19 Aralık 2010 Pazar

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Mara Meimaridi/İzmir Büyücüleri/Literatür

Yüz küsur yıl önce İzmir'de geçen roman büyücülük, fal, ticaret, aşk ve Rumların Türkler ve Ermenilerle olan insani ilişkilerini konu ediniyor. Türklere ön yargılı bir bakışı olmasına karşın o günlerdeki İzmir'i anlamak için okumaya değer.

"Dünyadaki en kötü şey sevmediğin bir işte çalışmaktır. O zaman işin de seni sevmez."

"... Erkekleri idare etmek kolaydı ama, kadınları idare etmek zordu. Kadınlarla sert bir savaşa girmen gerekirdi. Kadınlar, erkek gibi savaşırlar. ... Onlar senin ne giyindiğine bakar, konuşmanı eleştirir, hareketlerini izler ve yemek yiyişine kadar her şeyini inceden inceye didiklerler. ..."

" ... Sonuçta da fakirler için paraların toplandığı bir tepsi, mumlar için kuruşler ya da azizlerin yortusunda düzenlenen panayırlarda satılan incik boncukla bir ticaret olmuştu Hristiyanlık."

" ... Bütün annelerin çocuklarından bir tanesine zaafı olur. Ona zaafım olduğu için, o istemeden, canının çektiği ne varsa hepsini verdim. Ama o bunları kaldıramayıp delirdi. ..."

2) Ahmet Ümit/İstanbul Hatırası/Everest

İstanbul'un binlerce yıllık tarihini zevkli bir şekilde bir cinayet romanı örgüsü içinde okumak istermisiniz? Bu romanı mutlaka okuyun. Mahvedilen uygarlık ve tarihi dokumuzu anlamak için de iyi bir fırsat bu roman.

"Hem de nasıl... Tek kuruş beklemeden, kızgın güneşin altında, yüzü gözü toz içinde, geçmişin izini bulmaya çalışan o arkeolog gitti, yerine, düşündüğü, dokunduğu, ilgilendiği her şeyi paraya çevirmeye çalışan bir işadamı geldi."

" ... Onun tutucu görüşlerinin zamanı geçti. O işler bitti. Dünya bu tür aptallıklara prim vermiyor artık. Önce kendini düşüneceksin, önce kendin olacaksın. Bu ülkenin ihtiyacını söyleyim sana. Birey, kendinden emin, kendine güvenen, ideolojiyle, dinle, ahlakla, hukukla kendini sınırlamayan birey. ..."

"İnsanlar ve iyilik... Birbirine ne kadar uzak iki kelime."

3) Hande Altaylı/aşka şeytan karışır/Remzi

Çok bir kaçırmazsınız bu romanı okumayarak. Günümüzdeki sığ ve anlamsız kadın, erkek ilişkilerinden bir demet.

"Unutma, başkası yapabiliyorsa bir gün sen de yapabilirsin."

"Mutluluktan delirmekle delirmemek arasında sıkışıp kalmıştı. Hayatın bir kaç saniye içinde koca bir yükten bir sevinç çığlığına dönüşmesi olacak şey değildi. ..."

4) İskender Pala/Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk/Kapı

Bir kitabın dilinden Leyla ile Mecnun'un yazıldığı çağdan başlayarak yüz yıllar süren bir serüven. Anlatım ve konu oldukça etkileyici. Divan şiirini sevmeyen benim gibi biri için dahi fikrini değiştirme fırsatı sunuyor kitap.

"Olursa bir kişinin bahtı açık talihi yar

Kehlesi dahi mahallinde onun işine yarar." "Kişini bahtı açıksa biti bile yeri gelince işe yarar."

"Her devlette bu aileden üst düzey bir yetkili bulunuyor, her kral yahut hükümdar bu aileden birisini tanıyor ve kendi çıkarları için diğer devletler hakkında bilgi toplaması karşılığında ona sandık sandık paralar ödüyordu."

""İlimsiz şiir, temeli olmayan duvar gibidir" der o, "Ve temelsiz duvar asla sağlam sayılmaz, erken yıkılır.""

"Burada düşünmek ve yazmak, dini tam bilmeyen halka bırakılmayacak kadar yüksek bir ayrıcalık sayılıyordu."

"Askeri kışlada tutmak yerine karargahta bekletmeyi politika edinmiş, ona, elindeki kılıcı kınına sokacağı zaman vermemişti."

"...Dünyaya aldanma, süsüne kapılma. Dünya insanın gölgesi gibidir, ona sırtını dönersen peşinden gelir de, peşine düşersen hep önünden kaçar."

5 Aralık 2010 Pazar

Kısa Kısa

İş için geçen hafta Mısır'da idim. Pazar günü seçimler vardı. Pazar orada bir çalışma günü. Ofisdeki arkadaşlarla konuştuğumda yönetimin çalışan ve bilinçli oy kullanabileceklerin oyuna ihtiyaç duymadığı kanısına vardım. İşte böyle demokrasiler de var.

Kemal Türkler'in katillerinden birinin hapisahanede yattığı halde 26 yıl duruşmaya getirilmemesini ve zaman aşımından kurtulmalarını izledim. İşte "ileri hukuk" devleti dedim.

Bir "ileri demokrasi" örneği de protestocu öğrencilerin seyahat haklarının polis dayağı ile sonuçlanıp kısıtlaması oldu. Başbakan yumurta atmayıp yesinler, paraları bol galiba demiş!

Dün haksız yere tutuklananlar sorulunca adaletin işine kimse karışmasın diyenler hakimlerin rütbelerine, rütbelerinin kararları etkileyeceğine karışabiliyorlar utanmadan. Bir de karar istediğimiz gibi çıkmazsa kanun çıkarır yine istediğimizi elde ederiz diyebiliyorlar.

İşte kısaca, demokrasimizin sadece "d"si kaldı arkasına eklenecek "ikta" kısa sürede pişmiş olacak.

Afiyet Olsun!

27 Kasım 2010 Cumartesi

Derim

Ben katile katil derim

Derelerin katili.

Ben hırsıza hırsız derim

Bağışların hırsızı.

Ben diktaya dikta derim

Haksızların diktası.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Çekinik Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney Ziyareti

Yoksul Türk halkının çok sevdiği Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney'in mezarlarını ziyaret etti Kılıçdaroğlu. Bu ziyaretinde onlara yapılan haksızlıkları dile getirip, iktidara gelindiğinde bu tür haksızlıklara son verileceğini söyleyeceğine çekinik bir şekilde "sağcılar da Nazım'ın mezarını ziyaret etmiyor mu?" diye soruyor. Yani seninki de onların Nazım'ı ziyareti gibi sahte mi? Bu değerlerimize sahip çıkmıyormusun? Kürtçe kaset çıkaracağım dedi diye linç edilmesine, o gün bunları yapanların bugün teröristbaşı ile görüşmeyi savunmalarına isyan etmiyormusun?

Bu kadar çekinik bir ziyarete bile tepki veren Bahçeli'ye ne demeli?

Çok daha atak, haksızlığa isyan eden, doğruları savunan bir Kemal bekliyoruz. Yoksa Kemal iktidar olmayı daha çooooooooook bekler!

12 Kasım 2010 Cuma

Yeşil Kart Kaldırılsın

1 Ekim 2010 itibariyle her T.C. vatandaşı genel sağlık sigortası kapsamına alındı. Sosyal güvencesi olmayanlardan gelir durumu yetersiz olanlar ücretsiz yeterli olanlar ise belli bir ücret ödeyerek zorunlu genel sağlık sigortası sahibi olacak.

