29 Ağustos 2008 Cuma

İçki Yasaklanıyor mu?

Son zamanlarda olan içki yasağı, içki dayağı üzerine bazı haberleri aşağıda toparlamaya çalıştım. Bütün bunların bir tesadüf, normal, her laik, demokratik hukuk ülkesinde olabilecek şeyler olup olmadığına kararı sizlere bırakıyorum. "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az."
Tarım Bakanı Mehdi Eker’in davetlisi olarak Ankara’ya gelen Suudi Arabistan Tarım Bakanı Fahad Balghunaim ve beraberindeki heyet dün öğle yemeği için Çiftlik Merkez Lokantasına gitti. Heyet bahçede ayrı bir bölüme otururken 300 civarındaki diğer müşteri grupları da bahçede yerlerini aldı. Ancak garsonlar içki siparişlerini ‘’Bugün yasak’’ diyerek geri çevirdi. Garsonlar ‘’Lokantamızda Suudi Arabistan’dan bir heyet var, onların özel ricası" dedi.
AKP’li Bursa Büyükşehir Belediyesi, Merinos Kültürparkı’ndaki lokantaları ihaleye bile çıkarmadan içki servisi yapmayan işletmelere verdi. Bursa Kebapçısı’nın sahiplerinden İbrahim Avşar, “İçki bize ters. Büyükşehir’de böyle istiyor” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB Başkanlığı döneminde başlattığı sosyal tesislerdeki içki yasağı İBB iştiraklerinden Beltur AŞ eliyle genişletiliyor. İBB’nin kiraya verdiği ve içkili restoran olarak kullanılan mekânların kira sözleşmeleri iptal ediliyor. Aralarında tarihi Moda İskelesi ve Üsküdar Salacak’taki Denizkızı Restoran’ın da bulunduğu mekânların işletmeleri Beltur AŞ’ye devredilirken, sosyal tesis haline getirilen mekânlarda alkollü içki servisi de yasaklanıyor.
Ankara Keçiören'de büfeci Metin Şahin, kameralara yansıyan ve kamuoyunda tepki yaratan dayağı anlattı: “Gece saat 01.00’e kadar açık tutma ruhsatı olan tekel bayisine, saat 22.45 sularında gelen sivil ekipte görevli iki zabıta, çivili sopalarla küfrederek saldırdı. İlk darbeyi kafama allınca tezgahın arkasına düştüm. Orada infazımı yaptılar, küfrettiler. ’Seni öldüreceğiz, bu saatte büfe niye açık’ diye bağırdılar. ’Allah rızası için yapmayın, izin verin dükkanı kapatayım’ dedim, dinlemediler. ’Allah’ı da seni de tanımıyoruz’ dediler. Sonra, yara bere içinde dükkanı kapattım. Bu sefer dükkan kapısı önünde, yine vurdular. Günlerdir ağrı, bulantı çekiyorum, kusuyorum, en ağır darbeyi alnıma aldım.”
Ankara Etlik'teki Özel Lokman Hekim Hastanesi'nde sağlık skandalı yaşandı. Ankaragücü Bayan Voleybol takımı ve Bayan Güreş Milli Takımı eski masörü 24 yaşındaki Türkan Özsu, gece yarısı rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanenin acil servisindeki doktor tarafından alkollü olduğu için muayene edilmedi.
Televizyon dizilerinde alkol görüntülerinin buzlanmasıyla ilgili RTÜK, "Bizimle alakası yok" derken, dizi film yapımcıları ise topu kanal yöneticilerine attı.
DİYARBAKIR’da yıllardır alkol veren 22 dernek lokalinin, ‘içkili bölgede’ olmadıkları gerekçesiyle alkol ruhsatlarının iptal edilmesi kararı tepkilere neden oldu. Vali Yardımcısı Suat Seyitoğlu, imzasıyla işletmecilere gönderilen yazıda ‘lokallerin içkili yer bölgesine taşınmamaları halinde ruhsatlarının 31 Mart 2008 tarihinde iptal edileceği’ tebligatı yapıldı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu(RTÜK), Kanal 1'e, Türkiye-Uruguay milli maçının özet görüntülerini yayınlarken, bir rakı firmasının reklamını yaptığı gerekçesiyle uyarı cezası verdi.
Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Beltur AŞ’nin içki yasağı zincirine, tarihi Moda İskelesi de dahil oldu. İskelede artık içki verilmemesine semt sakinleri tepki gösterip, her cuma eylem yapıyor. Beltur tarafından devralınan Salacak’taki Denizkızı Restoran da içki servisi yapılmayacak.
Sakarya'nın Pamukova ilçesinde Kaymakam Hasan Göç'ün resmi koruması Sinan Kutlu, yolda durdurduğu otomobilin alkollü sürücüsünü ve yanındaki arkadaşını kaymakamın yanında tokatladı. Olay bir kameraman tarafından dakika dakika kaydedildi.
Kızılay Konur 2 Sokak'ta alkol alan ve kimlikleri belirlenemeyen çift Ramazanın ilk günü sokak ortasında alkol aldıkları gerekçesiyle , sabaha karşı , çevreden geçen bir grubun saldırısına uğradı. Saldırı sonrası yaralanan çift bir binanın bahçesine kaçarak saldırgan gruptan kurtuldu.

