık sofralar, eşsiz antikalar.... Sonuçta birbirini yiyen züppeler, katiller, çılgınlar barındıran bir aile!"

" ... Fransız devrimi'ni gerçekleştiren aydınlar gibi, Ankara'da münevver bir çevre bulacağını sanmıştı. ... Ama ne acı ki Mustafa Kemal'in yakın çevresi bomboş insanlarla doluydu. ...."

"Annesini ya da babasını kaybettiği için ne yapacağını bilemeyen, şaşkın bir çocuktan farkı yoktu. Ama bu duygusunda yalnız değildi. O anda, yurdunu seven her Türk, yüreği yanarak, kendine çağdaş bir ülke armağan etmiş, bir daha yeri asla doldurulamayacak Ata'sı için göz yaşı döküyordu."

"Kendiniz belirli kalıplara hapsetmişsiniz dostum" dedi Füreya, "güzel kadınların kocaları yakışıklı ve genç olmalıdır. Hasta olanlar köşelerine çekilip, ölümü beklemelidir. Türkler sadece Türkçe konuşmalıdır. ..."

3) Hanefi Avcı/Haliç'te Yaşayan Simonlar/Angora

Görünen o ki Hanefi Avcı kendi kurduğu sistemler, yapılar sayesinde, sonucunu bilerek yazdığı bu kitap nedeniyle şu an içeride. Devletin zafiyetleri, yanlı bakışı, kurumların cemaatlerin eline geçirilmesi belgeleri ile anlatılıyor. Bu kitabı okuduktan sonra istendiğinde herkesin kolaylıkla nasıl istenen suçla suçlanabileceğini anlayıp ürkeceksiniz.

"... Ama herkes Simonlaşmiş'tı, karşı tarafın cinayeti suç ama bizim yaptıklarımız suç değildi."

"Türkiye'ye yabancı sermaye gelmiyor deniyor; neden ve nasıl gelsin ki? Öncelikle iki defa vergi ödemeyi ve rüşvet vermeyi göze almaları gerekiyor. ..."

"Ne yazık ki, güvenlik ve askeri birimler psikolojik harekat yönetemleri ile halkın yönlendirilmesini zihniyet olarak hala yanlış görmemektedirler."

" Hatta bu polislerle dosya üzerinde çalıştılar, toplantılar yaptılar, dosyada şüpheli olarak adı geçmeyen Emin bey'in dosyaya girmesi için hazırlık yaptılar. Ankara savcısı görevsizlik kararı verip dosya İstanbul'a geldiğinde, önce bu dosyanın Savcı Berk'e düşmesini sağladılar."

"Peki bunları kim yapabilir?"

4) Zülfü Livaneli/Serenad/Doğan Kitap

2. dünya savaşı, casuslar, büyük bir aşk öyküsü, Hitler zülmü ve devletlerin insanlıkdan ne kadar uzaklaşabileceği anlatılıyor bu çok sürükleyici romanda.

"Hitler'in seçmenlerinin yarısını kazandığı, bir olgu olarak karşımızdaydı. Her türlü telkin ve demagoji aracılığıyla, rüşvetle, yozlaştırmayla, geleneksel her türlü değer ölçüsünü ayaklar altına alıp çiğneyerek, tahrip ederek ve yeni bir takım değerler ortaya atarak halkı iğfal ettiler. Ama 1933'ten önceki basının büyük kısmının seviyesizliğine tanık olan, siyasi mücadele üslubundaki kadayılaşmayı izleyen herkes, iktidarı anayasal yollardan ele geçirmenin, gerçekte bir hükümet darbesini dış görünüşte meşrulaştırmaya çaışan bir kılıf olduğunu kavrayabilirdi."

"Yaşlılıkta, çoğu durumda, beden ve zihin aynı zamanda çökmüyordu. Genellikle bunlardan biri genç kalıyordu. ...Önce zihin çökerse insan daha mutlu ölürdü."

"Kötümser 'İşler daha kötü olamaz' diye feryat ederken, iyimser, 'Olabilir, daha kötü de olabilir' dermiş."

9 Nisan 2011 Cumartesi

Ya

Seçime iki ay kaldı. Bu çok önemli dönemeçten sonra :

ya radyasyon felaketi ile buluşacağız ya çevreye özenli bir yönetimle,

ya anamızı alıp gideceğiz ya anamız baş tacı olacak,

ya HES'ler ile yok olacak vadilerimiz ya HES'ler sessizce son bulacak,

ya yayınlanmamış kitaplar toplanacak ya özgürce yayın yapılacak,

ya şifre ile haksızlığa göz yumulacak ya sınavlar yeniden güvenle yapılacak,

ya diktatörlük anayasası çıkarılacak ya anayasal uzlaşma sağlanacak,

ya tüm medya tekele geçecek ya yeniden çok sesli medya olacak,

ya karanlıkta korku ile yaşayacağız ya özgür olarak rahatlayacağız.



