30 Aralık 2009 Çarşamba

2009'un ardından

2009 tam bir karmaşa içinde geçti.

Hukuk diye diye hukuğu katlettiler.

Barış diye diye masum asker ve genç kızları katlettiler.

Demokrasi diye diye diktatörlüğe yöneldiler.

Avrupa diye diye kapıda beklettiler.

Darbe diye diye DAR geldi BE.

Kimi terörist 216 yıl hapis aldı kimileri bando mızıkayla karşılandı.

İğnenin deliğindekileri bulan polis her gün ortalıkda demeç veren milletvekillerini bulamadı.

Dinleme gazetecilerden, savcılara, albaylardan, erlere, yağcılardan, suculara kadar herkese uzandı. Ama yasadışı dinlemeden kimse ceza almadı.

2010 yılında büyük olasılıkla sandık önümüze gelecek. Bu gidişe son vermek bizim elimizde.

22 Aralık 2009 Salı

Ne Zaman Adam Oluruz?

Alevi açılımına alevi subayları tasfiye etmekle başlamadığımız zaman.

Eğitimin onca sorunu ortada dururken M.E.B. bütçesi görüşülürken başbakanın üşütmesinden başka konuşacak konu bulduğumuz zaman.

Kamu kuruluşlarını 4 kat ucuza satmanın özelleştirme değil cukkalama olduğunu anladığımız zaman.

19 emekçiyi diri diri öldürenlerin bir gün bile hapis yatmadığı, sadece yazı yazanların aylardır içeride olduğu bir düzenin hukuk devleti olamayacağını anladığımız zaman.

Daha aday bile olmayan ülkelere vizeyi kaldırırken yıllardır kapısında süründüğümüz bize vizeyi kaldırmayan AB'ye üyeliği halk oyuna sunacak cesaretimiz olduğu zaman.

19 Aralık 2009 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Zülfü Livaneli/Engereğin Gözündeki Kamaşma/Remzi Kitabevi



Osmanlı sarayı ve bir harem ağasının gözünden saraydaki, ülkedeki ve insanlar arası güç ilişkileri. Gerçek bir çok tarihsel öğe ile kurmaca bir arada sürükleyici romanda.

Bugünkü iktidar mücadeleleri, ayak oyunları ve hırsı anlamak isteyenler mutlaka okusun.

"İktidar uğruna öz oğlunu sapık yapan, öteki oğlunu tahttan indirip hapse attırarak feci sonunu hazırlayan, torununu öldürmek üzere tuzaklar kuran Venediklinin, yeniçeriler elinde çırpına çırpına can verişi İstanbul halkında kuşaktan kuşağa, bir ibret öyküsü olarak anlatılacak ve delik deşik tahta evlerde oturan yoksulların her zaman söylediği, "Kefenin cebi yok. Öteki dünyaya hiçbir şey götüremezsin." yorumlarının tekrarlanmasına yol açacaktı."



2) Muzaffer İlmiye Çığ/Kur'an İncil ve Tevrat'ın Sümerler'deki Kökeni/Kaynak Yayınları

Bu kitap tamamen bilimsel bir çalışma. Hakkında çıkarılan söylemler, yazarın yargılanması demokrasiden uzaklığımızın bir göstergesi.

Anadolunun ilk uygarlıklarından olan Sümerl'erin inanışları ile tek tanrılı dinlerin inanış ve ritüelllerinin arasındaki paralellikler ve benzerlikler anlatılıyor.

Çok tanrılı dinler, Anadolu uygarlıkları ve dinler arasındaki benzerlikleri araştırmak isteyenlere öneririm.



3) Nora K.-Vittorio Hösle/ölü filozoflar kahvesi/ARION Yayınevi

Bir felsefe profesörü ile dünyayı araştırmaya meraklı bir çocuk arasında felsefi mektuplaşmalar. Sorunlara biraz felsefi bakabilmek, felsefeyi çocuklara, herkese sevdirmek için ideal bir kitap. Kitapdaki sorunları kendi aranızda tartışarak ufkunuzu açabilirsiniz.

"Naiflik felsefede her şeyden çok daha gerekli. Başkalarının ne düşündüğüne çok da aldırmamak, berbat sorular sormaktan çekinmemek, doğru yanıtların inanılmaz basit olabileceğine güvenmek- bütün bunlar felsefede önemli ve bu bakımdan çocukların ketlenmeleri yetişkinlere göre çok daha az. Onlar kemikleşmiş profesörler gibi ön yargılı değiller genellikler. Çünkü bazı hatalar çok büyüktür ve insan uzun süre onların doğruluğuna inanmışsa yanlışlığını itiraf edemez."

"... Karnavalın en heyecanlı ve güzel anlarında dostları anneme ve babama şu sözleri söyleyip ayrılmışlar oradan: "Eve dönelim artık. Viareggio karnavalı televizyonda yayınlanacak..."

"Öyle görünüyor ki, kuşkuculuk eğitimle ve gelenekle kazandığımız inançlarımızı sorgulamamızı ve sonra da onları özgürce temellerndirmemizi sağlıyor, böylece inançlarımızı içselleştirebiliyoruz."



4) PAULO COELHO/KAZANAN YALNIZDIR/CAN

Sevdiğim yazar Coelho şimdi de hem güncel hem de Da Vinci Şifresi tarzı sürüklyeci bir roman yazmış. Moda, film, telekom sektörlerinde ilişkiler, gerçekler, yanlış imajlar ve güç üstüne bir roman. Ün ve ünlüleri merak edenler okumalı.

"Boş ver filmleri. Cannes aslında bir moda gösterisidir."

".... En vahim sonucu aile hayatına verdiği zarar oluyor. .... Bir işkolik bir psikiyatristten yardım isterse, bu onun tedavi görmeye hazır olduğu anlamına gelir. Ancak bin kişiden biri yardıma ihtiyacı olduğunu fark edebiliyor."

"Normal biri o; yaptığı çalışma disiplin, yol yordam bilmek, pazarlık ve planlama yeteneği istiyor. Bir sürü arakadaşı giderek yalnızlaştığını söylüyor; her zaman yalnız olduğunu bilmiyorlar ki. Partilerei düğünlere, vaftiz törenlerine gitmek, pazar günleri golf oynamaktan hoşlanırmış gibi yapmak mesleki bir taktikti sadece. İnsanların, gülümsemelerinin ardında ruhlarının hüznünü gizledikleri o sosyal koşturmacalardan tiksinmiştir hep. Süpersınıf'ın başarıya olan bağımlılığının uyuşturucu müptelasının ilaçlara olan bağımlılığından farksız olduğunu, üstelik bu insanların bir ev, bir bahçe, oynayan bir çocuk, sofrada bir yemek ve ocakta bir ateşten başka bir şey istemeyen insanların mutluluğunun yanına bile yaklaşamadıklarını kısa zamanda öğrenmişti."

13 Aralık 2009 Pazar

Kendine Demokrat

Sonunda DTP davası birden hızlandı ve sonuçlandı. Bu konuda konuşan DTP milletvekillerinden bir diğer partileri "kendine demokrat" lıkla suçladı.


Türkiye'de kendine demokrat olmayan o kadar az kişi var ki? Bu sitenin yazarı bunlardan biri olmamaya çalışıyor.


AKP hakkında dava açılınca "politik", DTP hakkında açılınca "hukuki". AKP kapatılmayıp, davası çok hızla görülüp, para cezası ile kurtulurken "politik karar", "Anayasa Mahkemesi kararları zorlaştırılmalı", "Avrupa'da parti kapatılmıyor" ; DTP kapatılınca "hukuki",partiyi kendileri koruyamadı","Batasuna kararına bakın". Bu süre içinde siyasi partiler yasasını niye değiştirmediniz diye soranlara sapur/supur cevaplar.


Bence DTP kendi isteğiyle ve tamamen hak ederek kapatıldı. Ama bu dava çoktan sonuçlandırılmalı ve ilave deliller verilerek daha fazla milletvekili siyaset hakkını yitirmeliydi. Ama AKP'nin de kapatılmayı hukuken tamamen hak ettiğini düşünüyorum.


Terör ile arasına çizgi çekmeyen hiç bir hareket hiç bir insani davayı savunamaz. Dün AKP'nin kapatılmasını isteyen fakat bugün DTP niye kapatıldı diyenler de var. Mahkemenin bu sorunu çözmediğini anlayıp karar vermesini istiyorlar. Yani politik karar vermeliymiş en üst hukuk kurumu. Mahkemeler ellerindeki yasalara ve vicdani kanaatlere göre karar verirler -vermeliler-. Mahkemeler ülke şu an şu durumda deyip karar vermezler. Ama ülkede bu kapatmayı kamuoyunda haklı çıkaracak bir dönem beklendi gibi izlenimim var. Bu da olmaması gereken bir durum (daha önce de yazmıştım).


Eğer demokrasi isteniyorsa seçim barajı kaldırılıp, teröre bulaşmayan muhalif partilerin de temsil şansı bulabileceği ortam yaratılmalıdır. Buna yine kendine demokrat AKP ve CHP yıllardır karşı çıkmakta.

5 Aralık 2009 Cumartesi

İsviçre ve Minare Yasağı

Bu konuya da iki yüzlü yaklaşanlar çoğunlukda. Dün incil satanları misyonerlikle suçlayanlar, Malatya yayınevi katliamına ses çıkarmayanlar, Cemevlerine yasal statü tanımayanlar, halk oyla yaptıysa doğrudur diyenler bu halkoyu sonucuna nasıl karşı çıkabiliyorlar?


- Halk oyu sizi %47 ile seçince doğru, %58 ile karar alınca yanlış oluyor. Hani demokraside önemli olan oydu.

- Cemevi yasadışı statüde olunca doğru oluyor. Cami minaresi -cami yasaklanmış değil- yasak olunca niye yanlış oluyor nüfusun %90'ının Hristiyan olduğu ülkede.


Evet temel haklar bence de halkoyuna sunulamaz. Evet hiç bir dini görüş, ibadet yasaklanmamalı. Ama bunları söylemeye hakkı olanlar konuşsun. Siz iki yüzlüler değil!

24 Kasım 2009 Salı

ALBAY

Yaver - Albayım ziyaretçiniz var.

Albay- Beklesin çadır keyfi yapıyorum.

Yaver- 13 yıl beklemiş, çok uzaktan gelmiş.

Albay- Alın içeri.

Ziyaretçi- Albayım geç oldu ama emirlerinizi yerine getirdik.

Albay- Verin 13 kese altın torunlarına iş kursun.

Yaver- Emredersiniz.

14 Kasım 2009 Cumartesi

Demokratik Açılım Görüşmeleri

Demokratik açılım görüşmeleri sırasında iktidar partisi sözcüleri açılımın ne olduğunu anlatmak yerine muhalefete sataşmak, saldırmak, gerilimi artırmak hatta protesto eden milletvekillerini dava ile tehdit etmekle uğraştılar. Demokrasiden bihaber olanların değil demokratik açılım yapmak demokratik bir hareket bile yapamayacakları kanısındayım.

8 Kasım 2009 Pazar

Havayı Isıtmak

Son günlerde sigara yasağı ile mekanların açık hava ısıtmaları koymaları ve bunun reklamları gündemde. Bunlara ŞİDDETLE KARŞIYIM. Sigara içen çıksın açık havaya, biraz üşüyerek de olsa içsin sigarasını, girsin içeri. Bütün dünya enerji tasarrufuna giderken bizim açık havayı ısıtmaya çalışıp enerjiyi heba etmemizi protesto ediyor ve sizleri de protestoya çağırıyorum.

28 Ekim 2009 Çarşamba

A2dan Z'ye Dayanışma Programı

İç karartıcı, kafa bulandırıcı günler yaşıyoruz. Bunlar karşısında demokratik mücadele ve muhalefet için CHP'nin yetersiz olduğu ve bunun dışındaki hareketlerin ise seçim barajı engeli ile karşılaşdıklarını defalarca vurgulamıştım. Tüm muhalefetin birleşebileceği ve DAYANIŞMA gösterebileceği bir program düşündüm ve aşağıda görüşlerinize sunuyorum.