Bu durumda yeşil kart ne oluyor? Yakınlara, yandaşlara ve bazen altında Mercedes ile gezenlere dağıtılan bir ulufe mi? Madem herkesin sağlık güvencesi var o zaman yeşil kart uygulaması derhal kaldırılmalıdır. Muhalefetin bu tür somut konuları dile getirmesini beklemekteyiz.

7 Kasım 2010 Pazar

BLOG SAYFAM

Blog yazılarım 327'yi buldu. Bazı düzenlemelere gittim.

Blog sayfası olarak hem blogcu hem de blogspot da yazmaktayım.

http://uygarradikal.blogcu.com/

http://uygarradikal.blogspot.com/

Arkadaş listemdeki bloglarına 2010 yılında hiç yazı yazmamış, şablonlarını boşaltmış olanları sildim. Buradan verilen linkle gidilecek adreste güncel bir sayfa bulunması gerektiği düşüncesiyle yaptım bunu.

Ayrıca bana email ile ulaşmak isterseniz uygarradikal@gmail.com adresini kullanabilirsiniz.

Facebook ve twitter'da da uygarradikal kullanıcısı ile paylaşımlar yapacağım. Özellikle twitter'da kısa mesaj olarak paylaşımlarım olacak. Arkadaş eklemek isterseniz sevinirim.

Değerli yorumlarınız, katkılarınız için çok teşekkürler.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Ayak Bağı

CHP genel başkanlığına Kemal Kılıçdaroğlu seçildiğinde Önder Sav'ın ona ayak bağı olacağını hissetmiş ve bundan kaygı duymuştum. Nitekim bu net olarak ortaya çıktı.

Eğer bu süreçten Kemal Kılıçdaroğlu Önder Sav'ı anti-demokratik, fakat geçerli tüzüğü kullanarak bile olsa, tasfiye edip çıkabilirse genel seçimlerde AKP'nin tek başına iktidarını engelleme şansı olabilir. Eğer bunu yapamazsa CHP için bir hezimet kaçınılmaz olacaktır.

Umarım başarır.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Yapma be Kemal

Onca yoksulluk varken,

Çocuklar sokaklarda dilendiriliyorken,

Çitfçiler borçdan hapis yatıyorken,

Gençler işşizlikten kırılırken.



Onca yolsuzluk varken,

Sosyal yardımlaşma vakıfları ortadayken,

3M bile rüşvet verdik diye resmen itiraf etmişken,

Mercedes rüşveti daha unutulmamışken.



Dolandın gittin türbana,

Dolanan tek sen olsan umurumda değil ama,

Uyan artık uyan,

Bari Halkın son umudunu yakma.

15 Ekim 2010 Cuma

Şerefsizlik

Arda Turan "Bu ülkede şerefsizlik ve ahlaksızlık almış başını gidiyor. Artık ben nefret etmeye başladım bu yaşananlardan." demiş.

Ha şunu bileydin!

9 Ekim 2010 Cumartesi

Türban ve Referandum Sonrası

Referandumdaki pakete yöneltilen eleştiriler bir bir gerçekleşmeye başladı. Sayıştay seçiminde en az oyu alan , yaşı bile AYM üyeliğini tutmayan aday meclisde en çok oyu alarak Anayasa Mahkemesine üye seçildi. İktidar partisinin blok oyları tek bir kişi üzerinde kolayca toplandı.

Barolar Birliği genel kuruluna değil her baro başkanına oy hakkı vererek 100 avukat olan baro ile 10.000 avukat olan baroyu aynı kefeye koyan süper demokrat madde metni sayesinde seçilen 3 aday içinde benzer bir tablo umulmakta. Bunu genel seçimlere uygularsak her ilin sadece bir milletvekli çıkardığı bir demokrasi bu!

Bu maddeleri böyle yazmak yerine doğrudan Anayasa Mahkemesi üyelerini başbakan seçer deselerdi; hatta erklerin birliği prensibini getirip başbakan sadece AYM, değil ayrıca Danıştay, Yargıtay, HSYK başkanı ve Meclis Başkanı ve komisyon başkanlarını belirler diye açıkca yazsalardı hiç olmazsa mertçe ne istedikleri belli olurdu. Ama o zaman süper liberal, güya solcu destekçileri zorlanırdı bunlara "yetmez ama evet" demek için.

CHP ve Kılıçdaroğlu ise halkın sorunları ile uğraşmak, yoksulluğa, gerçek delillerle belgelenmiş yolsuzluklara değinmek yerine türbana dolandı. Bu oyuna gelen bir politikacının iktidara gelmesi imkansız gibi. Bu konuda tek diyeceği "şeriat özlemcisi, halkın yaşam biçimini kısıtlamak için elinden geleni yapan bir iktidar döneminde türban sorunu çözülemez, bu ancak uygar, demokrat ve çağdaş bir iktidar döneminde çözülür, hiç kapımızı çalmayın" olmalıydı.

Aksi durumda yasaya evet dese, oylamaya katılmasa, anayasa mahkemesine götürse, götürmese CHP ve Kemal'i suçlayacak bir şey bulunacak ve türban bir kez daha AKP oylarına tahvil edilecek. Politikada bu kadar uzak görüşü olmayanlardan başka lider yaratamayan muhalefetle nereye kadar!

5 Ekim 2010 Salı

BDP'nin Şikayete Hakkı Var mı?

BDP yapılan operasyonlar üzerine "hani referandumdan sonra daha fazla demokrasi gelecekti" diyerek şikayete başladı.

Sanarsınız referandumda hayır diyerek karşı durmuşlar. Sizin boykotunuz evet çıkmasına en büyük katkı olmadı mı? Siz evet çıkınca demokrasi gelecek sanıyorduysanız evet deseydiniz, demokrasi güçlenmez, kandırılıyoruz diyorsanız hayır deseydiniz. Artık şikayete hakkınız yok!

25 Eylül 2010 Cumartesi

Çılgın Projemi Açıklıyorum

Başbakan Erdoğan İstanbul için çılgın projesini açıklamadan hiç bir başbakanın cesaret edemeyeceği Çılgın İstanbul projemi açıklıyorum.

Önce Trakya sınırımızdan Karadeniz-Ege Kanalı açılarak İstanbul'un gemi ve tanker trafiğinden kurtulması sağlanır. Burada Meriç,Ergene nehirlerinden de yararlanılır. Sonra İstanbul Boğazının üstü betonla kapatılarak başbakanların çılgın projelerini yapabileceği büyük ve değerli araziler yaratılır. Böylece 3. köprüye de gerek kalmaz eski iki yaka arasında yüzlerce cadde açılabilir.

Böylece bir taşla, köprü, trafik, arsa, deprem iyileştirmesi, tanker kazası gibi 5 sorunu çözerim. Eğer çılgın proje istiyorsanız daha çılgınını bulamazsınız. Oylarınızı bekliyorum.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Geri Dönülmez Eşik

12 Eylül gecesi geri dönülemez eşik aşıldı. İleride bu tarihi "duyarsızların, tatilcilerin" sandığa gitmediği için ayağım kırılsaydı, "demokrat olduğunu sanan evetçilerin" elim kırılsaydı, "boykot ederek Kürt sorununu çözeceğim sananların" hay aklıma ........ diye anacağı 1930 lar Almanya'sında Yahudi ve Komünist olmadığı için kendilerine bir şey olmaz sananların yıllar süren utancını aratmayacak utanç yaşayacakları gün olarak anacağız.

Kör olan görseydi, sağır olan duysaydı, insan insanlığını unutmasaydı .....