Bu nedenle seçimlerde oyunu kullan, tanıdığın herkesin sandığa gitmesini ve kararını vermesini sağla.

27 Mart 2011 Pazar

İleri Demokrasi

Yetmez ama evetçiler ile boykotçuların büyük destekleri ile geçtiğimiz ileri demokrasi günlerinin tadını çıkarıyoruz.

Her ileri şeriat demokrasisinde olduğu hırsızların elinin kesilmesi ile yetinmeyen büyüklerimiz düşünenlerin kitaplarını okus pokus ile yok etmeyi başarıyorlar. Bir sonraki aşama olarak düşünenlerin kafasının kesilmesi ve sorunun kökten çözülmesi planlanmakta.

Geçin karşısına, alın gül suyu kokteylinizi elinize, yudumlayın. Mutluluğun keyfini çıkarın!

Herkes Gider Mersin'e

Çok disiplinli, teknolojide en ileri bir ülke olan Japonya'da bile Nükleer tehlike yaşanıyor. Almanya eski santralları kapatma, İsviçre yeni nükleer santral yapmama kararı aldı. Sn. Erdoğan ise "her şeyin riski var." diyerek güzelim Mersin Akkuyu'yu mahvedecek nükleer santraldan vaz geçilmeyeceğini açıkladı.

Bu durumda hem Türkiye hem Akdeniz için olacak tüm risklerin heabını vermeye hazır olmalıdır. Hukuken olmasa bile vicdanen olacak her sorundan sorumlu olacaktır.

Bu kadar güneş enerjisi, rüzgar olanakları olan bir ülkede ülke ihtiyacının %1'ini ancak karşılayacak bir santral için hepimiz tehlike altına giriyoruz.

Uyanın!

Not: Bu yazı 15 Mart 2011'de yazılmış erişim sorunları nedeniyle bloga geç eklenmiştir.

5 Mart 2011 Cumartesi

Olmayan Adaletin Sarayı!

Dünyanın en büyük adliye sarayını açtı Sn. Erdoğan. En uzun davalar, en uzun tutukluluk süreleri artık burada daha rahat gerçekleşecek. 318 tutuklu,dünyanın en uzun iddianamesi, olası en uzun davası 328 bin metrekarelik bu dev binada görülmeyecek ama olsun. Yakında sanık sayısı 328 bine yükselince bu değerli, süper binaya da gerek duyulur herhalde. Sn. Erdoğan daha önce Diyarbakır'a da dünyanın en büyük cezaevi sözünü vermişti. Yanılıyorsun o sadece cezaevi sözü vermişti diyorsanız dünyanın en büyüğünden aşağısını yakıştıramam. Binada 442 hakim, 4.420 sorgu, 44.200 hücre odası varmış. Balbay'da azılı suçlu olarak hücreye atılmış.

Bir reklamdaki "Gelecek de bir gün gelecek" sloganı gibi elbet "Adaleti de görecek bu memleket!"

25 Şubat 2011 Cuma

Mısır ve Umutlar

Bir süredir Mısır'dayım. Buradaki çalışma arkadaşları ülkeden "Yeni Mısır" diye söz ediyor. Ben o kadar büyük değişim görememekle birlikte herkesin gelecekten umutlu, heyecanlı olması beni de sevindiriyor. Mısır için Türkiye'yi model alma burada da tartışılıyor. Ben örnek alacaksak Atatürk dönemi ve onun hızlı, devrimci döüşümlerini örnek alın diyorum. Özellikle eğitimde büyük yol almaları gerekiyor. Halkın büyük bölümünün okuma yazması yok.

Ortadoğu'daki değişimler, eğer gelir paylaşımı daha adil hale gelmezse, kendi güzel, kale duvarları arkasındaki sitesindeki villasında kimsenin huzur içinde kalamayacağını bir kez daha gösterdi. Bu ülkeler için tüketici, bireyci çözümler değil ancak üretici, toplumcu çözümler kalıcı gelişme sağlayabilir

18 Şubat 2011 Cuma

10 Vahim Hata

İçinde bulunduğumuz kötü günlere bu ülke nasıl geldi ileride tarihçiler araştıracaktır. Buna giden taşları döşeyen 10 vahim hatayı kayda geçmek isterim.