Adalet Bakanı ve Müşteşar HSYK'dan çıkarılacak, kendi bütçesi ile tam bağımsız yargı denetimi sağlanacaktır. Adli kolluk kurularak savcıların polisten ve hükümetden bağımsız soruşturma yapabilmesi sağlanacaktır. Adli Tıp yerine mahkemeler üniversitelerin ilgili bölümlerini bilirkişi olarak görevlendirilecektir. Avukatlar ve Savcıların mahkemelerde eşit konumda olması sağlanacaktır.


Belediyelerin büyüklüğüne göre saptanacak büyüklüğün üstündeki yatırımları halkoyuna sunulmak zorunda olacaktır.


Cezaevlerinde ve Karakollarda ölüm ve işkence olayı olan illerin valileri görevden alınacaktır.


Çalışanların ve işverenlerin işsizlik fonu yönetimine katılması sağlanacaktır. Fona hükümetlerin müdahele edememesi anayasal güvenceye kavuşturulacaktır. Memurlara grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınacaktır.


Diyanet İşleri Başkanlığının tüm vatandaşların dini inançlarına eşit mesafede destek vermesi sağlanacaktır.


Ekonomideki kayıtdışılık ve kara para ile mücadele için her tür gider için belli oranda vergi iadesi verilecektir.


Finans, Medya ve Telekomünikasyon kuruluşlarının büyük ortakları kamu ihaleleri ve işlerinden yasaklı olacakdır.


Gelir seviyesi sağlıklı beslenmeye ve yaşamaya yetmeyecek yoksulluk seviyesinde olan ailelere aylık maaş olarak yardım yapılması sağlanacaktır. Fakir fukara fonu, iftar çadırları, bayram hediyeleri gibi harcamalar için kullanılan tüm kaynaklar bu fona aktarılacaktır.


Halkın rahatlıkla toplu taşım araçlarını kullanması sağlanacak ve bunlar arasında bütünleşik bir ulaşım sistemi kurulacaktır.


Irak, İran, Suriye, Ermenistan ve bütün komşularımızla sınırlarımızı tanıma, teröre destek olmama ve içişlerine karışmama kaydıyla iyi ilişkiler geliştirilecektir.


İdari Yargı ve Danıştay kararlarını uygulamayan ve uygulamamakta ısrar eden bakan ve başbakanlar yüce divanda yargılanacakdır.


Jandarmanın profesyonel asker statüsündeki personelden oluşturulması sağlanacaktır.


Kadınların toplumsal yaşama katılması önündeki tüm engeller kaldırılacak, kadın sığınma evleri şiddete uğrayan tüm kadınlara yetecek kapasiteye çıkarılacaktır.


Laik sistemin korunması için din ve devlet işlerinin ayrılması, kamu çalışmalarında din ve inancın hiçbir şekilde sorgulanmaması, mensup olunan din veya mezhep nedeni ile ayrıcalık yapılmaması hayata geçirilecektir.


Milletvekili dokunulmazlığı kürsüde yapılan konuşmalar ile sınırlandırılacaktır. Milletvekilleri suçüstü durumlar haricinde tutuksuz olarak yargılanacaktır.


Nükleer enerjiye ve çevreye zararlı enerji üretimine son verilecektir. Güneş ve rüzgâr enerjisini kullanma ve yalıtım faizsiz kredilerle teşvik edilecektir.


Ortaklığımızın sürüncemede olduğu Avrupa Birliği'ne katılım halkoyuna sunulacaktır.


Ön seçimle gerek yerel, gerek milletvekili adaylarının belirlenmesi zorunlu hale getirilecektir. Ön seçimler, siyasi partilerde aidatını ödeyen tüm üyelerin katılımı ile yapılacaktır.


Parti üyesi olmak üzerindeki kısıtlar kaldırılacaktır. Siyasi Partilerin seçim ittifakı yapmalarına olanak verilecektir.


RTÜK üyeleri üniversitelerin radyo, televizyon bölümleri ve medyadan seçimle gelecek, politikacılar tarafından seçimine son verilecektir. TRT için kesilen elektrik bedelleri ve bandrollara son verilecektir.


Seçim Barajları kaldırılacak ve tüm siyasi partilerin aldıkları oy miktarına göre milletvekili çıkarması sağlanacakdır.


Şiddet ve bireysel silahlanma ile mücadele edilecek, silah ruhsatı alma şartları zorlaştırılacak, ruhsatsız ağır silahlar aşiret ağaları dâhil herkesden toplanarak ağır yaptırımlar getirilecekdir.


Toprak reformu gerçekleştirilecek ve tarımın bütünleşmiş gıda sanayisine dönüşümü teşvik edilecekdir.


Uzmanların KİT ve BİT yönetim kurullarına atanması sağlanacaktır. Yasal düzenleme ile ilgili meslek birliğinin gösterdiği uzman adaylar arasından seçim yapılmak zorunluluğu getirilecektir.


Üniversitelerde rektör ve dekan seçimleri YÖK ve Cumhurbaşkanı onayı olmadan öğretim görevlisi ve öğrenci temsilcilerinin oyları ile yapılacakdır.


Vergilerin ağırlığı dolaylı olmaktan çıkarılacaktır. ÖTV oran olarak değil sabit rakam olarak uygulanacaktır. KDV %10 olarak tek bir oran halinde uygulanacaktır. Vergi kaçırmanın engellenmesi için emlak vb. alımlarda ödemenin banka havalesi ile yapılması ve bu dekontun tapu kaydında saklanması esas olacaktır. Kayıtdışı istihdam ve asgari ücretden ücret gösterilmesi ile oluşan vergi kayıpları giderilecektir.


Yargılanmalar tutuksuzluk esasına göre yapılacak, bu esasa aykırı olarak gereksiz tutuklamalara yol açan karar alan yargı mensupları tutukluluk süresi için ödenecek tazminatlara katılacak, yargı süresinin kısalması için gereken önlemler alınacakdır.


Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılacaktır. Zorunlu din dersleri kaldırılacaktır.

24 Ekim 2009 Cumartesi

SEN MUHALİF SON MUHALİF OLMA!

Şeriat yanlısı, dinci, batı karşıtı, baskıcı bir hükümetin karşısında muhalefet yapmak daha kolaydı. Ama son yedi yıldır sen muhalifin karşısına başka bir tablo çıkartıldı.

AB yanlısı, batı ve çağdaş uygarlıktan yana bir görüntü sen muhalif AB dayatmalarına karşı çıktıkça "şark zihniyetli","uygarlığa karşı" bir duruma sokarak içinden bazılarını susturmayı başardı.

Bir darbe masalı uyduruldu. Sen muhalif, ne kadar darbelerin karşısında isen de, yapılan hukuksuzluklara, haksızlıklara karşı çıktıkça "anti-demokrat","dikta yanlısı" ve "darbeci" olmakla suçlandın ; bazıları bu şeklilde muhalif olmaktan vazgeçti.

Basın, medya sadece tek bir ses çıkarması için davalarla, cezalarla susturulurken sen muhalif buna karşı çıkmak istedin , Kürtçe televizyon yayınları başlatıldı, özgürlük geldi dendi, sen "özgür medyayı getiren hükümete" karşı olmakla "yasakçı" olmakla suçlandın.

Sonunda "Yaşasın PKK" diyenler serbest bırakılıp, "Kahrolsun PKK" diyenler coplanınca, sen barışçı muhalif teröre şiddetle karşı çıkarken, bir daha terör olmasın derken "anaların evlat acısını" istemekle, "barışa karşı" olmakla suçlandın.

Sen MUHALİF senin SON MUHALİF olup sen de SUSANA kadar bu PLAN sürecek. GÜÇ SENDE!

20 Ekim 2009 Salı

DTP Kapatma Davası Ne Oldu?

Bundan 18 ay önce kabul edilen DTP kapatma davası neeeeeeeeedenseeeeeeeee halen sonuçlanmadı.

Bir ülke düşünün ki en üst hukuk kurumları bile politize olsun , alanen hukuki yorumlara göre değil, ekonominin durumu, iktidarın tepkisi, Uzak "dost"ların etkisi altında kararlar alabilsin bu ülkede Demokratik Açılım olur mu?

7 Ekim 2009 Çarşamba

Adını Anma

Adını anma Nazım'ın
O yurtseverlerin şairidir
Amerikaseverlein değil.

Adını anma Ahmet Kaya'nın
O ezilenlerin şarkıcısıdır
Zalimlerin değil.

Adını anma Mevlana'nın
O hoşgörünün abidesidir
Öfkenin değil.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Yeni Bir Parti Gerekli mi?

Dün Mustafa Sarıgül'ün TDH hareketi ile birlikte yeni parti Türkiye'ye gerekli mi sorusu tekrar gündeme geldi. Daha önce Rahşan Ecevit'in de yeni parti kuracağı belirtilmişti. Belki her biri değerli onlarca kişinin bir parti de lider olması ile, bu seçim barajı ve seçim sistemi ile bir şeyler değişir mi? Hiç sanmıyorum.

Halkın yeni partilere değil mevcut anti-laik, anti-demokratik, krizi halkın sırtına yıkan, Amerikan yanlısı yönetime son verme isteği var. Bu istek doğrultusunda yeni partiler kurmak değil asgari müştereklerde birleşen bir muhalif güç birliği oluşturulmalı. Bu ilkelerde birleşen parti ve hareketler her hangi birinin listesinden seçimlere katılmalı. Seçime katılınacak parti kura ile bile belirlenebilir; yeterki halk bu muhalefetin gücüne inansın.

Ben başka çözüm yolu göremiyorum.

17 Eylül 2009 Perşembe

Samimiyet

Dün CNN TÜRK yayınına yıllar önce "Türkiye'de Kürtler vardır" dediği için tutulanıp mahküm olan ve ancak afla serbest kalabilen Eşber Yağmurdereli katıldı.

Ben de merak ettim ve acaba Sn. Tayyip Erdoğan o dönemde Eşber Yağmurdereli'nin mahkumiyetine karşı çıktı mı? Bütün aramalarıma karşın bir sonuç bulamadım. Halbuki konu kamuoyunda çok tartışılmış ve protesto edilmişti.

İşte bugün bir ad koyamadıkları açılımın samimiyetine geçmişte alınan veya alınmayan tavırlar yüzünden inanmıyorum.

9 Eylül 2009 Çarşamba

2009 Avrupa Felaketler Başkenti İSTANBUL

2010 Avrupa Kültür Başkenti olması beklenirken İstanbul acele edip 2009 Avrupa Felaketler Başkenti olarak seçildi.

Hangi Avrupa ülkesinde beklenen bir yağmur sonrası 24 kişi sele kapılır?

Hangi Avrupa ülkesinde yük taşıma minibüsünde insan taşınarak, insanlar sele terkedilir?

Hangi Avrupa ülkesinde Mobil operatör ana teknik binası dere yatağına yapılır, santallar 2. katın altındaki katlara yerleştirilir ve yedeklilik sağlanmaz?

Hangi Avrupa ülkesinde bu felaketler yaşanırken il yöneticileri sorumluluğu küresel ısınmaya yükleyip sıcak koltuklarından ayrılmayı düşünmez?

Bütün bunlar sonucunda Avrupa kamuoyunun oy birliği ile İstanbul "2009 Avrupa Felaketler Başkenti" seçilmiştir.

6 Eylül 2009 Pazar

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Ayşe Kulin/Umut/Everest

Ayşe Kulin daha önce okuduğum "Nefes Nefese" den önceki dönemi bu kitapta anlatıyor. Anne babası ve 2 kuşak gerisinden, 1908 yılından başlayarak Ayşe Kulin'in doğumuna kadar geliyor kitap. Severek okunabilecek bir Cumhuriyet yaşamı romanı. Bir Türk genç kız ile Ermeni kökenli erkeğin aşkı, azimli bir mühendis, halkçı bir doktor, eski konak yaşamı ve değişim.