7 Eylül 2010 Salı

HAYIRLI BAYRAMLAR

Bu bayram sonrası yapılacak referandum demokrasi yada hukuk devletinden kalan son kırıntıları da götürebilir veya aşırı güç ve tüm kuvvetlere hakim olmak isteyenlere hayırlı bir ders olabilir.

BAYRAMINIZIN HAYIRLI OLMASI DİLEĞİYLE.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 5 KİTAP

1) Tek ve Tek Başına Türkan/Ayşe Kulin/Everest

Bu kitabı duygulanmadan okumak imkansız. Türkan Saylan'a ağır haksızlık yapıldığını daha iyi anlıyor, bunu yapanların bu gün demokrasi havarisi geçinmesine daha bir sinirleniyor insan.

Bu kadar iyi insanın sevilmek yönünden de çok şansı yaver gitmemiş. Mutlaka okunmalı.

"Ne kadar çok doktor tanıdım, hastaya hastalığı süresince bakar, iyileştirdikten sonra yolları ayrılır. Doğrusu da bu olmalıdır ama ben ne zaman doğru olanı yapabildim ki! Benim hatalarım, hayatlarının tüm alanlarıyla hayatıma girdiler hep. Çocuklarının okuluna, eşlerinin iş durumuna kadar her dertlerini bana taşımalarına izin verdim. Onlara hayatın her shasında el uzatmaya çalıştım. ...."

"Erkeklerden ne bekliyordum acaba? Müthiş bir zeka mı, kültür birikimi mi, çok ince bir mizah duygusu mu? Ne? ..."

"... Ah, her alanda birlikteliğin, ruh ve akıl uyumunun, yani boş hayallerin peşinden koşan saf Türkan! ..."

"Para eğer güzel bir amaca hizmet etmiyorsa, olsa ne çıkar olmasa ne çıkar."

"Hekimlik mesleğini seçen insanların özveriden kaçınmaları ne büyük bir yazıktı!"

"Bir doktorun tek arzusu, hastasını sağlığına kavuşturmak, yaşamını uzatmaktır. Ben bundan fazlasını yaptım; hastalarıma yaşam şartlarını da hazırladım, onlara iş ve aş buldum, çocuklarına kanat gerdim. Minnettarım tüm hayatımı vakfettiğim cüzamlılarıma, çünkü onların çocukları sayesindedir ki, memleketimin binlerce başka çocuğuna da uzanabildim. Yoksul olmaları koşuluyla, hiç bir ayrım yapmadan Türk, Kürt, Süryani, v.s. demeden, kırsalın evlerde hapsedilmiş kızlarına kapıları araladım, ışık tuttum yollarına. Beni hırpaladılar, yerden yere vurdular, ne gavurluğum kaldı, ne Kürtçülüğüm, ne de komünistliğim. Şu son aramayla da darbeci yerine kondum. Umurumda bile olmadı. Çünkü ben, gavur, Kürtçü, komünist veya darbeci değilim. Ben sadece, yüreği insan sevgisiyle dolu bir hekimim.Ükemi, insan haklarına ve hukuka saygılı, demokrasiye inanan hükümetlerin idare etmesini isteyen bir vatanseverim. ...."

2) Şeytan/Tolstoy/Bordro-Siyah

Bu klasik uzun öykü insanın ne kadar kolay "şeytan"a kanabileceğini, kötülüğe alışmanın ne kadar kolay olduğunu güzel bir biçimde işliyor.

"Aman Tanrım ben neler düşünüyorum ve neler yapıyorum!"

3) Ezilenler/Dostoyevski/Sonsuz Kitap

Klasikleri sevenler için insan ilişkileri ve sevgiyi güzelce anlatan bir roman daha.

Hem kardeşce bir sevgi, hem bir zavallı çocuğun büyük gururunu son derece akıcı bir şekilde okuyoruz.

" ... Böylece doğruca Beyefendinin huzuruna çıkarım. "Prens hazretleri, velinimetim, anam, babam! derim. Ne olursa senden olur. Ben ettim sen etme, bize bir lokma ekmeği çok görme. Çoluk çocuğuma acı...""

" ... Bir daha behbadt olursam, felaket bir kere daha kapımı çalarsa eminim sen yine burada, yanımda olacaksın. Belki de senden başkası bulunmayacak. Hakkını nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum. ..."



4) Sergüzeşt/Sami Paşazade Sezai/Sonsuz Kitap

İlk Türk romanlarından, yüz küsur yıl önce Osmanlı dönemi ve bir esire aşık olan bir genç.

"Celal Bey o anda birdenbire gelen delice bir öfkeyle, aslında pazu gücüne dayanamayacak evin kapısını bir kaç yumrukta arkaya doğru devirdi. Çılgıncasına içeriye saldırdı. ...."

5) Leyla/Alexandra Camus/PEGASUS

Bu devirde artık Nazi kıyımı falan olmaz sananlar bu kitabı okusun. 10 yıl ancak geçti üstünden. Bosna'da yaşanan her tür savaş rezilliği, tecavüz, katliam, ihanet. Gerçek bir savaş esiri olan Leyla'nın başından geçenler. İnsanların ne kadar acımasız olabildiklerini görüyor ve neredeyse insanlıktan iğreniyorsunuz.

"Hiçbirimiz böyle bir şeyi hesaba katmamıştık, yine de hepimiz hiçbir şey olmamış gibi işlerimize devam etmiştik."

"Dayak atmaktan sıkıldıklarında, eğlenmek ya da intikam istediklerinde kadınlara tecavüz ediyorlardı."

"Ölüm artık bize normal gelmeye başlamıştı. ..."

""Artık hiçbir şey yapmak istemiyorsun. Böyle devam edersen öleceksin" diyerek beni azarladı."

19 Ağustos 2010 Perşembe

Hayır, Hayır, Hayır!

Hep benim dediğim olacak diyenlere

Adaletin içine edenlere

Yolsuzluğu adet edinenlere

Irkçı, soycu, boycu, goygoyculara

Rejimle kavgalılara hayır.

***

Hayatımızı karartanlara

Aklınca bir kaç iyi madde ile bizleri

Yoksullara devlet sırtından yardım ile halkı

Istırap veren tarzı ile kandıranlara

Red, Red , Red.

***

Hayırlısını bilen bizler

Adaleti ele geçirecek zehiri gizler

YÖK'e üye, yoka üye, aza - çoka üye

Irgalamaz beni diğer maddeler

Referandumda evet hukuğun sonu ise.

6 Ağustos 2010 Cuma

ŞOK...ŞOK...ŞOK

Darbe Planları bulundu!

Zamansız ve Taraflı gazetelerinin bildirdiğine genel kurmayda bulunan darbe planları 1960 yılına ait bir laptopda ele geçirildi. Ayrıca planların DVD kopyalarının da aynı tarihe ait olduğu , DVD'ler üzerindeki parmak izinin Orgeneral Cemal Gürsel'e ait olduğu anlaşıldı.

Hükümetin bu büyük başarısı yurtdaşlar arasında büyük sevinçle karşılandı. Konuştuğumuz yurtdaşlar demokrasinin ne kadar geliştiğini, Avrupa hatta Mars seviyesine geldiğimizi ifade ettiler.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

AHVAL

Son günlerde ülkemin içinde bulunduğu durum beni derinden üzmekte. Çok öncelerden uyardığım ayrımcı, kışkırtıcı hareketler giderek artıyor ve sonuç almaya yaklaşıyor. Yorum yazıp yazmamakta çok tereddüt etsem de içinde bulunduğumuz durumu bir benzetme ile açıklamak isterim.