1) Seçim barajlarını indirmeyen Demirel ve İnönü hükümetleri. Ardından seçim barajlarının altında kalan CHP'den bile ders almayan partiler.

2) Okuduğu şiir yüzünden Erdoğan'ı mahküm eden mahkeme kararı ve yıllarca sürecek mağdur edebiyatının zemininin oluşturulması.

3) Üçlü koalisyonu tam bir ekonomik krizde iken saçma bir vehim ile bozan Bahçeli ve alınan erken seçim kararı. Tüm iktidar partileri baraj altında kalmıştı bu seçimde.

4) Erdoğan'ın seçilmesine olanak sağlayan yasa değişikliğine dokunulmazlıkların kaldırılması, seçim barajları vb. hiç bir önemli taviz almadan izin veren Baykal. Ayrıca bu seçimde Siirt'de seçimi almaya uğraşılmamıştı bile.

5) AKP hükümetlerinin AB yanlısı görünen tavırlarına aldanarak ona kredi veren liberaller ve aydınlar.

6) Çeşitli AB paketlerine, temel yasalara temel demokratik tavizler almadan destek olan cılız muhalefet.

7) CHP liderliğinden istifa etmek için kaset krizini bekleyen, iktidara talip olmayan Baykal.

8) Cumhurbaşkanlığı seçiminde Anayasa Mahkemesinin verdiği 367 kararının rejim için önemini anlamayan ve anlatmayan muhalefet. Uzlaşma sağlanmamasına karşın meclise gireceğim diyerek bu yolu açan Bahçeli.

9) Anayasa değişikliğinde yargıyı düzenleyen maddeler dışındaki maddelere olumlu oy vererek hükümeti sıkıştırma şansını kullanmayan CHP ve MHP.

10) Anayasa referandumunda yetmez ama evet ya da boykot diyen, oylamaya tatilden dönmeyerek katılmayan ve referandumdan %58 çıkmasını sağlayan sözde solcu, aydın, liberal ve benzerleri.

12 Şubat 2011 Cumartesi

KORKAK

Korkak patron şirket batırır.

Korkak mühendis gemi batırır.

Korkak doktor hastasını batırır.

Korkak politikacı partisini batırır.

Korkak yargıç ülkeyi batırır.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Fonuma Dokunma!

İşssizlik sigortası fonu çalışan ve işsizlerin fonudur. Bu fonda toplanan büyük paraya daha büyük bir iştahla bakanlara izin vermeyelim. Daha önce bu fondan GAP'a para aktarıp sonra bu yatırımların açılışını babasının cebinden yapmış edası ile yapanlara artık yeter diyelim. Geçen yıl milyonlarca işsizden sadece 170 bini bu fondan yararlanabildi. Bu parayı bir yere harcamak istiyorsanız :

- Fondan yararlanma koşulunu yumuşatın,

- Yararlanma süresini uzatın,

- Bağlanan maaş üst limitini artırın.

Başka bir şeye gerek yok. Torba yasası ile vergilerinizi affediyoruz diye ağzınıza çaınan bala kanmayın. Ağzınızdaki tat kalbinizdeki acı ile sonuçlanabilir!


------ DÜZENLEME

Sevgili dostum Hasrestsenfonileri daha açık yazmamı istemiş. Yazayım.

Şimdi işssiz sayısı kaç. Resmen 3 Milyon. Bazı diğer verilere göre 4.8 Milyon. Kaç kişi işsizlik maaşı aldı 2010'da. 170 bin. Yani en iyimser hesapla %6'sı.

Para mı yok fonda? 42 milyardan fazla. Eski parayla 42 Katrilyondan fazla para var fonda.

Ne yapmalı? Yararlanma koşulları kolaylaşmalı. Örneğin son üç yılda en az 600 gün koşulu 360 güne inebilir. İşten atılmadan son 120 gün kesintisiz fona para ödeme koşulu 90 güne inebilir.

Maaş son 3 yılda sigortalı çalıştığınız süreye bağlı olarak 6 ile 10 ay arası ödeniyor. Bu da 10 ile 18 aya çıkarılabilir.

Peki bütün bunlar yapılırsa fon erir ve bütçeye yük olmaya başlar mı? Dikkatli hesaplar yapıldığında fon erimeden, gelir gider dengesi korunarak büyümeye devam edebilir. Ama fona böyle hükümetler el atarsa GAP, BOP, SOP , SAP diye harcarsa fon bir batak haline gelebilir.