"O gün bugündür Aram'ın burnuna ne zaman sıcak mercimek çorbasıyla tereyağında kızartılmış ekmek kokusu gelse, ne zaman evlerinin kapısı akşam vakti hızlı hızlı vurulsa içine bir sıkıntı basar, boğazına yumruk gelir otururdu. Kimseyle paylaşmadığı sırrıydı, mis gibi tüten çorba kokusundan ve zamansız vurulan kapılardan ürktüğü. ..."

"Bak kızım, böyle saçma sapan konuşma, yoksa külahları değiştiririz. Mantıksızlık ve inat erkeklere mahsustur. Biz kadınlar akıllı olmak zorundayız ki, o sivri akıllı erkekleri idare edelim. ..."

"Hilmi Bey, "Kızım" dedi, "bugün gördüğün Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunan bayrakları, ben Ankara'ya ilk geldiğimde istasyon binasında asılıydılar. Ağlama, bak, o bayrakların yerine bizim bayrağımızı asan adamı, bugün düşmanları bile nasıl saygıyla, sevgiyle teşyi ediyorlar. Ağlama, iftihar et!""

2) Naşide Gökbudak/Perina/Neden Kitap

1917. Ekim devrimi dönemi, Çarın kaybolan kızı Anastasia hakkında ilginç bir başka hikaye. Roman Türkiye'de 1960 larda bitiyor. Bazen itici gelse de yine de meraklı bir öykü.

"Çevre alacakaranlıkken sızan ışığa gözlerini kapamak akıllıca olmaz."

"Oğlum, gurur çarşıdan alınmaz. Gururlu olmak için, bir erkek olarak görevlerini tam yapman, en azından sığınacak bir yere sahip olman gerekir. Sende ikisi de yok. Erkek olmak pantolon giymek değildir. Güvenilir olmaktır. Karına ve çocuklarına sahip çıkmaktır. Dürüst olmaktır. ..."

2 Eylül 2009 Çarşamba

Gözlük

Halkın en güvendiği kurumun başındakiler olaylara Amerikan gözlüğü ile bakarsa görünen manzara pembe olamaz!

27 Ağustos 2009 Perşembe

Gerçek Demokrasi Programı

Gerçek bir demokratik açılım için bence neler yapılmalı bunu anlatmaya çalışacağım.

- Seçim Barajları kaldırılmalı ve tüm siyasi partilerin aldıkları oy miktarına göre desteklenmesi sağlanmalıdır.
- Siyasi partilerde gerek yerel, gerek genel seçimlerde adayların aidatını ödeyen tüm üyelerin katılımı ile ön seçimle yapılması zorunlu hale getirilmelidir.
- HSYK'dan bakan ve müşteşar çıkarılmalı, kendi bütçesi ile tam bağımsız yargı denetimi sağlanmalıdır.
- AB'ne katılım halk oyuna sunulmalıdır.
- RTÜK üyelerinin üniversitelerin radyo, televizyon bölümleri ve medyadan seçimle gelmesi , politikacılar tarafından seçimine son verilmelidir.
- İşsizlik fonu yönetimi işçi ve işverenlerden oluşan bir kurula verilmeli, fona hükümetlerin müdahele edemesi anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
- Avukatlar ve Savcıların mahkemelerde eşit konumda olması sağlanmalıdır.
- Memurlara grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınmalıdır.
- Tutuksuz yargılanma esasına aykırı olarak gereksiz tutuklamalara yol açan karar alan yargı mensupları tutukluluk süresi için ödenecek tazminatlara katılmalıdır.
- Savcılık bünyesinde adli kolluk oluşturulmalıdır.
- Üniversitelerin ilgili bölümleri bilirkişi olarak görevlendirilmelidir. Adli Tıp sadece bu bölümlere gerekirse teknik destek vermelidir.
- Toprak reformu gerçekleştirilmeli ve tarımın entegre gıda sanayiye dönüşümü teşvik edilmelidir.
- Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır.
- Diyanet İşleri Başkanlığının tüm vatandaşların dini inançlarına eşit mesafede destek vermesi sağlanmalıdır.
- Rektör seçimlerinin YÖK ve Cumhurbaşkanı onayı olmadan öğretim görevlisi ve öğrenci temsilcilerinin oyları ile yapılması sağlanmalıdır.
- Belediyelerin büyüklüğüne göre saptanacak büyüklüğün üstündeki yatırımlar -örneğin İstanbul için 3. köprü- yerel halk oyuna sunulmak zorunda olmalıdır.
- Medya, iletişim kuruluşlarının, bankaların büyük ortakları kamu ihaleleri ve işlerinden yasaklı olmalıdır.
- Kayıt dışı ekonomi ile mücadele için her tür gider için belli oranda vergi iadesi alınabilmesi sağlanmalıdır.
- Fakir fukara fonu, iftar çadırları, bayram hediyeleri gibi harcamalar için kullanılan tüm kaynaklar ile bir fon oluşturulmalı ve gelir seviyesi yoksulluk seviyesinde olan ailelere aylık maaş olarak yardım yapılması sağlanmalıdır.
- TRT için elektrik faturalarından ve bütçeden ayrılan paralara son verilmelidir. TRT sadece kendi gelirleri ile ayakta duracak şekilde organize edilmelidir.

Bu program hakkındaki yorumlarınız ve ilave görüşlerinizi merakla beklemekteyim.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

İşte Demokratik Açılım

Demokratik Açılım paketinin içeriği anlaşıldı!

15 bin teröriste af, 15 bin Çağdaş Yaşam bursiyerine fişleme.

14 Ağustos 2009 Cuma

Gözden Kaçan Gündem

Gündemdeki bazı konular ardındakiler atlanarak olup bitiyor. Bunlardan 4 konuyu ele almak istiyorum.

Daily Telegraph gazetesi 2050'de Avrupa nüfusunun %20'sinin müslüman olacağını yazdı geçenlerde. Bu oran bile bir çok kişiyi korkuttu. Peki bu hesapta Türkiye varmı idi? 2050 yılında beklenen Avrupa nüfusu 627 milyon. Buna Türkiye dahil değil. Beklenen müslüman sayısı 125 milyon oluyor bu hesapla. Eğer Türkiye içinde olursa nüfus 728 milyon ve 226 milyon müslüman oluyorki oran %31 oluyor. Yani bu haberi Türkiye'nin AB üyeliği 2050'de bile hayal diye yorumlayan olmadı.

Halis Toprak 800 TL. emekli maaşı ile geçinecekmiş. Yaşına bakılırsa eğer yıllarca en üst düzeyde prim ödese idi, yani prim kaçırmasa idi en az 1.700-2.000 TL. alması gerekirdi. Yani patronların prim kaçırmasına bir somut örnekde Halis Ağa'dan geldi.

Nutukdan özel seçilen Güroymak'a Norşin adı verenler gerçekten demokratik açılım mı istiyor? Atina'da hayatını kaybeden Kürt müziğinin efsane seslerinden 75 yaşındaki Ermeni asıllı Aram Tigran'ın "Beni Diyarbakır'a gömün" vasiyeti, İçişleri Bakanlığı'ndan çıkan olumsuz kararıyla gerçekleştirilemeyecek. İnsanlara nerede gömüleceği özgürlüğünü bile tanımayan bu anlayış mı demokratik açılım yapacak?

Belçika'da cezaevinde işkence görüp öldüğü iddiası ile Mikail Tekin için Belçika'ya nota verdik. Engin Ceber, Festus Okey,Baran Tursun sanki başka memleketde oldu. Sanki bu olaylara karışan herkese yargılama izni çıktı. Sanki aileleri dava edilmedi?

Bir fıkranın son cümlesi ile bağlayalım. "Dinime küfreden bari müslüman olsa."

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Fonumu Elletmem

İşsizlik fonunda biriken 42 Milyar lira hükümetin ve iş çevrelerinin iştahını kabartıyor. Bu paranın bir kısmını GAP projesine aktaran hükümet bununla yetinmeyip fondaki paraların nemalarının kısmen bütçeye aktarılmasına, işveren SSK primleri için kullanılmasına çalışmakta. Bu fon bizlerin. Bütün çalışanların işsizlik güvencesi. Fonumuzu elletmeyelim.

Fonumuzdaki para eğer fazla geliyorsa, zaten meclis gündeminde de olan yararlanma koşulunu 600 günden 300 güne indirme yasası, ödeme miktarlarını artıran ve kesilen miktarla orantılı olarak asgari ücretin üzerine çıkmasına izin veren düzenlemeler yapılabilir. Eğer biz sessiz kalırsak ileride bu fonda işsizlere ödenecek paranın bile kalmaması işten bile değil.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Tarık Buğra/Osmancık/Ötüken

Şu günlerde çok güncel olan Osmanlı'nın kuruluş günlerini anlatıyor roman. Osman bey'in nasıl bey olduğu ortaya konuyor. Bu romanı okuyunca kendini Osmanlı'nın devamı sayan zihniyetin Osman Beyin anlayışından ne kadar uzak olduklarını da görebiliyoruz.

"Dahi bir niyazımız var; Osmancık Osman beği tek komaya, Osman beğ Osmancığı unutmaya."

"Zaman Osman beği umursamadan akıp gitmekte; ama Osman beğ de zamanı umursamamaktadır; bu hızlı akış onu tedirginleştirmiyor, telaşlandırmıyor, sabırsızlandırmıyor, korkutmuyor ve öfkelendirmiyor."

"Dilerim, adaletten kayar, zulme ve dalalete meyledersem Allah beni kahretsin. Ve dilerim, ben bilerek , bilmeyerek saptığımda karşı çıkmayanları ve benimle kalanları dahi Allah kahretsin. Ve dilerim, benden ehli çıkınca o sancağı benden almayanlar benim vebalimi çeksin."

Bu sözü Osman bey gibi samimiyetle söyleyebilecek bir politikacı var mı günümüzde?

2)Amin Maalouf/Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl/YKY

Sevdiğim yazarın bilim kurgu tarzı bu romanında genetik araştırmaların olası sonuçları üzerine değişen dünya anlatılmakta.

"Tanrı'nın sorunları, Şeytan'ın ise çözümleri yarattığını düşünmüşümdür her zaman. Sorunlar bizi sarsar, hırpalar, elimizi kolumuzu bağlar, bizi biz olandan başka bir şey yapar. Esenlikli bir dengesizliktir bu,tüm türlerin gelişimini sağlayan şey sorunlardır; çözümlerle ilerleme kaydedilmez, tükeniş başlar. ..."

"İnsanlardaki öteki yaş guruplarını özel durumlar olarak görme eğilimini çoğunlukla eleştiririm, herkes , kendi adına, her yaşta, sürekli genel durumunun, olağanlığın merkezi sayar kendini."

"... Ciddi sarsıntıların yerlatında uzun bir varoluş süreci geçirdiklerine inanıyorum. Afetler için de böyle, sinsi kötülükler için de. Doğmuyorlar, açığa çıkıveriyorlar. Savaşlar da böyle."

"Kim gerilemeyi önceden haber vermeye cesaret edebilirdi? Gerileme, şu üzücü, gülünç, yoldan sapmış, münasebetsiz düşünce. Tarihi, düz bir arazide akan, engelli alanda çıldıran, birkaç çağlayana ulaşan bir ırmak gibi görmekte inat ediyoruz. Ya yatağı önceden kazılmış olamasaydı? ya, denize erişmeyi beceremeyip çölde, durgun bataklıklar yapbozunda yolunu şaşırıp kaybolsaydı?"

26 Temmuz 2009 Pazar

"Bağımsız" Üst Kurullar ve Gerçek Görevini Havale

Son yıllarda daha uygar, daha liberal ve daha demokrat olmak adına güya bağımsız bir çok üst kurul kuruldu ve bunların ilgili sektörleri düzenlemesi beklendi.

Bu kuruluşlar çoğunlukla sorumlu oldukları sektörlerde gerçek bir rekabet ortamı yaratamadılar ve tüketiciyi korumak yerine hükümete yakın kuruluşlara tatlı, muhalif patrona sahip kuruluşlara sert davranarak haksız rekabeti bir de politize ettiler.