Ana muhalefet partisi lideri dahil bir çok kişi ülkemizin insanlarının bir karpuz gibi ikiye bölündüğünü belirtiyor. Sorarım size "İkiye bölünen karpuz birleştirilebilir mi?"

18 Temmuz 2010 Pazar

Yapma Cennet

Bu hafta bir iş toplantısı için Dubai'de 3 gün geçirdim. Yoğun toplantı programından dolayı çok fazla çevreyi tanımaya fırsatım olmadı ise de bazı izlenimlerimi yazmak istiyorum.

Yerleşim yerlerinin neredeyse tamamen gökdelenlerle dolu olduğu, çok yoğun bir yapılaşma süreci içindeki ülke bazı yönleri ile diğer Arap ülkelerinden farklı. Ulaşım açısından bir toplama noktası (hub) özelliği var. Şeriat kuralları yerine daha liberal bir yapı sayesinde yabancı uzmanları ülkede kolaylıkla istihdam edebiliyor. Bunun üstüne bir de vergi cenneti olması eklenince yabancı şirketlerin Ortadoğu,Afrika merkezlerini çekmek oldukça kolay.

Modern bir ülke görünümü veriyor br çok açıdan ama çok yapay, tarihden yoksun, kültürel birikim içermeyen hali de var. Çok sıcak iklim nedeniyle klimalı kapalı ortamlara mahkum oluyorsunuz gece , gündüz.

Ülkemizin çok daha uygun iklimi, binlerce yıllık kültürü, tarihi dokusu düşünülünce ülke çıkarı düşünen, açık ve ileri görüşlü yönetimler olmamasının bizlere neler kaybettirdiğini bir kez daha acıyla hissettim.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Referandumda Hayır

Parlamentodan hiç bir uzlaşma aranmadan geçen ; hukuk ve demokrasimizi ağır bir şekilde zehirleyecek pakete Anayasa Mahkemesinden kısmi iptal çıktı. Bu bazılarının kafasını karıştırabilir ve kalan paketin eveti hakkettiğini düşünebilir. AYM sadece zehirin dozunu biraz azaltmıştır. Paket halen yıkıcı etkidedir. Referandumda kocaman bir HAYIR'ı hak etmektedir.

4 Temmuz 2010 Pazar

Siyasi Partiler Yasası

Uzun zamandır savunduğum siyasi partiler yasasındaki demokrasiyi gelişterecek değişiklikleri daha detaylı ele almak istiyorum.

Ön seçim zorunluluğunu defalarca yazdım. Burada önemli olan tüm üyelerin katılımı ile ön seçim yapılmasıdır. Yani delege ağalığı gibi uygulamalara son verilmesidir. Bunun da aidatını ödeyen üyelerin oy hakkı olması ile gerçekten örgütlü topluma adım atılabilir. Aidat ödemelerinin ve bir vatandaşın iki partiye üye olamaması -şu an çok örneği var- takibi bu konuda devletin açık ihale ihale bir bankayı yetkilendirmesi ile yapılabilir. Oy kullanabilecekler listesi banka tarafından verilebilir.

Bu fikri partilerin devletden alacağı yardımı düzenleyerek geliştirmek istiyorum. Siyasi partilere devlet yardımı partilerin bir önceki yıl üyelerden topladığı aidata oranlanmalıdır. Örneğin normal yıllarda bu aidat kadar da devlet yardım yapmalı, genel seçim olan yıllarda bu ikiye katlanmalıdır.

İşte bu düzenlemeler küçük kral partilerinden demokratik örgütlü toplum siyasi partilerine gidişi sağlayabilir.

22 Haziran 2010 Salı

Bunlar Ne İstiyor?

Artan terör ve karşısında gösterilen çeşitli zafiyetler bizlere bu terör eylemleri ile onları destekleyenler ne istiyor sorusunu sorduruyor. Kürtçe'nin resmi ikinci dil olmasını mı istiyorlar? Federasyon mu istiyorlar? Bağımsızlık mı istiyorlar? Irak'daki Kürt Federe devleti bile Türkiye olmadan yaşayamazken nasıl yaşatacaklarını düşünüyorlar hayallerindeki bu yapıyı? Bunları tartışırken istediklerinin "KKTC" modeli olduğu kanısına vardm. Yani kendi yasası, hükümeti olan ama parasını Türkiye'den alan, Türkiye parası ile beslenen bir model.

Yağma yok buna hiç bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı izin vermez!

5 Haziran 2010 Cumartesi

Gündem Değiştirme Ustası Erdoğan

Başbakanın Brezilya gezisine çıkarken Kılıçdaroğlu ile ilgili sorulara siz bana bakın anlamındaki yanıtlarından gündemin elinden kaçmasından ne kadar rahatsız olduğunu anlamıştım. Bunun ardından gündem değiştirme konusunda tekrar hünerini gösterdi Erdoğan. Çok fazla komplo teorisi sevmemekle birlikte bazı tesadüflere de kanmam deneyimlerimi kullanarak.

"Mavi Marmara" gemisinin eskiden İDO'ya ait olması tesadüf mü? Toplanıp toplanıp bir türlü dağıtılamayan bu yardımlara bakınca daha dar bir kadro ile bu kadar tantana yapmadan gidilse idi belki sonuç farklı olabilir miydi? Geminin uluslarası sularda baskına uğraması bilinçli bir koz olarak mı verildi Erdoğan'a? Referandumun bu kadar yakın olduğu, Halkçı Kemal değişiminin olduğu, açılımı bırakın terörün tırmanıp her gün bir kaç askerimizin şehit olduğu bir döneme gelmesi bu olayın acaba bir taktik mi?

Ardından da Anayasa Mahkemesi kararı iptal yönünde çıkarsa bir mağduriyet, bir kahramanlık da bu seçime yeter diyerek erken seçim kararı alınırsa hiç şaşmayın.

Halkçı Kemal ile Recep Bey'in gündem savaşları geleceğimizi belirleyecek malesef istesek de, istemesek de.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Gazze ve Filistin

Defalarca yazdım. Filistin İsrail'in ambargosu altında köle bir yapay devlettir. Filistin'in bağımsızlığı, kendi limanlarını, sınırlarını kullanması sağlanmadan ne Filistin ne Gazze sorunu çözülür.

One Minute kahramanlıkları yerine ısrarla Gazze limanının açılması, korunması, Batı Şeria-Gazze arasında bağlantının kurulması için gerekirse Somali açıklarında yaptığı gibi silahlı donanma desteğinde sağlanmalıydı. Bunun yanında gıda, ilaç, temel malzemeler hariç hiç bir silah, mühimmatın içeri giremeyeceği güvencesi de ciddi denetimlerle verilmeliydi.

Bunları yapma, eğer yardım içeri girerse bir kahramanlık puanı daha alayım, ama girmezse onlar sivil hareket, bizim kontrolümüz yok de; ölümlerden sorumluluk alma! Olmaz böyle ikili tutum. Buna kesinlikle karşı çıkılmalıdır.

Bu arada bu yardım organizasyonunun bana hiç güven vermediğinin, toplanan yardımların bir yolla ulaşamaması için gerekçe yaratmaya çalıştıklarının süphesi içinde olduğumun bilinmesini isterim.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

CHP, Kemal ve Umut

Hiç bir zaman iktidar olmak istemeyen Baykal'ın hayırlara vesile olan kötü bir komplo neticesinde genel başkanlıktan ayrılması ile göreve gelen Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi halkın bu iktidardan ne kadar bıktığını ve kurtuluş umudu özleminin büyüklüğünü gösterdi.

