25 Ağustos 2012 Cumartesi

Artan Terör ve Sorumluluklar

Çok uzatmayacağım. Artan terör olayları ve Gaziantep saldırısında iki konunun etkisi ne kadar onu soracağım.

Ergenekon diye yarı hayali bir örgüt uydurup bütün emniyet güçlerinin bununla uğraşmasının bir nolu öncelik haline getirilmesi ve bununla yetinilmeyip Balyoz diye orduda bir çok üst düzey subayın tutuklu olarak yıllarını cezaevinde geçirtilmesi.

Suriye'de Esad'ı devireceğiz deyip, ne idüğü belirsiz Suriyeli çapulculara sonsuz destek verilmesi ve sınırlarımızdan içeride El-Kaide teröristlerine göz yumulması.

Eğer benim gibi bu ikisinin artan terörde çok etkili olduğunu düşünüyorsanız sorumluların hesap vermesini de istemelisiniz!

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Hüseyin Aygün ve CHP

Hüseyin Aygün'ün kaçırılması ve ardından yaptığı açıklamalar yine kamuoyunu böldü.

Bir bakışla Aygün bir melek gibi barışcıl, kendini kaçıranlarla bile empati yapıyor ; diğer bakışla kendi kendini kaçırtacak kadar PKK propogandası yapan bir bölücü.

Ben de şaşkınlıkla izledim Aygün'ün açıklamalarını. En başta yapılanın net bir terör eylemi olduğunu, teröre karşı olduğunu söyleyerek başlasa idi açıklamalara belki daha az "yanlış" anlaşılırdı. Belki de bu anlaşılma onu rahatsız etmedi.

Kılıçdaroğlu Aygün'ü uyarmış açıklamlarına dikkat et diye. O da isterseniz istifa ederim demiş. Bence bu uyarı çok önceden Atatürk dönemi ve Dersim açıklamaları sırasında yapılmalıydı. Bu tartışmada açıkca Erdoğan'ın ve AKP'nin değirmenine su taşımış olmuşdu Aygün. İster bilerek isterse yanlışlıkla olsun.

Bu sözler, görüşler va açıklamalara saygı duyuyorum. Ama CHP milletvekili olmamalı ve bağımsız olarak siyaset yapmalıydı Aygün bu görüşlerde ise.

Halen Aygün'ün teröre karşı, PKK'dan bağımsız bir Kürt politikası için bağımsız olması anlamlı bir başlangıç olabilir diye düşünüyorum. Yoksa CHP seçmeni bu kadar kontrolsuz açıklamaları kaldıramaz. CHP hiç bir zaman BDP'nin yerine geçip Güneydoğu'da oy patlaması yapacağı hayallerini görmemeli Aygün ile.

Son olarak barışı ben de çok fazla arzuluyorum ama terörle barış olamayacağını da çok iyi biliyorum.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Hıfzı Topuz/ELbet Sabah Olacaktır/Remzi Kitabevi

Tevfik Fikret'in yaşamını anlatan bu roman bana bir kez daha "tarih tekerrürden ibarettir" sözünü anımsattı. Abdülhamit dönemi, basın üzerinde baskılar. Derken dönem değişir ve İttihatçılar iktidardadır, ama muktedirlerin gazabı bitmemiştir.

"Hırsıma mağlup oldum, kültürü boğanların cellatlığını yaptım. Bir gün sırası düşerse pişman olduğumu yaz. AHrette ceza masasına 'Ben bunu haketmiştim', diye gidiyorum..." (Abdülhamit'in sansürcübaşı Hıfzı bey).

"Her zaman gazetelerde dehşet saçan katil suratlı sansür memurları ağızlarını bile açmadan geldikleri gibi gittiler. ... Eski jurnalciler şimdi de İttihatçılara yaranmak için jurnallerini onlara yollamaya başladılar. Giden ağam,gelen paşam!"

"Hemen yutun, düşünmeyin haramını,helalini...
Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak.."

"Ey insanları yıllarca kutsal savaş sözleriyle
Alçakca geberten savaşçılar!
Ey uluslara önderlik edenler, hepinize lanet olsun!
Savaş felaketi milyonlarca insanı toprağa seriyor
Hepinizin ecdadına lanet olsun!
Torunlarınız alçaklık içinde boğulsun!"

Onun haksızlığa, yolsuzluğa ve savaşa karşı sonuna kadar direnen anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

2) Ahmet Ümit/ Sultanı Öldürmek/Everest

Sevdiğim yazar Ahmet Ümit'den Fatih dönemini ve İstanbul'Un fethini bir cinayet kurgusu içinde aktaran beşyüz küsur sayfalık romanını severek hızla bitirdim. Lise'de tarih derslerinden ve ezberlemekten nefret eden ben bu kitap ile Fatih ve fethi daha iyi anladım. Keşke ders kitabı yerine bu tarz romanlarla öğretilse tarih.

"Bu ülke hassas insanlardan geçilmiyordu. Bu hassas insanlar, her türlü değerlerimize yönelik saldırı ve hakaretlerden sık sık rahatsız olurlardı. Hepsinin de mutlaka bir kutsalı olurdu. Bu ülkede o kadar çok kutsal vardı ki, insanı insan yapan o sıradan değerlere pek yer kalmıyordu. .."

"Babası Varna'da Haçlıları yenilgiye uğratınca II. Mehmed'in padişahlığı tartışmalı hale gelmişti. Artık genç padişah, babasından çok daha mühim bir zafer kazanmak zorundaydı."

"Evet arkadaşlar, insanların kaderiyle savaşların kaderleri birbirine benzer.. Başınıza gelen berbat bir olay, belki de hayatınızın en büyük fırsatını sunacaktır size..."

3) Sibel Türker/Hayatı Sevme Hastalığı/Can

İlk defa okuduğum yazarın dili ve tarzı hoşuma gitti. Ankara'nın bildiğim yerlerinde geçiyor roman.

"Bu dünya hasta! İyileşmeyecek, sağaltılamaycak derecede hasta hem de. Çünkü büyümüşlerin dünyasında yolunda gitmeyen bir şeyler var. Kaderlerinin izinde yürürken bile bu yolun onları dipsiz bir uçuruma sürükleyeceği tahlikesi var. İnsanlar oturup yazgılarını düşündüklerinde çıldırırlar; iyi değildir bu. Fakat yazgıyı hiç düşünmediklerinde de birer aptal olup çıkarlar. ..."

"Ancak meşguliyetsiz insan bilebilir zamanın korkunçluğunu. İnsanlar zamanın akıp gittiğini ve bu akışın önünde hiçbir şeyin duramayacağını zannederler. Meşguliyetsiz biri içinse zaman donmuş, ağır bir kütledir ve tek eziyeti de budur. Yani taşınamaz ve çözülemez oluşu."

4) Amin Maalouf/Tanios Kayası/YKY

Özlemişim Amin'in romanlarını. Yine Mısır, Lübnan, 100 küsür yıl öncesi Ortadoğu.

"Bilge adamın sözü, aydınlıkta akan su gibidir. Ama insanoğlu her çağda, en karanlık mağaralardan fışkıran suyu içmeyi yeğlemiştir."

"Neredeyse çocuksu denebilecek aşklarının daha fazla gizli kalamayacağı yazılmıştı; katırcının dili bunda bir rol oynayamazdı."

"Eğer bir genelev patronunu görmeye gidiyorsam, bakireliğin meziyetleri üzerine söylev çekmesini dinlemek için değildir!"