Bu kuruluşlara her yıl bütçeden veya sektör gelirlerinden milyonlarca TL. gelir aktarılmakta. Buna karşın yapması gereken ana sorumlulukların masraflarını yine sektöre yüklemekten geri kalmadılar. Buna iki örnek vererek yazımı tamamlayacağım.

BTK. Eski Telekomünikasyon Kurumu. Sektördeki rekabeti açacak en önemli uygulamalardan olan Mobil Numara Taşınırlığı için gereken sistemin kuruluşu için gerekli maliyeti AVEA ve VODAFONE'a karşılattırdı. Halbuki milyarca TL.yi bulan sektör gelirlerinden önemli bir kısmı BTK'ya aktarılmakta.

RTÜK. Kanalların yayınlarını kontrol etmek için tüm yayınların kayıt edilmesi gerekiyor. Yine sektör reklam gelirlerinden milyonlarca TL. gelir payı alan RTÜK bu sistemleri kurmayı her kanalın kendisinden beklemekte. Ya ben kanal olarak RTÜK'e vermek ve yayınlamak üzere iki ayrı bant hazırlarsam!

Sanırım bunun dünyada çok fazla örneği bulunmaz. Uygar bir ülke olmak için daha atmamız gereken çok adım var, çooook.

21 Temmuz 2009 Salı

3 Maske

Başımızdaki yönetim anlayışı yüzünde 3 maske ile dolaşmakta. Bu maskeleri düşürmek tüm aydınların, muhaliflerin boynunun borcudur.

1. maske Avrupa yanlısı, demokrat, sivil, liberal maskesi. Bu maskeyi aslında ne kadar Avrupa değerlerinden uzak, ne kadar antidemokrat, ne kadar baskıcı ve ne kadar serbest rekabeti kısıtlayıcı olduklarını anlatarak düşürebiliriz.

2. maske Mazlum, Yoksul, Halktan kişi maskesi. Bu maskeyi Christian Dior eşarplar, villalar, kara yollarını kapatacak kadar halka aldırmayan tavırlarını anlatarak düşürebiliriz.

3. maske Müslüman, Namuslu, Haram yemez maskesi. Bu maskeyi yapılan yolsuzluklar, gemicikler, ali dibolar, beş kat pahallı belediye ihaleleri, kasasından soyulan parayı sorgulayamayan kamu görevlileri, yardımlaşma paralarının nerelere harcandığını göstererek düşürebiliriz.

Bu üç maske de düşüp halk durumu ayan beyan anlamadan bu anlayışdan kurtulmak mümkün değildir.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Kim Daha Demokrat?

Bugünlerde demokrat olmak en çok konuşulan gündem maddelerinden. Bazı sorularım var bu konuda.

Demokrasi yönündeki "büyük hukuki" adımı geceyarısı, kamuoyuna hiç duyurmadan, muhalefeti köylü kurnazlığı ile kandırarak yasalaştırmak mı demokratlık?

Tutuksuz yargılanmak esas iken ülkenin en saygın rektörlerini, gazetecilerini aylarca tutuklu olarak yargılamak mı demokratlık?

Muhalif yöneticiye sahip diye ülkenin hastanelerinin, fabrikalarının siparişlerini, provizyonlarını, ödemelerini iptal etmek mi demokratlık?

HSYK'na adalet bakanının başkanlık ettiği bir yargı mı demokratlık?

İsrail'e seçim öncesi ONE MINUTE şovu yapıp, Çin'deki katliamları seyretmek midir demokratlık?

Sahte belgeleri yayınlayarak manşetlere çıkarıp insanları demokrasi düşmanı ilan etmenin serbest, bunu yapanlara tepki gösterenlerin hapis yatması mıdır demokratlık?

Sivas katillerinin, Osmanlı padişahlarının içki alemlerini unutup , şarap içiliyor diye klasik müzik konseri basmasına göz yumup, 1 Mayıs'a çıkan işçileri cop, gaz bombasına tabi tutmak mıdır demokratlık?

Nedir bu demokratlık? Yenir mi , İçilir mi?

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Ölüm ve İnsani Tepkiler

Babamın ölümünün ardından yaşadıklarım beni bu yazıyı yazmaya itti. Bir arkadaşınızın, komşunuzun, yakınınızın öldüğünü öğrendiğinizde ne yapar insanlar?

Kimi olayı bir SMS mesajı ile karşılar. Bu mesajlarda bazen biraz duygu kırıntıları olur, çoğunlukla resmi mesajlardır.

Kimi telefon açar. Böyle bir durumda ne diyeceğini bilemeyen de çoktur. Kimi "geçmiş olsun" der. Kimi kendince teselli edecek bir şeyler söyler. En kızdıran soru da "Nasılsın?" sorusudur bu anda. "Babam ölmüş nasıl olayım!"

Kimi cenazeye katılmaya çalışır. Oldukça uzak bir Anadolu kentinde ve hafta sonu olduğundan benim arkadaşlarımdan cenazeye katılan olamadı.

İnsanlar bu ilk tepkiden sonra çoğunlukla konuyu yeniden deşmek istemez. Halbuki ölenin yakınının konuyu konuşmak, anılarını anlatmak ve hatta birazda ağlamak ihtiyacı vardır. Bu paylaşımdan kaçınmak pek de onun duygularına yaramaz sizin anlayacağınız.

Sevgi paylaşılarak çoğalır, Acı paylaşılarak azalır.

Kalın Sağlıcakla.

2 Temmuz 2009 Perşembe

KÖPRÜ ÇİLESİ ve 3. KÖPRÜ

İstanbul köprü çilesini yaşamayan bilmez. Bugün öğle saati 2 saatde Anadolu yakasına geçtim, akşam geri dönmem yine 2 saati buldu. Bu bakımın neden hiç bir önlem almadan, neden 2 yıl daha ertelenerek raylı boğaz geçişi sonrasında yapılmadığını sorgularken 3. köprü bu yıl ihaleye çıkacak haberleri beni yeterince aydınlattı. Bence bu çile İstanbul halkına, 3. köprüye hayır dememesi için illallah dedirtmek için çektirilmekte. Çevreyi mahvedeceği açık, şehrin son ormanlarını da yok edecek 3. köprüye kesinlikle karşıyım.

Her gün milyonun üstünde kişinin çalışmak için yaka değiştirdiği bir şehirde neden Avrupa yakasında yeni işyerleri, Anadolu yakasında da yeni konut alanları yasaklanıp tersi teşvik edilmez. Bir gün boğazın tümünü asfaltla kaplarız bu gidişle! Yazık!

30 Haziran 2009 Salı

Çoban ve Matematik

İki koyun güdebilen bir çoban olmanın önemi vurgulanmıştı seçim meydanlarında. Eee tabii çobandan beklenecek matematik bu kadar olur ; teğet ile keseni birbirine karıştırır. Başımıza ne zaman çoban seçmeyi bırakırsak belki o zaman milli gelirimiz 3 yıl geriye gitmeden hesap kitapa başlanabilir!

27 Haziran 2009 Cumartesi

SGK Gerçekten Birleşti mi?

Sosyal Güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanması ve emeklilik uygulamalarının en üst standartda birleşmesi gerçekten çok önemli idi.Ama çıkan SGK yasası ve SGK bunu gerçekleştirdi mi?

Kocaman bir HAYIR! 3 kurumun; SSK,Emekli Sandığı ve Bağkur birleşen SGK web sitesinde bile sorguları ayrı ayrı yapılıyor. Sistem sizin emekli sandığı primleriniz ile SSK primlerinizi bile otomatik olarak birleştiremiyor. Emeklilik koşulları ve maaşları arasındaki ciddi farklar sürmekte. Yani tam şark işi, göstermelik bir üst kurum söz konusu.

Babamın vefatı nedeniyle yapılan cenaze nakil masraflarını nasıl alacağımız hakkında geçen hafta önce Emekli Sandığı'na oradan SGK'nın eski SSK binasına gönderildim. Orada neredeyse beni bir dövmedikleri kaldı. "Git Emekli Sandığından al.Burada SSK dışındakilere bakmıyoruz." diyen görevliye onlar buraya gönderdi deyince "Git o gönderene o ödesin paranı." diye fırça yedim. Nasıl böyle konuştuklarını sorunca ses daha da yükseldi. Velhasıl 4 adres dolaştıktan sonra bana yapılması gerekeni anlatan bir görevli bulamadım. Daha sonra tanıdıklar aracılığı ile uygulamayı öğrendim. Meğer ölüm yardımı olarak ödeme yapılacakmış.

Her binası ayrı kurumlara bakan, hiç bir çalışanının bir üst kurum oldukları bilincinde olmadığı , çalışanlara, vatandaşa hizmet yerine fırçalamayı hak sayan bir kurumdan başka ne beklenir ki? Bari bunu başarı diye bize yutturmayın.

19 Haziran 2009 Cuma

Babamı Kaybettik

Benim babam emekli bir subaydı. Zaman zaman askeri kamplarda annemle babama kısa süreli eşlik ederdim. Geçen hafta Cuma günü başlayan kampa birlikte gittik. O gün çok güzel geçti hepimiz için. Babam "Cennet gibi bir yer. İyi ki gelmişiz." demişti. Cumartesi sabaha karşı saat dörtde kalp yetmezliği sonucu öksürmeye başladı. Gerek bizim, gerekse yetişen kamp doktorunun çabaları sonuç vermedi ve ilçe hastanesine götürülürken yolda ,annemin omuzunda sonsuz uykuya daldı babam. Pazar günü memleketde toprağa verdik babamı. Sevenleri her yerden gelerek cenazeye katıldı.

Babam 1931 doğumludur. Dedem memleketimizde ilk yeni türkçe öğreten öğretmenlerdendir. Askerlerin pek kitaba ve okumaya düşkün olmadığı o yıllarda babam maaşının önemli bir bölümünü kitaplara ayırıyordu. Bana, abime ve erkek kardeşime okuma sevgisi babamdan geçmiştir. Son ana kadar okumayı sürdürdü. Kampa babam için getirdiğim "Çivisi Çıkmış Dünya" kitabına başlamıştı. Ölümünden sonra baktığımda 30 sayfa okuduğunu gördüm.

55 yıldır evli olduğu annemi çok sever ve onsuz yapamazdı. Ona şiirler yazar, çiçekler alırdı.

Şair yanı çok güçlü olam babam yüzlerce şiire imza atmıştı. Çok sevdiği bacanağının ardından yazdığı bir şiiri aşağıya alıyorum. (HANİ)
"
Hani düğüne gidecektik İzmir'e gençlerin şenliğine
Bir sevgi çemberinde olacaktık birlikte
Hani Dikili'ye gidecektik kurban bayramında
Bülbül seslerini dinleyecektik sabah uyandığımızda

Bahçede çimenler, güller arasında
Hani yazlık yaptırdığın Kepez de
Çamlar arasında Antalya sıcağında memleket davalarını çözecektik bir arada
Akşamları ayın tepsi gibi göründüğü balkonda içkimizi içecektik mehtapta

Hani briç oynayacaktık birbirinden iyi briççiler arasında
Sözünden dönmezdin sen ama ne girdi aramıza
Bizden usandında mı gittin o geri dönülmez diyara
Sensiz yaşamak zindan gibi geliyor insana
"

Briç oyununa merakı ileri safhada idi. Arkadaşı ile birlikte hazırladığı ama yayınlayamadığı bir briç kitabı var babamın. Son 6 yılda internet üzerinden briç oynuyordu. Masasında bulduğum notlardan Vietnamlı oyuncu Long Toni ile bile oynadığını anlıyorum. Briç sırasında oyunla ilgili chatleşmek için İngilizce terimler öğrenmeye, onları kaydetmeye başlamıştı. Her seferinde daha sistematik hazırladığı 3 defter vardı. 4. defteri de hazırlamış ama daha başlayamamış.