Halkın anladığı bir dilde, sakin ama net mesajlar verdi Kemal. Yıllardır CHP'nin savunduğu seçim barajlarının düşürüleceği mesajı benim en çok hoşuma giden vaadlerinden biriydi. Bir de olayı bir teorik hukuk - demokrasi savaşından çıkarıp ilk kez Anayasa Mahkemesinin halk için neler yaptığını halkın anlayacağı dille anlattı.

İyi bir başlangıç olmakla birlikte Kemal'in önünde çok zorlu bir yol ve bir çok tuzaklar var. Bunlara değinmeyi dost acı söyler diye yorumlamalı okurlarım.

Çok yoğun bir çalışma, her ile, ilçeye gidip halkın arasına girmek gerekiyor. Şimdilik durulmuş gözüken parti içi çatışmalar ilk başarısızlığı beklemekte. Bu nedenle gereksiz büyük umut pompalalamaları çok tehlikeli. Seçimlerde AKP'nin tek başına iktidar olamaması da çok büyük bir başarıdır unutulmamalı. Parti içi demokrasi için aidatını ödeyen tüm üyelerin katılımı ile ön seçim yapılması partiyi çok canlandıracaktır. Ayrıca siyasetin halkın parası ile yapıldığı bir model ancak halka hizmetle yetinebilir ; yoksa destekçilere "borçlu" kalmaktan kurtulamaz CHP ve yeni yönetim.

Umarız Kemal halkın umutlarını boşa çıkarmaz ve sonuç alır.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 4 KİTAP

1) Mehmet ANIL/Pembe Otobüs/Can

3 yakın arkadaş ve ilişkileri üstüne bir roman. Rahat okunuyor ve anlatımı güzel.

"Zaman uzayınca daha fazla düşünüyor ve hata yapmaya başlıyorlar. Çok düşünmek, işinin ehlinin elinde iyi sonuç verir. Alışık olmayanlar, alışık olmadıkları için kolayca dağılıp yanlış yollara sapabilirler."

"Bana kalırsa bu durum beyninin hızlı çalışmasından kaynaklanıyordu. Herkesden fazlasını ve ilerisini arzuladığından ruhu huzur tutmuyordu."

"Bir orman dolusu maymunun her birinin önüne birer daktilo koyup sonsuz zaman süresinde sonsuz sayıda vuruş yaptırsalar, maymunlardan birinin günün birinde Shakespere'in bir sonesini yazması olasıymış."

"Sevgilisinin, onu aşırı bir bencillikle sahiplenen annesine karşı verdiği savaşımı bir kadın ne kadar bekelyebilirse, beklerse, İyi de sabırla o kadar bekledi."

"Bizler yalnızca bir 'beden' olmakla bile dünyanın su kaynaklarını tüketiyoruz."

"İlişkimizin böylesine kusursuz olmasının nedeni galiba birlikteliğimizi bir kez olsun sorgulamayışımızdı."

2) Victor HUGO/Bir İdam Mahkumunun Son Günü/Bordo-Siyah

Bu kısa romanı halen idam cezasını savunan varsa kesin okumalı. İdam cezasına insani bir bakış.

".. sohbet edebileceğim ve anlattıklarımı dinleyebileceğim özellikte bir insan görememek, yapmış olduğum ve bana yapılacak olan şeylerden dolayı tedirgince ürpermek. İşte celladın elimden alabileceği bütün servetim budur."

"... Ruhumu çevreleyen bu takıntı, günün her saatinde, her anında, farklı şekillerde; infaz anı yaklaştıkça daha da iğrenç ve kanlı bir biçimde karşıma gelmiyor mu?"

"Ve sonra, sözde acı çekilmiyormuş. Gerçekten buna inanıyorlar mı acaba? Bari kesilmiş bir kafanın, sepetin ucundan kanları akarken doğrularak, halka hitaben, "Hiç de acımıyormuş!" diye haykırdığını söylesinler!"

3) Serdar Özkan/Kayıp Gül/TİMAŞ

İnsanın kendini anlamasının önemi üzerine bir roman.

""... Descartes gibi insanlar, giydikleri kumaş parçalarına değer kazandırıyorlar. Bir de tam tersini düşünsene."

"Ne gibi?"

"Kumaş parçalarınn insanlara değer kazandırdığını.""

"Sürekli aynı soruyu sormaktan ve aynı cevabı duymaktan kesinlikle bıkmıyordum. Deniz suyu içen birinin susuzluğunun artması gibi, duyduğum öbgüler de bence sadece daha fazlasını duyma ihtiyacı uyandırıyordu."

"Hangi inancın doğru olduğunun bir önemi yok, Diana. Önemli olan, senin neye inandığın. Sor kendine,de ki: "Ben hangisine inanıyorum?" İşte bu kadar basit."

"İşte Diana sırf bu senaryoyu yaşamak istemediği içi, çevresindekilerin daha fazla onay vereceği bir meslek tercih ettiğini kimseye söylememişti."

"Daha iyiye, iyiyi terk etme cesaretine sahip olanlar ulaşır yalnızca. Sen buna sahipsin."

4) Murathan Mungan/Eldivenler,Hikayeler/metis

Anlatımı ile sanki o durumları bize aynen yaşatan Murathan Mungan'ın hikayeleri var bu güzel kitapta.

"Ben de fırsat bilip, bana sırlarını emanet eder gibi göz yaşlarını emanet eden bu adamın duygularını kurcalamak istemedim. Beni sevdiğini anlamıştım. Yeterdi."

"... Her seferinde tutumlu kullandığı bir sabırla beni yatıştırmayı ve bir biçimde mahcup etmeyi başarıyordu."

"Yazar arkadaşını bir insan olarak elbette seviyordu; her zaman da sevmişti. Onun eşcinselliğini, diğer aşırılıkları ya da egzantrik hallerinden biri olarak görmüş, hiçbir zaman işin bu yanının üzerinde fazla durmamıştı...."

"Adalet, açıklarından kimin, nasıl yararlanacağı üzerine kurulu bir gösteriydi. Atlatılması gereken tuzaklarla dolu bir gösteri."

"... İnsanlardan tamamen ümidini kesmek böyle bir şey olmalı. Yayları gıcırdayıp duran aynı partal karyolanın, sidik kokan şiltenin üzerinde, nedense daha çok bir kesekağıdını hatırlatan aynı lekeli entarisinin içinde aynı kayıtsızlıkla oturuyordu...."

"... Belki aşk değil, ama ilişki sınıfsaldı. Sınır, duvar dinlemeyen, her engeli aşan aşk, sürekli bir ilişkiye, bir beraberliğe dönüştüğünde bütün külütürel duvarlar, sınırlar olanca katılığıyla çıkıveriyordu ortaya."

"Hayatta birçok konuda acemi kalırken, her seferinde gidip canlarını yakacak erkekleri bulup çıkarmada ustalaşırlar. ..."

16 Mayıs 2010 Pazar

Erken Seçim Yolda

Hızla erken seçime doğru ilerliyoruz. Bu yıl seçim yapılması nerdeyse kesin gibi.

Eğer Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini iptal eder veya yürürlüğünü durdurursa o zaman "Yargı diktası size özgürlük vermemizi engelliyor. Mağduruz." diyerek erken seçim gündeme gelecek. Eğer bu karar çıkmaz ve referandumda evet oyları %55 lerin üzerinde çıkarsa bakın halk desteğimiz %47'den %55 lere çıktı diyerek erken seçime bu yanılsama ve zafer havası içinde gidecekler. Ancak Anayasa referandumu açık ara "Hayır" çıkarsa erken seçim yatabilir.