24 Ağustos 2008 Pazar

Türkiye'yi Enayiler Kurtaracak

Oldukça mantıklı düşünen ve davranan biri olarak enayiliklere pek dayanamam. Hatta filmlerde enayice davranılan sahneler geldiğinde başka kanala zapladığım çok olmuştur. Buna karşın durumumuzu uzun uzun tahlil ettiğimde Türkiye'yi sadece enayiler kurtarabilir kanısına vardım. Bunu biraz detaylamak istiyorum.
Belediye imar müdürlüğünde çalıştığı halde , ortada dönen onlarca imar durum değişikliği,yapı affı vb. işlerde kamu çıkarını koruyan kararlar alan, gelen on yıllar tutacak maaşı tutarındaki rüşvet tekliflerini, imalarını reddeden, bunun için sürülmeyi, pasif görevlere atanmayı göz önüne alan enayiler kurtacak Türkiye'yi.
Yıllar sonra geldiği baş müfettişlikte kral gibi oturmak dururken, kamuda yolsuzlukların arttığını söyleyip basit bir memur olarak sürgün edilmeyi göz önüne alan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.
Çalıştığı gümrükte herkes bir paylaşım çetesi içine girmişken, her ay maaşların kat katı rüşvet, sadece bazı ufak göz yummalar karşılığında bile alınırken, bunlara karışmayıp, bütün arkadaşlarından dışlanan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

İçinde yer aldığı partide herkes liderin ne kadar haklı olduğunu yineleyip lidere taparken, liderin hatalarını söyleyebilen, kendi partisinin yanlış yaptıklarını eleştirip bir sonraki seçimlerde listelerde yer almamayı garantiliyen enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

Herkesin sürgün gönderildik diye küstüğü Doğu illerinin köy okullarında, sağlık ocaklarında görev yaparken canını dişine takarak çalışan, kendi kısıtlı maaşından devletin sobasına kömür alan, okulu kendi cebinden aldığı boyayla kendisi boyayan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

Herkes arıya şekeri dayarken dayamayan, süte su katarken katıksız satan, belki tarlası olmadığı için bir çok çiftçi olmayan tarımsal destek alırken devletden beş kuruş alamayan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

Başbakan'ın hedef gösterdiği, her eylemde dayak yiyeceği, yerlerde sürükleneceği garanti olmasına karşın yine de Nükleer Enerjiye, Termik santrallara, denizin doldurulmasına karşı çıkan çevreci enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

21 Ağustos 2008 Perşembe

Takiyeci Dış Politika

İlk blog yazılarımda değindiğim BM'in iflası, 3. dünya savaşı sesleri giderek yaklaşmakta. Füze kalkanı projeleri bunu tekrar tetikliyor.
Bugünlerdeki dış politika sorunları karşısında ise Türkiye'nin takiyeci dış politikası Amerika'ya bile pes dedirtti.Bir yanda Gürcistan'a yaranmak, bir yandan Rusya'yı kızdırmamak, bir yandan İran Cumhurbaşkanını en üst düzeyde ağırlamak, bir yandan da ABD kızmasın diye doğalgaz anlaşması imzalamamak bence ancak takiyeci dış politika diye adlandırılabilir.
Bu takiyeler belki halkı uyutmakta yeterli olur ama hepsi deneyimli bu ülkeleri nasıl uyutur bilemem.