Babam son 12 yıldır kalbinde Anevrizma taşıyordu. Her ana patlamaya hazır bir bombayı vücudunun içinde taşıyan bir insan. Buna karşın hiç bir zaman hayatdan kopmadı; her zaman bizlere doğru, dürüst , aydın, sorgulayan bir tavır öğütledi. Son zamanlarda ki uygulamalar onu çok çok üzüyordu. Blog sayfama zaman zaman bırkatığı isimsiz yorumlar benim bu konudaki duygu ve görüşlerimi paylaştığını gösteriyor.

Nur içinde yatsın. Anneme, kardeşlerime , yakınlarımıza baş sağlığı diliyorum.

11 Haziran 2009 Perşembe

Cinayet Çağrı Merkezi

"Cinayet Çağrı Merkezini Aradığınız için teşekkür ederiz. Keyfimizin kalitesini artırmak için bu çağrıyı kaydedip bütün gazetelerde yayınlayacağız.
Annenizi öldürdüyseniz 1'e,
Babanızı öldürdüyseniz 2'ye,
Hem anne,hem babanızı öldürdüyseniz 3'e,
Karınızı öldürdüyseniz 4'e,
Kocanızı öldürdüyseniz 5'e,
Tüm ailenizi öldürdüyseniz 6'ya,
Arkadaşınızı öldürdüyseniz 7'ye,
Kendinizi öldürdüyseniz 8'e,
Cinayet hakkında belgesel yazdıysanız 9'a,
Yakalanmamak istiyorsunuz gerekli işlemler için lütfen 0'a basınız!"

8 Haziran 2009 Pazartesi

Araç Muayenesinde Sahtekarlık

Bugün öğle arasında tek başıma yemeğe gittim. Yan masadaki konuşma ilgimi çekti. Kelli felli iki adam konuşuyordu.

Adamın birinin bir araç muayene istasyonu sahibi/yöneticisi olduğu anlaşılıyordu. Bir tür dalavereyi nasıl tezgahladıkları anlatılıyordu. Buna göre araç bir şekilde muayeneye geliyor ama ruhsata damga basılmıyor. Hatta bilgisayar sistemine bile girilmiyor. Ama satış sırasında muayene kaydı gerekirse vergi dairesinden kayıt çıkarılabiliyor. Bunu nasıl oturtuklarını, ballandıra ballandıra arkadaşına anlatıyordu.

Yapılanın ne getirdiğini anlamadım. Ama daha yeni getirilen araç muayene istasyonları ile ilgili bir yasanın açıklarını bulmak için uğraşan bir işveren anlayışı ülkemizdeki iş ahlaksızlığının ne denli yaygın olduğunu bir kere daha gösterdi bana.

4 Haziran 2009 Perşembe

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Buket UZUNER/İki Yeşil Susamuru/Everest

Sevdiğim yazar Buket Uzuner'in bu kitabını yeni okudum. Bir genç kızın babası , babasının sevgilisi ve onunla ilişkisi, kendi sevgilileri ile ilişkisi; bir genç erkeğin annesi ile ilişkileri, annesinin ondan beklentileri çok güzel bir anlatımla romana konu oluyor.

"Eğitimimizi, zihniyetimizi değiştirmeliyiz. Hareket eden, eylemci, ama sahip olmadan başaran, başarısıyla gururlanmayan, bundan avantaj sağlamayan, kendini üstün insan saymayan insan tipi yetiştirmeliyiz!"

" ... aramızda yalnızca ikimizin görebildiği incecik bir duygu seli oluşmuştu. Sanırım ben de duygulanmıştım. Ona sarılmak istediğimi sanıyorum. Ama bunun yerine en sert sesimle, "Bu görüşünüze katılmıyorum, dokunmadan da sevmek olasıdır." dediğimi duyarak, irkildim."

"Okulun en güzel kızı değildim. En zekisi, en çalışkanı da olmadım hiç. Ama güzeldim, çalışkandım ve zekiydim. Bunlardan çok dozda birine sahip olmak yerine, üçünden uygun miktarda yan yana bulundurmak bir kadına nasıl yakışır, şimdi görebiliyorum."

"Demek ki, o sıralar hala bir kadınla bir erkeğin aralarındaki ilişkiyi ancak kendilerinin yaşatabileceklerini, dostların, akraba ve hatta çocukların bu konuda hiç bir şey yapamayacağını bilmiyormuşum."

"Yaşam güçtür, evet yaşam güçtür. Ama bir kez bu gerçeği içtenlikle anlar ve kabul edersek, yaşam artık güç gelmeyecektir bize, çünkü bir kez kabullenen gerçek, artık sorun olmaktan çıkar."

"İşte bu noktada erkeklerin güçlü, dayanıklı ve sağlıklı zırhlarının, kadınlar karşısında nasıl bir beceriksizlik, saflık ve cahillikle düştüğünü anlatmak istedim."

"Ben, o iğne deliğine sıkıştım kaldım. Bedenim geçti, gelişti, bir kadın oldu ama, beynim hala bir çocuk beyni."

2) Amin Maalouf/Çivisi Çıkmış Dünya -Uygarlıklarımız Tükendiğinde-/YKY

Romanlarını severek okuduğum yazarın dünya sorunları üzerine bir denemesi. Soğuk savaş sonrası tek kutuplu dünya, Arap dünyası ve İslam'ın sorunlar üzerinde etkisi, Batı-Doğu çelişkileri, ulusların başarıları ve onurları gibi konular son derece güncel olaylardan çıkarak ele alınıyor. Değerlendirmelerine büyük olçüde katılsam da, benim çözüm önerilerim ile onunkiler ancak kısmen örtüşüyor. Yakın tarihi anlamak için de önemli bir eser.

"Birilerinin söyleminde etik bir kaygı ya da evrensel değerlere bir gönderme arıyoruz ama boşuna; ötekilerin söyleminde de, tamam bu kaygılar, bu göndermeler var, ama seçilerek ve sürekli bir siyasetin hizmetinde saptırılarak kullanılıyor."

"... Yakında üç ya da dört milyar insan, kişi başına, Avrupalı'lar ya da Japonlar kadar - Amerika'lılardan söz etmiyorum bile- tüketime başlarsa, doğal olarak hem ekolojik hem de ekonomik alanda büyük kargaşalar yaşanacaktır. ..."

"Manevi üstünlük konusunda da bir aşınma söz konusu; bu da oldukça çelişkili bir durum, çünkü Batı modelinin artık bir rakibi yok ve Avrupa ya da Kuzey Amerika tarzı yaşam sadece Varşova'da ya da Manila'da değil, Tahran'da, Moskova'da, Kahire'de, Şaghay'da, Madras'ta,Havana'da ve daha bir çok yerde, hiç olmadığı kadar revaçta; gelgelelim, "merkez" ile "merkez-dışı" arasında gerçek bir güven sorunu bulunmakta."

"... Cemaatçilik yurttaşlık düşüncesinin bile yadsınmasıdır ve böyle bir temel üstüne uygar bir sistem inşa edilemez. ..."

"... Herkesin derdi dengeli bir dil oluşturmak değil. Farklı şeylere kulak vermelerine genellikle dil engel oluyor; ama bütün uluslarda çok yaygın olan ve yalnızca küçücük bir azınlığın "başkaları"nın ne dediğini öğrenmek istemesine yol açana bir ruh hali de var; pek çok insan, kulağına hoş gelen düşüncelerle yetiniyor."

"Bu değişimi daha yakından incelemek için, onun kökenlerini ve işleyişlerini anlamaya çalışmak için, bu ölümcül labirentte el yordamıyla bir çıkış bulabilmek için "fener" görevi görebilecek kavram, meşruiyet kavramıdır."

"Bu ender raslanan tutum -söylemek istediğim, hem yenilmez olarak ün salmış düşmanlarına direnme gözüpekliğini sergilemesi, hem de bu savaşımdan galip çıkması- onun meşruiyet kazanmasına yol açmıştır. ..... Azimle işe koyulur. Osmanlı hanedanına son verir, halifeliği kaldırır, din ile devlet işlerini birbirinden ayırır, sıkı bir laik sistem kurar, halkından Avruplaşamasını ister .....
Halkı da onu izlemiştir. Çok da şikayet etmeden, gelenekleri ve inanılları altüst etmesine izin vermiştir? Neden? Çünkü halkını tekrar gururlandırmıştır. Halka haysiyetini geri veren kişi ona pek çok şeyi kabul ettirebilir. ..."

"... Bölgedeki askeri başarılarına karşın, kesin bir siyasal bozgun yaşamaışlardı. İki Avrupa'lı güç, hala dünya çapında imparatorluklara sahiplermiş gibi davrandığından, yıkıcı bir tokat yemişti. ..."

"... Bütün dünya Saddam Hüseyin'e karşı güç birliğine giderken Haşimi iktidarı onun yanında yer aldı. Saddam Hüseyin'in kazanmasını mı istiyordu? Kesinlikle hayır. Yoksa Iraklıların zafere ulaşabileceklerine mi inanıyordu? Hiç, ilgisi yok. Kral, sadece, Ortadoğu tarihinin bu çok önemli dönemecinde, halkıyla birlikte yanılmayı, halkına karşı çıkmaya yağlemişti."

"Bugün ihtiyaç duyduğumuz şeyse bambaşka bir şey. Eski meşruiyetlerden kurtulmamız gerekiyorsa, onlardan "daha üst düzey"e çıkmalıyız, yoksa kurtulacağız diye onlardan "daha aşağı düzeye" inmemeliyiz; çeşitliliğimizi, çevremizi, kaynaklarımızı, bilgilerimizi, araçlarımızı, güçlerimizi, denegelerimizi, başka bir deyişler ortak yaşamımızı ve hayatta kalma yetimizi şimdiye dek yaptığımızdan daha iyi yönetebilmemizi sağlayacak bir değer ölçeği oluşturmalıyız; yoksa her türlü değer ölçeğini dışlamaya yönelmemeliyiz."

"Bir ülke çökerken, her zaman oradan başka bir ülkeye göç etmeyi deneyebilir insan; buna karşılık, bütün dünya tehdit altındaysa, gidecek başka yer kalmaz."

"Dünya çapındaki cemaatçi bir gelişimin tehdidi altındaki zamanımızda, kadınlar ile erkeklerin dinsel topluluklarına "zincirlenmesi" sorunları çözeceğine daha da ciddileştiriyor. Buna karşın, Avrupa'daki birçok ülkenin göçmenlerin dinsel bir temel üstünde örgütlenmelerini teşvik ederek ve cemaatçi muhatapların ortaya çıkmasını sağlayarak yaptığı sadece bu."

"... Onurumuzu kaybetmeden çağdaş dünyayla bütünleşebilmemiz için geçmişimizden neye sahip çıkmalı, neyi dışlamalıyız?"

2 Haziran 2009 Salı

Çift Bordro

Geçen gün Habertürk TV'de Ali Tezel'in programını seyrediyordum. Programa soru soran bir okutman "Bir Vakıf Üniversitesinde çalışıyorum. Net ücret belirleniyor ve biri resmi , biri gayri-resmi iki bordro uygulanıyor. Resmi net maaşımız bankaya yatıyor. Fark elden ödeniyor. Bunun bana zararı olur mu?" diye sordu. Ali Tezel'de bazı sakıncalar olmakla birlikte işten çıkarılmamak için şimdilik ses çıkarmamasını tavsiye etti.

Bu konu ülkenin kanayan yaralarından biri. Kayıtdışı ekonominin bir parçası. Çalışanlardan kesilen yüksek vergi buna mazeret sayılsa da bu göz yumulmaması gereken bir durumdur. Öncelikle her halde en "eğitimli" olan bir üniversite yönetiminin bu tür bir davranışını kınıyorum. Sonra bunun bir mali portresine bakalım. Diyelim resmi net maaşı 1.500 TL. ve gayri resmi net maaş 4.000 TL. olsun bu öğretim üyelerinin. Aradaki fark ayda 2.500, yılda 30.000 TL. eder. 200 bu düzeyde çalışan olsun. Yılda 6.000.000 TL. -altı trilyon eski lira- eder.