Peki muhalefet ve CHP bu seçimlere ne kadar hazır. Meydanlara çoktan çıkması gereken CHP lideri güya istifa etmiş durumda ve evde. Geri döneceğim de demiyor dönmeyeceğim siz bensiz yönetin partiyi de demiyor. Geri dönmesi halinde referandum seçim meydanları Baykal kaseti üzerine kurulacak. Yeni kasetler de çıkabilir o durumda. Şimdiden az da olsa şansı olabilecek yeni liderin eli zayıflamıştır. Tüm delegeleri bir adamın denetiminde olan bir parti yapısından da fazla bir şey beklenemez.

Diğer muhalefet partileri ve güçleri de bu seçime hazır değiller. AKP için bundan uygun ortam olmaz seçim için.

Bu değişiklikler ve komploların zamanlaması da içeriği kadar önemlidir.

11 Mayıs 2010 Salı

BAYKAL Lütfen Geri Dönme!

Baykal istifasını verdi. Umarım daha önce Ecevit'in yaptığı hatalardan ders alır da bir daha genel başkanlığa dönmez. Hatırlarsınız hastalanan Ecevit koltuğunu daha genç bir politikacıya devredip çekilse idi belki de AKP iktidarı diye bir iktidar bile olmayacaktı.

Lütfen Baykal, artık 50 yıllık politik hayatına son ver ve partide yeni adayların çıkıp değişim yapabilmesine izin ver.

Ülkeni ve halkını seviyorsan lütfen yeniden politik manevralarla geri gelip oyumu artırırım deme.

Artık iktidar olmak istemeyen değil , iktidar olmak isteyen liderlere ihtiyaç var partinin başında.

Zaten olanları yadsımayarak kendini zor duruma düşürdün. Bir de Pensilvanya özürlerine ne gerek var dı? Hadi bunları unuttuk beni Sarıgül dizimden vurduracaktı masallarına da mı inanalım.

Yeter Baykal lütfen geri dönme!

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Gündemden

1 Mayıs 400.000 kişinin katılımı ile kutlandı. Polis baskısı kalkınca son derece sakin ve çoşkulu bir bayram havası hakim oldu. Sarı sendikacılar, Tekel işçilerini ortada bırakanların konuşturulmaması da bence hoş oldu. Yoksa sulandırılan bir 1 Mayıs'ı hedefleyenler sevinecekti. Çalışanların istekleri net bir şekilde ortaya konacaktır gelecek yıllarda. Örneğin işsizlik fonuma dokundurtmam, tüm öğretmenlere kadro gibi talepler yükselmeli -ydi-.

3. köprü için seçilen Garipçe ve Poyrazköy hattı son İstanbul ormanlarını da mahvedecek bir rota. 3. köprü yerine köprülerin bedava olması, gerekirse Çanakkale boğazına köprü yapılıp kamyon ve TIR trafiğinin ona yönlendirilmesi doğru olurdu. Bu yeni hat üzerinde kim hangi arsaları kapattı bu süre içinde araştırılmalı gerçek gazetecilerce -eğer kaldıysa-.

Anayasa için 2. tur yarın başlayacak. 12 Eylül, kadın hakları vb. maddelerde CHP'nin de oylamaya katılıp evet oyu vererek yargının tam bağımlılığını yaratacak 3 konu ve ilgili maddelerin referandumda yalnız kalması için Cumhurbaşkanı'na olanak sağlayacak bir alt yapı hazırlaması ve demokrat rolünü AKP'den çalması doğru olacaktır kanısındayım.

Avrupa'nın en büyük Adalet Saraylarını yapmakla adaletin sağlanmadığı ve hakkında müebbet hapis istenen baba Mehmet Garipoğlu'nun tutuksuz yargılanmak için serbest kalması ile ortaya çıktı. Onlarca yazar, doktor, asker hakkındaki suçlamalar ne olduğu bile netleşmeden yıllarca tutuklu kalırken bu karar halkın vicdanını sızlattı.

Bahçeli'nin çocuklara af gafına da deyinmeden geçemeyeceğim. Nedir bu yanlış kararlarından çektiğimiz? Krizin en yoğun olduğu anlarda erken seçime gitme kararı aldı AKP'yi başa getirdi. 367 kararının ne kadar doğru olduğu uygulama ile ortaya çıktı ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde meclise girerim diyerek sistemin sigortasının atmasına neden oldu. Şimdi de yeniden affı gündeme getirmek için söz bulmaya dilim varmıyor.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Başkanlık Sistemi

Bugünlerde başkanlık sistemi tartışması tekrar alevlendi. Her zaman sapla samanı karıştırmayı adet edinmiş, her olgunun sadece kendi yararına kısmını öne çıkaran anlayış sahipleri bu konuda da "Ne yani Amerika'da demokrasi yok mu?" vb. sözler etmekteler. Bunlara sormak isterim.

- Amerika'da eyaletler , ayrı seçimle gelen valiler, eyalet kanunları var. Bunları da getirecekmisiniz? Ne zaman baklayı çıkaracaksınız ağzınızdan?

- Amerika'da hakimler, savcılar hatta şerifler bile seçimle geliyor. Bunları da düşünüyormusunuz uygulamayı?

- Amerika'da senato ve kongre iki ayrı kanat ve başkanın dahi yasamaya hükmetmesi oldukça güç. Bu ne olacak? Tek adamın belirlediği parlamenterlerden oluşan bir parlemento ile ne ilgisi var Amerikan sisteminin?

- Cumhurbaşkanı Sn. Necdet Sezer iken neden yetkilerinden şikayet eden demeçler vermekteydiniz? Yoksa kanunların kişilere özel düzenlenemeyeceği ilkesinden bihabermisiniz?

- İsterseniz İngiltere ve İsveç'deki gibi krallık sistemi de getirilebilir. Onlar da son derece demokratik ülkeler. Bunu neden önermiyorsunuz?

Gerçekten demokratik bir siyasi partiler ve seçim kanunu olmadan, yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki taahkümü kalkmadan başkanlık sisteminin adını bile anmak abesle iştigaldir.

18 Nisan 2010 Pazar

Köprüler Bedava Olsun

Dün bayramlar dışında ilk kez İstanbul'da BONUS kart sayesinde bedava oldu boğaz köprüleri. Trafik oldukça rahatdı.

Bu da bir kez daha gösterdi ki 3. köprü yapmak yerine köprüleri bedava yapmak en az bir köprü kadar trafik kapasitesi kazandıracaktır İstanbul'a. Bu arada tüp geçiş bitirilir ve raylı ulaşım yaygınlaşırsa kesinlikle 3. köprüye gerek kalmayacak. Önerim bayram dışında bir hafta boyunca köprüleri bedava yaparak trafik etkilerinin net olarak ölçülmesidir.

Çevreyi mahvedecek 3. Köprüye Hayır!

17 Nisan 2010 Cumartesi

Hani Nerde

Alavere, dalavere

Şark Kurnazı, Garp Kurnazı

Hani nerde Demokrasi?



Burna yumruk deprem yaptı,

Karakolda ölenlerin canı yok mu?

Hani nerde Adalet?



Anayasa, Babayasa

Hukuk kaldırılıyor rafa

Hani nerde Demokrasi?



İşsizlik başını almış,

3 Milyon genç umudun kesmiş

Hani nerde Kalkınma?