17 Ağustos 2008 Pazar

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1)Günter Grass/Yüzyılım/Gendaş Kültür
20. yüz yıl tarihindeki olayları özellikle Almanya'da ki olanları, insanların kısa öyküleriyle anlatan güzel bir roman. Her yıl için bir öykü var. Tarihden ders almak isteyenler için kaçırılmamalı.
2) İnci Aral/Safran Sarı/Merkez Kitaplar
Sevdiğim yazar İnci Aral'ın geleceğini kaybeden, geleceksizlik duygusu yaşayanları anlattığı üçlemenin -Yeni Yalan Zamanlar- son kitabı.
Kitap, bir borsacı, bir kaçakcı ve bir telekız arasında geçiyor. Bunlardan biri aynı zamanda blog yazarı. Blog yorumlarından tanışıyorlar.
"En geç altı beş'te kendimizden boşanmış gibi ofisi terk edeceğiz. Küçük sinsi hınçlar, boş gözler, dezenfekte edilmiş kafalarla. Kimsecik yalnızlığımzı ve sönmüş kandilimizle. ..."
"Nefret ediyorum, aymazlıktan. Borsa tahtalarından, iyi giyimli ve traşlı, pabuçları aşırı cilalı, hoş kokulu, şamatacı rakam adamlarından. ..."
"Neler düşünüyorlardı? Tatilleri mi? Yağlanıp güneşte uyuklayacakları deniz kıyılarını mı? Arabanın ya da kredi kartının taksitlerini mi? ..."
"Rilke, herkesin içinde bir mektupla doğduğunu, ama o mektubu okumayı ancak kendine karşı dürüst olanların becerebileceğini söylüyordu."
Roman günümüz çürümüş ilişkileri, iş yaşamını, sosyeteyi çok iyi sorgulamakta.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

SİVAS ANISI

İki haftadır yıllık izindeyim. Bu izinimin bir kısmını Sivas'ın bir köyünde geçirdim. Bazı anılarımı paylaşmak istiyorum.

Ankara'dan yola çıktığımızda bunaltıcı bir hava vardı. Köyde ise sabahları uzun kollu giyiyor hatta polar ile dışarıya çıkıyoruz. Geceleri kalın yorgan altında hiç terlemden hattabiraz üşüyerek yatıyoruz.

Köyde kullanılan bir iki deyim belki sizlerinde hoşuna gider."Yahyalı teklifi". Bu deyim köyde gönülsüzce yapılan davetler için kullanılıyor."El evinde yaman hoş, kendi evinde karataş". Bu deyimi ise açıklamaya gerek yok sanırım.

Yıllardır arıcılık yapan bir köylü anlatıyor. Kara kovan, sepet balı imal etmekte. Arıyı şeker ile kandırıp kolay bal üretmemekte. Ama bu durumda ürettiği miktar çok az olmakta.Diğer arıcılar ona enayi olduğunu, 2 liralık şeker ile arıya ürettikleri balın 6-7 lira yaptığını, 10-20 kat daha fazla bal üreterek ondan çok daha fazla kazandıklarını söylüyorlar. Yani dürüstlük bu alanda da para etmiyor.

Kasabaya indiğimizde gazete almak için bir bakkala uğradım. Daha gazete gelmemişti. "Zaten hep yolsuzluk haberleri gazetelerde. Sanki herkes yolsuzluk yapmadı mı? Bunlar yapdıysa ne olmuş" gibi sorulmadan yapılan bir açıklama bakış açısını netleştiriyor. Daha sonra gazeteler geldiğinde muhalif gazetelerin dağıtılmadığını anlıyorum.

Abdüllatif Şener döneminde Sivas köyleri için 40 Trilyon ödenek gelirmiş her yıl, bu yıl bu rakam 9 triyona düşmüş. Yüzlerce köy bu rakamı paylaşmak zorunda.Yani bakanın varsa, başbakan yardımcın varsa bütçe ona göre. Keyfi devlet yönetimi yıllardır değişmeyen bir ülke gerçeği.

Köyde Ankara'dan gelip yaşayanlar köyün yapısını giderek kente doğru dönüştürüyorlar. Evler kentin bahçeli dubleks dairelerine benziyor. Her yeni yapı bir öncekilerle yarışıyor.Ortakçılar araclılığı ile kendi tarlasını bu işi bir sektör haline döndürmüş bir kaç kişiye ektirerek hazır para ile geçinme, üretimsizlik köye de hakim olmuş. Köyün en üretken kişisi bir marangoz. İlk karşılaşmamızda "Yeyip, içip oturup, dünyanın içine ettiniz" dediğinde ister istemez kendimi suçlu hissettim.

Sadece bir kişinin camiye gittiği bir alevi köyüne cami yapılması için 80 Milyar ödenek çıkarılmış ve kullanılmadığı için geri dönmüş ödenek.
Sözü bir köy bilgesinin deyişi ile bağlayalım. "Abdal Horasan'ı geçmiş sen tarikatı soruyon."

3 Ağustos 2008 Pazar

Göbek

Varsayalım haksız yere büyük bir suç işlemekle suçlanıyorsunuz. 11 kişilik bir jüri var hakkınızda karar verecek. Oturumlar sonunda 10 kişi suçu işlediğinize karar veriyor ama 4 kişi para cezası yeter diyor, 6'sı idam istiyor. Sonuçta haksız yere para cezası alıyorsunuz.
Tepkiniz ne olurdu?Sevinçten göbek atarmıydınız?