Peki bu rakam sadece basit bir vergi kaçırma mıdır? Hayır aynı zamanda SGK'nın prim kaybıdır. Bununla kalır mı? Bu rakamı kapatmak için naylon veya abartılı faturalar aldığından eminim bu değerli vakıf üniversitesinin. Mesela abartılı tadilatlar, kabarık temizleme taşeron faturaları. Bu faturaları kesen şirketler tamamen naylon değilse onlar da başkalarından naylon, abartılı fatura alıyorlardır mutlaka. Bu duruma KAYIT DIŞI SARMALI diyoruz.

Vakıf üniversitelerinin bir çoğunun İstanbul'da olduğu düşünülürse, İstanbul Defterdarı ve SGK İl müdürü bu programı ihbar kabul etmeli ve tümünü inceleme altına almalıdır. Eğer halkdan yana bir yönetim sergileyecekseniz IMF, mayınlı arazi kiralama dışında da bir çok kaynak bulunur. İstenirse!

28 Mayıs 2009 Perşembe

Gündemden

Gündemimiz yine oldukça dolu.

Bursa'da yanan sözde "Akıllı Hastane" konusu bir çok açıdan ele alınmayı gerektiriyor. 8 kişi ölen bir yangına müdahele eden itfaiye ekibi dünyanın neresinde olursa olsun ciddi vicdan azabı çeker. Bizde ise neredeyse çabalarından dolayı ödül bekleyen konuşmalar yapıyorlar. Bu olay özellikle devlet hastanelerinin taşeronlaştırma, tetkik hizmetlerini özelleştirmelerinin altında yatan ve bu çevre içinde insanlardan da duyum aldığım dolapları ele almak için ciddi bir fırsat. Muhalefet edeceğim diyen partilerin eli armut toplamamalı. Aynı zamanda ISO kalite belgelendirmelerinin ne kadar gerçek dışı, kağıt üzerinde yapıldığını yıllardır bilirim. Bu olay da bunun en güzel teyidi oldu. Bu hastaneye ISO 9001 kalite belgesi veren firmanın da yetkileri gözden geçirilmeli.

Mayınlı arazi meselesine gelince. Muhalefetin "bunu biz döşedik biz toplayalım" söylemi ne kadar bilim dışı ise de bu arazilerin binlerce topraksız, yoksul yöre köylüsüne bir destek olabileceği ortadadır. Bir mayının toplama bedeli 100 dolar civarında denmekte. Bu da 60 milyon dolar civarında bir maliyet yapar toplamayı. Bir uçak parası. Devletin bunu ihale etmesi yerine , toprak hırsının gözlerini bürüdüğü bilinen İsrail'den firmalara verilmeye çalışılması acaba Davos'un diyeti midir?

İskoç modeli önerisi gibi açıkca ülkemizi bölmeyi hedefleyen azınlık milliyetçisi yaklaşımlara en üst mevkilerden cesaret verenler ne yapmak istiyor? Kimler artık birleşik bir Türkiye'yi Türk vatandaşlarına çok görüyor. Amerika'da bir İtalyan asıllı kendine gururla Amerikan vatandaşı diyebilirken , Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kendilerine Türk demesi neden istenmiyor? Burada milliyetçi yaklaşımlarla yapılan her tür basknın tamamen karşısında olduğumu belirtmek isterim.

Son olarak dün "Ya Sev , Ya Terket" diyenlerin bugün "geçmişte azınlıklara faşist baskılar yapıldı" demesine ne denir? En hafifinden samimiyetine kim inanır?

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Kaçak Yabancı İşçiler

Başbakan Erdoğan'ın "Türkiye'de 40 bin kaçak Ermeni işçi var. Gerekirse göndeririz." sözü olay yarattı. Ben olaya bir başka açıdan bakmak istiyorum. İş gücü göçü konusunda vatandaşlarımıza dışarıda yapılan muameleri söylemeye gerek yok. Bu konuda karşılıklılık ilkesi uyarınca bizim de buna göz yummamız gerekir. Diğer kaçak işçileri de sayarsak en az 500 bin vatandaşımızın iş bulması bu yolla engellenmekte.

Çevrenizde Türkmen, Azeri, Özbek, Ukrayna'lı bakıcı çalıştıran, bunu sigortasız ve kaçak olarak yapan bir aile vardır mutlaka. İşveren için sigortasız, güvencesiz her an işten atılabilecek bu kaçak işçiler iş gücü piyasasında önemli yer tutuyor.

Sn. Erdoğan, TOBB başkanına her üyen bir kişi alsa bir milyon kişi iş bulur diye kızacağına, bilerek göz yumduğunu açıkca kabul ettiği kaçak işçilere engel olarak 500 bin kişiye iş bulsa daha doğru olmaz mı?

12 Mayıs 2009 Salı

Türkiye'nin En Önemli Sorunu Ne?

Son günlerde Türkiye'nin en önemli sorunu diyerek Kürt sorununu çözmekten söz edilmeye başlandı. Türkiye'nin en önemli sorunu 10 yıl önce de , bugün de işsizliktir. İkinci en önemli sorunu ise eğitimdir. Kürt sorunu olsun, olsun üçüncül sorunlardan biri olabilir. Çözüm ortamı oluşuyor, kaçırmayalım söylemini anlamak ise hiç mümkün değildir.


Terör örgütü silahları bırakmış mıdır? Her gün mayın saldırılarında ölen askerler, siviller artık durmuş mudur? Kürt milliyetçisi politik parti kendisi ile terör arasına mesafe koymuş, terörü lanetlemekte midir?


Obama, Clinton, Talabani , Barzani istedi diye çözüm ortamı oluşmaz. Olsa olsa göz boyama ortamı oluşur. Bütün bunlar ortada iken yapılacak Af ise başka onulmaz yaralar açacaktır.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

OKUDUĞUM SON KİTAP

İskender Pala/Katre-i Matem/Kapı

Lale devri İstanbul'u, yıl 1729. Saray eğlenceleri, Lale yetiştirme incelikleri, katiller, sürükleyici iki aşk ve iki dostluk hikayesi, külhanbeyleri, Patrona Halil isyanı son derece sürükleyici bir roman olarak kaleme alınmış. Bu yazarın okuduğum ilk kitabı ve kesinlikle son olmayacak. Tarihin bugüne ışık tutacağına inanan ve bir çırpıda okunacak bir roman arayanlar mutlaka okumalı.


"Bazı aşıklar akıllarının bir kısmını, bazıları yarısını, bazıları da tamamını sevgiliye yönlendirir ve bu orana göre biz onlara deli, yarı deli, zır deli gibi isimler koyarız. ..."


"Gül bahçesinde yatıp uyuyan kişi, bir an evvel uyanmayı ister. Fakat zindanda uyumuş olan, ebediyen uyumaktan yanadır, çünkü uyanırsa yeniden zindana düşmüş olacağını bilir."


"... Devleti düşünmek şöyle dursun onlar kendi geleceklerini bile düşünemeyen ufuksuz adamlardı. Çoğu aç ve sefil oldukları için ağızlarına atılacak bir kemik parçasından daha ötesini göremeyecek kadar kör köpek sürüleri. ..."

5 Mayıs 2009 Salı

KATLİAM

Dün Mardin'de bir köy düğününü basan vahşiler kadın, çocuk demeden 44 insanı Kaleşnikof Makineli tüfeklerle öldürdü. Peki bunda kimlerin sorumluluğu var?


Profesyonel orduya gidildiğinin söylendiği günümüzde baştan beri çok yanlış olan koruculuk sistemini kaldırmayıp, eğitimsiz insanların, evlerini cephaneliğe döndürmesine göz yumanların hiç mi sorumluluğu yok bu katliamda?


9 ay önce Şırnak'ta 6 gün 6 gece süren, 15 bin kişinin katıldığı ağır makineli silahlar, roket atarlar, yüz binlerce mermi atılan düğün hakkında ne yapıldı? Sorumlu bir kişi bile var mı içeride? Silahlara el konuldu mu?


Bireysel silahlanmayı engellemek için ne yapıldı?


5-10 vahşiyi tutuklayıp, yargılayarak, katliam suçuna görevini ihmal ederek katılanlar görmezden gelinemez!

1 Mayıs 2009 Cuma

Bir Ülke Özlerim

Bir ülke özlerim tacizciye açılan meydanlar işçiye kapanmasın,
Bir ülke özlerim gencecik fidanlar bir daha asılmasın,
Bir ülke özlerim kızının kellesini teslim alan baba suçlanmasın,
Bir ülke özlerim insanları diri diri yakanlar baş tacı olmasın.


Bir ülke özlerim davalar on yıllarca sürmesin,
Bir ülke özlerim yalancılar yetkili dürüstler sürülmesin,
Bir ülke özlerim muhalifler susturulmasın,
Bir ülke özlerim bombalar patlatılmasın.


Bir ülke özlerim insanları özgür,
Bir ülke özlerim gençleri düşünür,
Bir ülke özlerim çalışanları mutlu,
Bir ülke özlerim vatandaşı umutlu.

24 Nisan 2009 Cuma

İşini İyi Yapmanın Önemi

İşini iyi yapanların hayatımızı nasıl farkettirdikleri ve iyi yapmayanların başımıza açtığı felaketlere pek dikkat etmeyiz.


İşini iyi yapan bir doktorun sizi ya da bir yakınınızı ölümden döndürdüğüne tanık oldunuz mu hiç? İşini kötü yapan bir doktorun tahlillerde açıkca belli olmasına karşın atlaması sonucu organınızı kaybeden hatta hayatını kaybeden bir yakınınız yok mu?


İşini iyi yapan bir mimarın iyi düşünülmüş bir plandaki evinde ne kadar rahat ettiğimizin farkına varmazken , işini kötü yapan bir mimarın tasarladığı ev yıllarca başımızı ağrıtan sorunlara yol açabilir. Denetim görevini hakkıyla yapmayan bir kontrol mühendisi binlerce kişinin ölümüne sebep olabilir.


İşini iyi yapan bir bilişimcinin tasarladığı bir web sitesinde bilgilere çok kolay ve rahatça ulaşırken, işini kötü yapan bir bilişimci milyonlarca dolara mal olmuş bir projenin arap saçına dönmesine yol açabilir.


İşini iyi yapan bir muhalefet lideri için ülkemizde gelişme göstermek son derece kolay olabilecekken, işini iyi yapmayan bir lider bir çok konuyu halkına anlatma şansını elinden kaçırır.


İşini iyi yapan bir savcı net deliller olmadan insanları sorgulamayacağını bilip delillerin peşinde koşarken, işini iyi yapmayan bir savcı her anlamadığı görüşmeyi suç diyerek hayatınızı karartabilir.


İşini iyi yapan bir öğretmen yine işini iyi yapan, uygar, sorgulayan öğrenciler yetiştirirken, işini iyi yapmayan bir öğretmen yine işini kötü yapan , ihmal eden öğrenciler yetiştirecektir.


Sonuç olarak iyi bir insan, iyi bir yurtdaş olarak önce işimizi iyi yapmak sonrasında işini iyi yapmayanlardan demokratik yollardan hesap sormak görevimizdir.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Güncel Fıkra

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar.
- Hocam halk cahil kaldı, eğitim sorununu nasıl aşarız?
- Atın 3-5 profesörü içeriye eğitim sorunu mu kalır görün bak.
- Hocam sağlıkta geri kaldık, yeterince doktor yok. Ne yapalım?
- Atın en iyi cerrahları, doktorları içeri hiç olmazsa cezaevindekiler doktor yüzü görsün.
- Hocam yolsuzlukla rüşvetle nasıl mücadele ederiz?
- Yok mu içeriye atacak araştırmacı gazeteci? Biraz da içeride araştırsın.
- Hocam savunma hakkında ne yapalım?
- Tıkın bir kaç generali içeri ülke nasıl savunulur anlasınlar.
İlahi hocam galiba sen baş danışment oldun!