Son söz. Bu fonun senin maaşından kesilen para ile kuruldu. Fonuna sahip çık!

29 Ocak 2011 Cumartesi

Bu İleri Demokrasi! Yersen!

Polise askerlik yok, doktora mecburi hizmet var.

Adana yolsuzluğu başkan görevden alınır, Kayseri yolsuzluğu omuzlarda taşınır.

Hizbullah'a kaçış serbest, Balbay'a yatış mecburi.

Benim YÖK'üme her şey serbest, senin YÖK'ün kalkmalı.

Benden AYM tam yetkili, senden AYM kaldırılsın.

Benim HSYK'ya yeni bina, senin HSYK'ya toplantı bile yaptırma.

Benim İHL her yerde baş tacı, senin okullar auta, taca.

Benim sanatçıma 100 milyonluk yapım, senin sanatçına işte arka kapım.

Benim adli tıp'a 9 yıl kısa, senin yargıtay'a 6 ay uzun.

Benim padişahlık ileri demokrasi, senin istediklerin çete, otokrasi.

15 Ocak 2011 Cumartesi

UCUBE

Ulemaya mı sordun

Cehenneme döndü memleket,

Ucuz siyaset ile

Başta kaldın yıllardır ama

Elbet devran dönecek.

8 Ocak 2011 Cumartesi

Çözüm Ne?

Son günlerde yaşanan tutukluluk süresi ve tahliyeler ülkemizde hukuk sorununu 1 numaralı gündem maddesine yükseltti. Sorunun çözümü için öncelikle kendi hukuğunu oluşturmaya çalışan değil, hukuğa saygılı bir yönetime kavuşmamız gerekir.

Çözümle ilgili bazı önerilerimi sıralamak isterim.

Yargı aşamasının hızlı ve sağlıklı olması için adli kolluk oluşturulmalıdır. Ayrıca deliller tam olarak toplanmadan dava aşamasına geçilmemelidir. Neyle doldurulduğu belirsiz, çuvallarca belge ile dava dosyası açmak modası bitmelidir.

Adli Tıp yerine üniversitelerin ilgili bölümlerini de yargı bilirkişi seçebilmeli ve adli inceleme süreci son derece hızlı ve adil hale getirilmelidir. Burada tam hakim olan iktidar nedense adli tıpdaki gecikmeden bahsetmiyor bile.

Öncelikle yargıtaya gitmek davalı ve davacılar için her seferinde başvurulabilecek kadar kolay olmaktan çıkarılmalıdır. Yüksek yargıya gitmek bir çok ülkede hiç de ucuz bir süreç değildir.

Bölgesel mahkemelerin oluşması elbette yığılmaları azaltacaktır. Ama her durumda yüksek yargı davayı sadece dosya üzerinde inceleyip karar vermelidir.

Mevcut dosyalar ivedlikle elektronik ortama aktarılmalı, kağıt dosya sadece ilgili mahkemede arşivlenmeli, dosyanın elektronik ortma aktarılan hali yargıtay ve bölge idare hakimlerince incelenmelidir. Bu hem süreci hızlandırır hem de bu işlem (binlerce dosyanın elektronik ortma hızla aktarılması) geçici olarak işsiz olan binlerce kişiye iş sahası açabilir.

Hiç bir durumda tutukluluk süresi 2 yılı geçmemeli ve davaların en geç 2 yılda sonlanması amaçlanmalıdır.

4 Ocak 2011 Salı

2 Yıldan Uzun Tutukluluk Olmamalı!

İşte sözde demokratlar sapır sapır dökülmeye başladı. 10 yıldır cezası kesinleşmeden tutuklu yatanların salıverilmesine karşı çıkan "demokratlar" ortaya çıktı. 10 yıllık tutukluluk 16 yıl civarı cezaya denk gelmektedir. Ya sanık beraat ederse, ya sadece 5 yıl ceza yerse fazladan yattığı 8-10 yılı kim karşılayacak. Sanığın kim olmasına göre yasa yapılamaz!

Bu nasıl yorumlanacağı belli olmayan toplamalı, çarpmalı hesaplamalar saçmadır. Devletin bir davayı 2 yıldan uzun sürede çözemezse kimseyi içeride tutuklu tutmaya hakkı olamaz.

Saçma sapan, ilgisiz her konuyu torbaya koyup yapılan kanunlardan anlamlı sonuçlar çıkamaz. Bunlara tam direnç göstermeyen muhalefet iktidarı hakketmektedir.