11 Nisan 2010 Pazar

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1)Gülsen Varol/Albümdekiler/ikinci adam

Blog arkadaşım "hasretsenfonileri" nin kitabı çıktığını duyunca edinmeye çalıştım. Bir süre içinde kitabı alınca merakla kitaba başladım.

Son derece sürükleyici, savaş yıllarından yakın zamanımıza kadar giden, İstanbul'dan başlayıp, Anadolu'da devam eden bir ailenin öyküsü. O kadar gerçekçi ki sanki büyük bölümü yaşanmadan yazılması çok zor gibi. Genelde son derece tutarlı, duyarlı anlatımlar var. Bazı bölümler, son derece merak edildiği halde hızla ve kısa tutulmuş. Aslında çok daha kalın bir romana sığacak kadar yaşanmışlık var romanda.

Gülsen Varol'u tekrar kutluyorum.

2) İnci Aral/Sadakat/Turkuvaz Kitap

Sevdiğim yazar İnci Aral'dan yine güzel bir roman. Kadın , erkek ilişkileri, aldatma, kıskançlık, aşk, sevgisizlik, bunalımlar üzerine bir eser. Bu konulara kafa yoruyor veya hissediyorsanız mutlaka okuyun.

"Bir yandan alabildiğine içeriksiz ilişkiler yaşanıyor, öte yandan bıkkınlık, kaçınma ve uzak durma isteği yükseliyordu. Çok fazla yalnızlık var, çok fazla. Herkes ağlayacak bir göğüs istiyordu ama kimse o göğüs olmayı göze alamıyordu."

"Uyum dediğin nedir? Çaresiz bir uzlaşma ve vazgeçiş. Evcilleşme ve sinme. Asıl sorun ne biliyormusun? Birinin ötekini, kayıtsız şartsız sahiplenmeyi hak görmesi..."

""Mutlu musun?" diye soruyordum ona bazen. "Yapma Azra! Mutluluk güvenilir bir duygu değil.""

"Kaybettiğim aşkı aramak değil.İhaneti bölüşmek ve mühürlemek. Ödeşmek ve uzaklaşmak, unutmak değil."

"İtirafların yarar sağladığını, insanı arındırdığını kim görmüş! Tam tersine. İtiraf belaya davetiye çıkarmak. Sırlar mezarlara saklanmalı. Sırlar sır olmaktan çıktıklarında bozulmaya uğruyor ve etkisi korkunç oluyor."

3 Nisan 2010 Cumartesi

300. BLOG YAZISI

3 yılı aşkın süredir BLOG yazıyorum. Bu yazı ile blogum 300. yazıya ulaşmış olacak. Blogcu ile başladığım blog sayfalarına son 149 yazıdır blogspot ve blogcu'da birlikte devam ediyorum. Bu süre için çeşitli teknik sorunlara, iş ve özel yaşamımdaki çeşitli yoğunluklara karşın paylaşıma devam ettim. Etmeye de kararlıyım.

Yazılarımın çoğunluğu GÜNCEL kategoride idi. Bu yazılarla demokrasi, hukuk düzenini, adaleti, uygarlığı savundum. Bunlara açık ve gizli saldırıları eleştirdim.

Çok sevdiğim DENEME kategorimde denemelerimi paylaştım 22 yazı ile.

İş hayatını 6 yazı ile ele aldım. Daha çok yazmak istesem de güncel konular çoğunlukla öne geçti.

15 ANI yazısı yazdım.

ÇEVRE konularını 10 yazı ile ele aldım.

21 yazı ile 63 KİTAP tanıttım.

BLOG hakkında ise 4 yazı yazdım. Blogcu'daki arkadaş listesi problemleri nedeniyle güncel iletişimde olduğum blog yazarlarını bağlantılar altında yer veriyorum.

Bütün blog arkadaşlarıma bana yaptığı katkılardan, yorumlardan, eleştirilerden dolayı çok teşekkür ediyorum.

Nice yazılara.

1 Nisan 2010 Perşembe

Demokrasi Dedikleri

Bazılarının demokrasi dediklerinin ne olduğu bir kez daha ortaya çıktı:

Jop,biber gazı,yürüyüş yasağı, tutuklama hukuki, tahliye hukuk darbesi,atamalarda hukuğu dolanma, boş kağıda imzalar, parti kapatmak yasak, seçim barajları serbest.

Bazıları demokasinin çoğunluğun her istediğini yapabilmesi olduğunu sanıyor. Sorarım onlara, diyelim çoğunluk iktidarda şöyle düzenlemeler yapılsa demokratik olur mu?

- Seçim süresini 4 yıldan 50 yıla çıkarsa,

- Seçim barajını %10'dan %25'e çıkarsa,

- Sadece Anayasa Mahkemesi üyelerini değil tüm mahkeme üyelerini Meclis ve Cumhurbaşkanı seçse.

Yani çoğunluğun yaptığı her şey haklı olur denilemez!

22 Mart 2010 Pazartesi

Anti-Demokratik Anayasa Değişikliğine Hayır!

Öncelikle paketin tam metni çıkana kadar yorum yapmadan bekledim. Aslında yöntem olarak seçilen parti içinde hazırlama, üniversite ve sivil topluma danışmama yüzünden zaten baştan demokratik bir metin çıkamayacağı belirliydi.

Bu metin içinde seçim barajları yok, dokunulmazlıklar yok. Ne var?

Memurlara toplu sözleşme hakkı var. Hani grev hakkı nerede? Bunun bugünden ne farkı var?

Hiç bir pratik hükmü olmayan 12. Eylül yargılanmasına ilişkin geçici madde iptali. Sadece ağıza bal çalma.

HSYK 21 kişiye çıkıyor. Üyeleri Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Yargıç ve Savcılarca seçiliyor. Adalet bakanı ve müşteşar yine kurul üyesi. Onlar olmadan toplantı yapılabileceğine dair hüküm yok. Adalet bakanlığı müfettişleri kurula bağlanmıyor, ayrıca kurula bağlı müfettişler olacak deniyor ama yetki başkana -Adalet Bakanı- bıraklıyor. Bu yapısı ile yargının büyük ölçüde yürütme denetimine girmesi söz konusudur.

Anayasa Mahkemesi 19 üyeden oluşuyor. Görev süreleri 12 yıl. Bu görev sonrası beklentiler açısından idareye bağlılığı kuvvetlendirir. Seçimi TBMM Sayıştay ve Barolar adaylarından yapıyor. Cumhurbaşkanı ise Yargıtay, Danıştay,AYİM,YÖK tarafından gösterilen adaylara ilaveten 7 üyeyi ise oldukça esnek bir tanımlama çerçevesi içinde kendisi belirliyor. Bu durum Anayasa Mahkemesi yapısının tümden değişmesi anlamında. Hesaplamanın çok hassas yapıldığı mutlak. Yüce divanın sadece yetkileri değil yetkilileri de yargılanma olasılığı olanlarca belirlenebiliyor bu yolla.

Parti kapatmak TBBM'de gurubu olan partilerin beşer üyesi ve Meclis Başkanı'nın (şu an 21 kişi) 2/3 çoğunluğu ile (şu an 14) alınabiliyor (Şu an örneğin BDP, AKP'ye, AKP BDP'ye destek olursa kapatma imkansız oluyor). Parti kapatılsa bile yasaklar 3 yıla iniyor. Milletvekillikleri düşmüyor. Bu çok demokratik madde ile ancak tüm partilerin kendine rakip bulduğu belki de geleceğin iktidarı olabilecek partilerin kapatılması kendi rakipleri olan partilerin ön iznine bağlanıyor.