11 Nisan 2009 Cumartesi

Şirket Yönetim Zaafları

Şirketler büyüdükçe ister istemez kademe sayısı artmakta ve üst yönetim ile en alttaki çalışan arasında ciddi kopmalar olmaktadır. Siyasi hayatta da sultanlık, padişahlık kültüründen kurtulamamış ülkemizdeki büyük şirketlerde ise 9-10 kademe bulunmaktadır.
Peki bütün bu kademelerin tepesindeki yönetim şirket insan kaynağını etkin olarak kullanabilmekte mi? Ne gezer. Bunun nedeni ise yönetimde yükseldikçe kulakların sağırlaşmasıdır. Üst yönetim daha az ve öz konuşup, uzun dönemli yol göstermesi gerekirken; üst yöneticiler daha az ve çoğunlukla gerçekten kopuk konuşmalar yapıp, kendine ulaşabilen orta kademe yöneticileri dinlememektedir. Yine sultan-teba kültüründen dolayı insan kaynakları ödülleri alan , herkesin çalışmak için can attığı şirketler de bile orta kademe yöneticiler üst kademeye, alt kademe yöneticiler orta kademeye sorunları aktarmaktan çekinmekte ve "pislikleri halının altına süpürmektedir".
Bütün bunlar sonucunda çalışanlarından kopuk, sorunları bilmeyen, sürekli pohpohlanan ve konumunu kaybedince atdan düşüp eşşeğe binmişe dönen yöneticiler Türkiye'de "Yılın Başarılı Yöneticisi" gibi ünvanlarla anılabilmektedir. Hatalarından ders alamayan bu şirketler aslında sadece kağıtdan bir kaplandır.

8 Nisan 2009 Çarşamba

OKUDUĞUM SON 3 KİTAP


1) Zülfü Livaneli/Son Ada/Remzi Kitabevi

Kurgu roman ülkemize çok benzeyen geçmişi olan bir ülkenin unutulmuş bir adasındaki mutlu yaşamı devlet adamlığı adına mahvedeven bir eski başkan ve ada halkını anlatıyor. Halk nasıl unutuyor, aldatılıyor ve yönlendiriliyor ibretle izliyoruz. Doğanın dengesini bozmaya gelmeyeceğini de anlıyoruz.Kısa ve sürükleyici bir roman.

2) Ayşe Kulin/Nefes Nefese/Everest

İkinci dünya savaşı yılları. Karnelerinden dolayı bugün meydanlarda eleştirilen İnönü ve "Monşer" denebilinen Dışişleri görevlilerinin Türkiye'yi savaşın dışında tutmak ve Nazi zülmünden Türk Vatandaşı Yahudileri kurtarmak için gösterdikleri kahramanlıklar amlatılıyor romanda.Otoriter bir baba, biri bir diplomatla biri babasının evlatlıktan reddetmesini göz önüne alarak bir Yahudi gençle evlenen iki kızı ve aile ilişkileri romanın temasını oluşturuyor.

"... Korkudan işemişim bak...Kaçmasam, nüfus kağıdım yanımda olmadığı için ben de çü..mü polis denen pisliklere göstermek zorunda kalacağım... Kaçmak! Neden kaçıyorum oğlum? Hırsız değilim, katil değilim, suçlu değilim, sekseniki yaşındayım oğlum..."

3) Mine G. Kırıkkanat/destina/Literatür

Yakın geleceği anlattığı bu kurgu romanda olanlar çıkar mı çıkmaz mı bilinmez ama kesinlikle olası. Bunları merak ediyorsanız bu romanı okumalısınız.

"Yeni Roma'ya eski Romalı patron biçecekler. Ama Romalı kurucu soyundan inen bir varis, fenerin bekçisi kim olursa olsun, onun üstünde yer alacak bir sembol..."

"Hilmi, arada bir "Ülkeniz niçin yok oldu?" diye soranlara "Cehalet ve görgüsüzlük, kişiliğimizi yok etti" diye cevab vermeyi alışkanlık haline getirmişti."

4 Nisan 2009 Cumartesi

Dış Politika

Dış politikanın ülke yararını gözeterek yapılması gerektiği ve dış politikada "kardeş ülke" olamayacağı bir kez daha ortaya çıktı. "Kardeş ülke" Azerbeycan lideri Aliyev Türkiye Ermenistan sınırını açarsa Bakü Ceyhan boru hattını kapatırım tehdidi yapabildi. Azerbeycan kendi çıkarları açısından "kardeş" Türkiye'yi tehdid edebilirken yıllardır açılmayan sınır nedeniyle sadece o yöre halkının ekonomik kaybı çıkarlarımız için sınırı açmamız gerektiğini gösteriyor.
Daha önce 12 Eylül yönetimi Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü veto etmeyerek ulusal çıkarları ABD çıkarlarının gerisine atan bir politika izlemişti. Şimdi de sessiz, sedasız bize AB'de uyguladığı tüm vetoları kaldırmadan Fransa'nın NATO askeri kanadına dönüşünü onaylayacak görünüyoruz. Seçim curcunasından sorun doğru dürüst tartışılamadı bile. Kıbrıs'ın, sorun çözülmeden AB'ye girmesi ile yaşanan tıkanıklığı aşabilecek, çok ciddi bir dış politika silahı heba edilmekte.
NATO genel sekreterliği için veto silahını kullanması ise ROJ TV'den mi yoksa "Karikatür Krizi" nedeniyle mi anlaşılamıyor. Karikatür krizi olmasaydı bu veto olabilecek miydi?
Ülke çıkarını öne alan bir dış politikayı görebilmek dileğiyle ....

31 Mart 2009 Salı

Halkın Dersi ve Umuda Devam

29 Mart seçimleri sonuçlandı. Bazı umudunu yitirmiş arkadaşlarımızın tahminlerinin tersine halkımız takiyeci, yolsuzluklara bulaşmış, en ufak karşı görüş sahibini görmeye bile dayanamayan iktidar anlayışına ciddi bir ders verdi. Trabzon hariç AKP almayı hedeflediği hiç bir büyükşehir, il veya büyük ilçe başkanlığını ele geçiremedi. Diyarbakır'a solcu, Antalya'ya piyano çalan, İzmir'e içki içen başkan adayı takiyelerini halkımız yutmadı. Antalya'da veto edilen rektörü başkan seçerek haksızlıklara duyarlılığını gösterdi.


Kılıçdaroğlu gibi sakin, dürüst ve halka yakın bir anlayışın başarıya ulaşabileceği görüldü. Tüm muhalefet yetersizliği, Davos sahte kahramanlığı, seçmenleri tehdit etme, medya ve anket şirketleri ile sahte kamuoyu yoklamalarına karşın AKP %8 oy kaybetti. Her 6 AKP'li seçmenden biri bu seçmende AKP'ye oy vermedi. Yani artık her 10 kişiden 5'i değil 4'ü AKP'ye oy vermiş durumda.


UMUDUNU YİTİRME. DOĞRU YOLDA MÜCADELEDEN YILMA.

26 Mart 2009 Perşembe

Helikopter Kazası ve 112

Dün saat 16 sularında düşen Sn. Muhsin Yazıcıoğlu'nun da bulunduğu helikopter halen bulunamadı. Üstelik kaza sonrası helikopterde bulunan bir gazeteci kazazede 112'yi aradığı halde. Yerin doğru ve tam saptanamadığı ortada. Bunun nedenini merak ediyorsanız açıklayayım.
Her şeyini alma konusunda yarış içinde olduğumuz AB'de uygulanan ve daha önce Amerika'da zorunlu hale gelen E112 standartları var. Buna göre 112'yi arayan kişinin yeri çok kısa bir arama bile olsa 100 metre hassasiyetle tespit edilmek zorundadır. Bizde bazı operatörlerin yer konumlama sistemleri şehir içinde en fazla 650 metre kırsalda ise 3-4 km. yarıçap içinde yer belirleyebilmekte. Malesef buna sahip olmayan operatörler de var. Bu standartları zorunlu kılmayan, hava ulaşımının güvenliğini yeterince denetleyemeyen Ulaştırma Bakanlığı'nın sorumluluğunu hatırlatmak lazım.

20 Mart 2009 Cuma

Koyun Gütme Yarışı

Bir varmış, bir yokmuş ülkelerden birinde, ben diyeyim Patagonya'da sen de Züğürtüye'de başkanlık seçimi yapılacakmış. Ülke her tür seçim yöntemini yapıp yine de sonuçlardan memmun olmadığından yeni bir seçim yöntemi önerilmiş.


Buna göre 3 başkan adayına birer eşşek ve 5'er koyun verilecek; birisi Güney'deki kurtlu vadiye, birisi Batı'daki vahşi vadiye diğeri ise Doğu'daki tilkili vadiye gideceklermiş. Kampanya dönemi yerine geçen 10 gün sonra hiç bir koyunu kaybetmeden geri gelen aday "yaşam boyu başkan" ilan edilecekmiş. Halk büyük bir kalabalık halinde "Koyun Güden Başkan, En Büyük Başkan" sloganları ile adayları uğurlamış. 10 gün geçmiş, 20 gün geçmiş hiç bir başkan adayı geri gelmeyince halk kendi kendini başkansız idareye başlamış. Mutlu mesut geçinip gitmişler.


Kıssadan Hisse çıkarır akıllı kimse.

14 Mart 2009 Cumartesi

29 Mart Seçimleri Üzerine

29 Mart Yerel seçimlerine 2 hafta kaldı. Bu seçimlerin sonuçları ülkemizin kuruluş rotasından tam olarak sapıp sapmayacağının da en önemli göstergesi olacaktır. Ya halk kendisinin yoksullaşmasına, dilenci pozisyonuna düşürülmesine, inancının sömürülmesine, kadınların eve kapatılmasına, azarlanmasına, hukuksuzluğa, Avrupa Birliği takiyesine devam diyecek Cumhuriyet değerleri ayaklar altına alınıp demokrasi adı altında diktatörlüğe boyun eğilecek ya da bu gidişe dur diyecektir.


Bu nedenle seçimlere katılıp oy vermek çok ama çok önemlidir. AKP ve iktidarın kaybedeceği her belediye, her oy önemlidir. Bulunduğunuz ildeki AKP dışındaki en güçlü başkan adayını desteklemek ve oyları onda birleştirmek gerekmektedir.


İl genel meclisi seçimlerinde ise seçim barajı kaygısı olmadan içinize sinen parti hangisi ise ona oy verip seçim barajlarına olan tepkinizi de gösterebilirsiniz.


30 mart sabahı %50 oy almış Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir,Çankaya ve Kadıköy'ü almış bir AKP ile %40'dan az oy almış Ankara, İstanbul'u kaybetmiş bir AKP geleceğimizi çok farklı rotalara sokacaktır.

10 Mart 2009 Salı

Tekerleme

Kriz yağıyor,
Fabrikalar batıyor,
Arap padişah camdan bakıyor.

1 Mart 2009 Pazar

KARNE

Önce Ahlak Dersi zayıfladı
Sonra Matematik'den zayıf aldı hesabı şaştı
Fiziği bozuldu ve çöktü
Edebiyatı küfürle karıştırdı.



Kimya'sı kötü kokular vermeye başladı
Felsefe'si halka değil cebe hizmetle karıştı
Psikolojisi bozuldu saçmaladı
Sınıfta kaldı vesselam bizim Kabadayımız.

22 Şubat 2009 Pazar

Hatalı Belediye Uygulamaları

Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde ben de dikkatleri belediyelerin hatalı uygulamalarına dikkat çekmek istedim. Hatalarının gözden kaçtığını sanmasın belediye başkanlarımız. Burada il veya ilçe adı vermeden genel olarak bazı uygulamaları ele alacağım.
Trafik sorununun her sıkışan kavşağı alt-üst geçitler yapılarak çözüleceğini sanma hatası. Trafik ileri bir mühendislik konusudur. Kimi kavşak hiç işe yaramaz , kimisi trafiği daha da berbat hale getirebilir.
Her seçimde kaldırımların yenilenmesi gerektiği inancıyla yapılan 50 cm. yüksekliğinde kaldırımlar. Uygarlığın bir ölçüsü de kaldırımların düşük yükseklikte olmasıdır. Kaldırımlarda göstermelik sakat arabası yükseltileri. Bir başkan bu yükseltileri sakat arabasıyla önce kendi geçsin sonra yapılanın saçmalığını anlasın.
Her boş alanın inşaat yapılmasına izin verme. Saçma kavşaklar ve kaldırımlara harcanan para bazı arsaları kamulaştırıp yeşil alan yapmaya da harcanabilir.
Yeterli otoparkı olmayan binalara ceza vs. karşılığında oturma izni verme. 15 katlı bir plazanın 75 araçlık komik bir otoparkı olması yeterli sayılabiliyor. Binayı yıkamasada yapacağı otoparklardan bir bölümü bu tür binalara zorunlu olarak satabilir belediyeler.
Yolların eğimlerinin hataları. 4 şeritli yoldan birden tek şeritli yola girebilme. Yol uyarı levhalarının olmaması. Yollardaki ömür törpüsü çukurlar ve bu çukurların hep geçici çözümlerle doldurulması.
Toplu taşımanın entegre olmaması. Metro olan bir bölgede halen otobüsler, dolmuşlar çalışmaya devam ederse kimseyi yerin altına indiremezsin. Metro istasyonlarının yanında yeterli ve parasız -veya metroya binilirse parasız- otopark olması. Metro ve deniz ulaşımının kolay entegre edilmesi.
Zabıtaların esnafa keyfi davranışları. Lokantalardan bedava yemek, bakkallardan bedava ürün beklemeleri.
Büyük ramazan iftar çadırları. Yoksul halkın karnı yılda sadece bir ay mı doymalıdır?
Zaten yoğun şehir bölgelerinde yoğunluğu daha artırıcı imar izinleri. Bu mantar gibi biten gökdelenler bana kent halkının altına konulmuş bir kazık izlenimi vermekte.
Egzosları kapkara duman çıkaran belediye otobüsleri.
Şebeke suyundan akan çamur gibi sular. Uygar dünyada halk sağlığı için sular bir dakika bile kesilmiyor. Oluşan boşluğun kirlenmesi çok ciddiye alınıyor insanın insan olduğu ülkelerde.
Meydanlar ve kent dokusunun korunması. Sadece camiiler değil tüm tarihi yapıların güzel görünümüne olanak verecek çevre düzenlemeleri. Güzelim binaları örten ilkel büfelere bir son verilemez mi?
Şehrin göbeğinde otlayan, çöplerden beslenen inekler, keçiler pek de bu yüzyıla yakışmıyor.
O kadar yanlış uygulama var ki say say bitmiyor! Umarım bunların da konuşulacağı bir kampanya dönemi olur.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Ön Seçim Zorunluluğu

Yerel seçimler için listeler seçim kurullarına verildi. Hiç bir parti adaylarını ön seçim yaparak belirlemedi. Halkın en yakın yönetimi olan yerel yönetimlerde bile partiler adayları Genel Merkez, Genel Başkan sultasında belirlediler. Buna karşı çıkmayan hiç kimse demokrasiden bahsetmesin.
Listelerin bazı partilerde sorun olması da doğal bu durumda.Tüm üyelerin katılımı ile ön seçim yapılması ; gerek yerel , gerekse milletvekili adaylarının parti üyelerin oyları ile belirlenmesi gereklidir. Bu ve parti içi demokrasi sağlanmadan ülkemiz sadece ve sadece geriye gider, ileriye gitmez.

14 Şubat 2009 Cumartesi

İstanbul Belediye Seçimleri

Kemal Kılıçdaroğlu her gün İstanbul'da yapılan yeni bir yolsuzluğu ortaya çıkarıyor. Yani biraz deşince büyük İstanbul rantının paylaşımından çıkan pis kokular ortaya yayılıyor. Peki sadece yolsuzlukları ortaya çıkarmak seçilmek için yeter mi?
Kılıçdaroğlu'nun ilk demeçlerinden bunun yetmeyeceğini, projeleri açıklaması gerektiğini bildiğini anlamıştım.Herhalde yolsuzlukları gündeme getirerek oluşan kısa süreli zaferler ve gündemde kalma isteği bu gerçeği unutturdu. "İstanbul'da uygulama olarak ne yanlış yapıldı, neden ve Kılıçdaroğlu gelirse ne yapacak?" bunları halka net olarak anlatmadan seçimi kazanmak çok zor gözüküyor.
AKP zihniyetinden kurtulma için bu son şans da kaçırılmamalı!

9 Şubat 2009 Pazartesi

Hayali İstatistikler

Bugün TUİK tarafından açıklanan büyüme göstergeleri hayali istatistiklerin hayatımıza egemen olduğunu gösterdi. Önce %11 olarak açıklanan ekonomik küçülme, tekstilin %40 büyüdüğü detayına dikkat edenler sayesinde aslında %17 olduğu ortaya çıktı.
Bu endeksler maaş artışlarımızdan, motorlu taşıtlar vergisine , şirketlerin değerine kadar bir çok alanda yaşamımızı etkiliyor. Bu önemli istatistiklerin ne kadar güvenilir olduğu ortaya çıktı. Şu ortamda rakamlara rakam olarak bakmayan hiç kimse tekstilin %23 gerilerken büyüdüğünü yazan bir rakam açıklamazdı.

Hayatdan kopuk rakamlar içinde yaşayanlar hayatımızı mahvetmekte.

29 Ocak 2009 Perşembe

Yüksek Ses

Sn. Erdoğan biraz önce Davos'da Perez ile tartışmayı terkederken şu cümleleri kullandı : "Sesiniz çok yüksek çıkıyor. Benim o kadar yüksek çıkmıyor. Bu suçluluğunuzun kanıtı".
Bu sözleri söyleyen Erdoğan kısa süre önce "Öfke de bir hitabet sanatıdır." demişti.
Yorum yok!

26 Ocak 2009 Pazartesi

AB için REFERANDUM

Avrupa Birliği'ne giriş bir çok ülkede referandumlara konu oldu. Kimi ülkeler örneğin Norveç AB'ye girişi reddetti. Biz ise hiç halka sormadan AB komiserlerinin istediği yasaları çıkardık, çıkarmaya devam ediyoruz. Daha demokrat bir ülkenin güvencesi olacağı sanılan AB mevcut bir çok anti-demokratik ve hukuksuz uygulama karşısında sessiz kalarak destekcilerini hayal kırıklığına uğrattı.

Yerel seçimler ile halkın önüne giderken neden AB'ye giriş için de referandum yapmıyoruz? Bu yolla eğer halk desteği bulamazsa AB süreci biter, bulursa daha güçlü devam eder.

Ne dersiniz?

19 Ocak 2009 Pazartesi

Pahallı Nükleer Enerjiye Hayır

Yıllardır nükleer enerjinin reklamını yapanlar onun en ucuz enerji üretimlerinden biri olduğunu söyledi durdu. Sonunda Rus konsorsiyumu enerjiyi devlete satacağı birim fiaytı açıkladı : 21.16 cent. Doğalgaz enerji santralları enerjiyi 12.6 Ykr yani yaklaşık 8 centden satmakta. Hani nükleer ucuz olacaktı?
Çevre düşmanı nükleer enerjiye hayır. Rusya ile daha fazla enerji bağımlılığına hayır. Pahallı enerjiye hayır. Eski teknoloji nükleer santralların doğuracağı Çernobillere hayır!

17 Ocak 2009 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Ilgın OLUT/neva/Doğan Kitap
Gerçek yaşanmış bir aşk anlatılıyor bu romanda. Baş erkek kahraman Ilgın serseri, çocukca kadınlar peşinde koşuyor Üniversite yıllarında. Sonra hayatının kadını ile karşılaşıyor. Ama maço, erkek toplum kıskançlıkları, kendine hak gördüğünü kız arkadaşına görmeme bütün arkadaş, psikolog uyarılarına karşın nişanlısını onulmaz şekilde kırıyor. Neva ise neden bu maço adama katlanıyor hatta hayatını onun için veriyor anlaşılmaz. Ama aşk ve mantık bir arada olmuyor pek. Kıskançlık nasıl insanı kör yapabilir görmek için okumaya değer değişik bir anlatım tarzı var.
2) Ahmet Ümit/Bab-ı Esrar/Doğan Kitap
Sevdiğim yazar Ahmet Ümit'in bütün kitapları gibi bu kitapta bir çırpıda okunabiliyor. Bir baba kız ilişkisi, Konya, Mevlana, dervişlik, çocuğunu doğurmaya karar vermemiş hamile bir anne, sigorta dolandırıcılığı, Anadolu insanının yabancılara yaklaşımı kitabın konularından bazıları.
"... dinlerin hiçbiri perdenin arkasındaki vaat edilen o muhteşem yaşamı kanıtlayamıyor. Hepsi, olmayan bir dünyayı vaat ediyor bize. Ama şu yaşadığımız dünya gerçek; sadece zenginlikler değil, yoksulluklar da gerçek. Açlıktan ölen çocuklar gerçek, hastalıklar gerçek, savaşlar gerçek, giderek daha mutsuz olan insanlık gerçek. Yeryüzünün her sabahında insanlar gözlerini böyle bir hayata açarken, bunca acımasızlık, bunca yoksulluk, bunca umutsuzluk varken, perdenin öteki tarafındaki cenneti düşünerek yaşamayı ben kendime yediremiyorum. Böyle bir cennet olsa bile kendime yediremiyorum. Ben iyiliği, sadece iyilik olsun diye yapmayı seviyorum, kötülükten kaçınmayı, kötü olmadığım için yapmayı istiyorum. İyi olduğumda birinin bana ödül vermesi ya da kötü olduğumda birinin beni cezalandırmasından korktuğumdan değil. İyi olmak için bir efendiye ihtiyacımız yok kızım. ..."
Yukarıdaki cümleler benim yaşam felsefemi de yansıtmakta.

14 Ocak 2009 Çarşamba

İKİNCİ DİL

Bir iş seyahati için İsveç'te idim bir süre önce. Akşam müşterilerimizle yemeğe gitmiştik. Finlandiya'lı olan müşterilerimizden biri İsveçce konuşulanları anladığında ona İsveçceyi nasıl öğrendiğini sordum. Oda onlara ilk öğretimde zorunlu 2. dil olarak İsveçcenin öğretildiğini söylemişti. Bu bana oldukça ilginç gelmişti.
Kürtçe TV, okullarda eğitim vb.nin konuşulduğu bu günlerde bu anı aklıma geldi. Araştırınca Finlandiya'da İsveçce konuşan azınlığın nüfusun sadece %6'sı olduğunu öğrendim. Ona karşın insanlar bir birini anlasın diye zorunlu olarak ikinci dil dersi veriliyor herkese.
Ne dersiniz Kürtçe zorunlu 2. dil olsa okullarda, biz de tam sayısı belli olmasa da %6'nın çok çok üstünde olduğu kesin olan ana dili Kürtçe olan insanları daha iyi anlarmıyız? Belki önce seçmeli 2. dil dersi olarak başlar uygulama. Bu sorunun çözümüne oldukça pozitif katkı sağlamaz mı?

7 Ocak 2009 Çarşamba

Efsun

Ah be Neylersin
Düşmüş Ey güzel ülkem
Aydınlar Ram olmamış
Lakin Engeller planına
Emsalsiz Diktatör
Tamamızı Efsunlamadıkça.

6 Ocak 2009 Salı

Tek Kutuplu Dünya

Tek kutuplu dünya sorunları çözemeyen hatta derinleştiren bir dünya oldu. Amerika'nın her tür haydutluğundan hesap sorulamaz durumda. Amerika'yı arkasına alan ülke için her tür katliam, vahşet serbest. BM ve BM Güvenlik Konseyi vetolar nedeniyle tıkandı.



Globalleşme sadece sermayeye sınırsız hareket serbestisi verdi iş gücü ise değil serbest dolaşım seyahat hakkına bile sahip olamadı.


Devletleştirme ve devlet elindeki kuruluşları neredeyse aşağılayanlar zarar etmeye başlayınca aman devlet bizi kurtar demeye başladı.


Bütün bunlar liberal, kapitalist söylemin iflasının ilanından başka nedir?


Çıkış ancak yapılan tüm hataların aksine yaklaşımlarla mümkün olacaktır.