Gelen hiç bir anlamı olmayan kadın , erkek eşitliği vb. maddeleri ise halkın kafasını çelmek için bir SOS olmaktan öteye gitmiyor.

Bu paket halk oyuna sunulursa benden kocaman bir HAYIR!

16 Mart 2010 Salı

Diyarbakırspor

Bizim hukuğu gerçekten benimsemiş liderimiz yok herhalde.

Özerk olması gereken Futbol Federasyonunun tamamen futbol kuralları içinde vermesi gereken "Hükmen Mağlup", "Küme düşürme" gibi kararlarına en son olarak Baykal ve Bahçeli'de müdahele etti. Yok bu ilin temsili önemliymiş, yok kardeşliğe zarar verirmiş, yok şu , yok bu.

Süper (!) ligde temsil edilmeyen 60 küsur il var. Bunlar kardeşlik projesine zarar vermiyor, Diyarbakırspor düşerse zarar veriyor. O zaman bu ligi 100 takımlık lig yap, her ilden en az bir temsilci olsun kardeşim. Bu müdaheleyi kameralar önünde yapmaktan da hiç sakınmıyorlar.

Bence UEFA ve FIFA futbola bu politik müdaheleleri görüp tüm takımları Avrupa kupalarından yasaklasın o zaman istedikleri babalarının çiftliği ligde top koştururlar!

9 Mart 2010 Salı

OKUDUĞUM SON 3 KİTAP

1)Amin Maalouf/Ölümcül Kimlikler/YKY

Son zamanlarda denemeleri ile güncel sorunlara bakışımı aydınlatan Amin Maalouf bu kitabında kimlik çatışmalarını ele alıyor.

"Kolayına kaçıp birbirinden farklı insanları aynı kefeye koyuyoruz, gene kolaylık olsun diye onlara cinayetler, toplu eylemler, ortak görüşler yüklüyoruz- "Sırplar katliam yaptı...","İngilizler yağmaladı...",Yahudiler el koydu..." ....Filan ya da falan halk hakkında "çalışkan", "becerikli" ya da "tembel" diyerek duygusuzca yargılarda bulunuyoruz ve bu da kimi zaman kanla sona eriyor."

"İstendiği kadar kutsal kitaplara dalınsın, meallere bakılsın, gerekçeler toplansın, daima birbirleriyle çelişen yorumlar olacaktır. Aynı kitaplara dayanarak köleliği içimize sindirebilir ya da mahkum edebilir, ikonaları yüceltebilir ya da ateşe atabilirsiniz, şarabı haram kılabilir ya da hoş görebilir, demokrasiyi ya da din devletini savunabilirsiniz; bütün insan toplulukları yüzyılların akışı içinde şimdiki uygulamalarını doğru göstermişe benzeyen kutsal ayetler bulup çıkarmayı bilmişlerdir."

""Kimliğimizi kaybetmeden nasıl modenleşebiliriz?";"Kendi öz kültürümüzü yadsımadan Batı kültürünü nasıl özümseyebiliriz?""Batı'nın insafına kalmadan onun bilgi ve tekniğini nasıl kazanabiliriz?""

"benim gözümde çoğunluğun zulmü, ahlaki açıdan, azınlığın zülmünden daha iyi değildir..."

"Bir insanı diline bağlayan göbek bağını koparmaya çalışmak kadar tehlikeli bir şey yoktur."

2) Canan Tan/Piraye/Altın Kitaplar

Akıcı ve okunası romanlar yazıyor Canan Tan. Adını Nazım'ın sevgilisinden alan bir üniversite öğrencisi, maço bir erkek, feodal aile yapısı ana konularından romanın. İnsan'ın özünü aşmasının zorluğunu görüyorsunuz. Kadının eşit algılanmadığı hiç bir toplumun gelişemeyeceğini bir kez daha anımsattı bana.

"Ah Piraye'ciğim... Buraların erkeklerini idare etmek zordur. ..."

"Bunca yemeği kadınların pişirdiği belli. Ama hiç biri ortada görünmüyor ve servisi erkekler yapıyor...."

3) Ernest Hemigway/Çanlar Kimin için Çalıyor/Sonsuz Kitap

2.90 TL. gibi bir fiyatla bu dünya klasiklerini basan yayınevini kutluyorum. Bu klasik romanı şimdiye kadar okumamışım. İspanya iç savaşı, Cumhuriyetçiler'in mücadelesi, çeteler, ölüm ve yaşam üstüne bir şaheser.

"Savaşmak için bütün ihtiyacın akıldır.Ama kazanmak için yetenek ve malzemeye gereksinim duyarsın."

"Emirler senden gelmiyor. Golz'dan geliyor. Ve Golz kim? İyi bir general. Emrinde çalıştıklarımın en iyisi.Ama insan nereye varacağını bildiği imkansız emirleri yerine getirmeli mi? ..."

"Hiç bir yoksul adamın, Juan March gibi bir suçlu,ya da bir boğa güreşçisi veya operada bir tenor olmadıktan sonra para biriktirmeyi umamayacağı bu ülkede mi?"

"Sağır biri müziği duyamaz. Radyoyu da duyamaz. Böylece, onları hiç duymadığı için, böyle şeylerin var olmadığını söyleyebilir."

"Öfkeye kapılma. Bu da bir çıkış yoludur. Her zaman çıkış yolları vardır."

28 Şubat 2010 Pazar

Parti Kapatma

"Parti Kapatmaya Meclis karar versin" demiş Sn. Erdoğan. Kişi kendi hakkında karar veremeyeceğine göre şu kuralla önerisine katılalım.

"Parti kapatmaları TBMM'de kapatılması istenen parti üyesi vekiller dışındaki vekillerin oyları ile oylanır."

Ne dersiniz?

24 Şubat 2010 Çarşamba

Yargı Reformu

- Herhalde yargıda reform olunca artık müşteşar ve bakanın olmadığı müstakil bir HSYK olur değil mi?

- Yoooooooo.

- Herhalde adli kolluk oluşturulup savcıların emrine verilir değil mi?

- Yooooooooo.

- Herhalde hakim ve savcıların teftişini yapacak müfettişler HSYK'nın emrine verilir değil mi?

- Yoooooo.

- O halde gözaltı süreleri azalacak ve polisde susma hakkını kullananların saatlerce savcılığa çıkması bekletilmeyecektir bu reformla.

- Ne gezerrrrrrr.

- Tutukluluk istisna olur ve tutuklu/hükümlü oranı %1'lerin altına iner canım muhakkak!

- Boşuna beklemeeeeee.

- Buna dense dense DEFORM denir o halde.

16 Şubat 2010 Salı

Silah Yasa Tasarısı'na HAYIR!

Daha önce polislere de ağır silah alma yetkisi vermesi ile gündeme gelen yeni silah yasasından yeni süprizler çıkıyor. Buna göre silah ruhsatı almak kolaylaşacak. Örneğin sabıkalı olanlar da illerde kurulan bir komisyon ile silah almaya hak kazanacaklar. Ruhsat harçlarını yatırmayanların silah taşıma hakları devam edecek.

Bu ülkenin en son ihtiyacı olan şey bireysel silahlanmadır. Taşıdığı silah ile kendini koruyup bir suçu önleyen onlarca vaka varken silah ile yaralanan ve ölen masum insan sayısı binlercedir. Zaten toplum yeterince bölünmüş ve gerginlikler kolayca silahlı çatışmalara dönebilirken bunu yaygınlaştırmak sadece halka sırtını dönenlerin yapabileceği bir şeydir. Yoksa niyet başka mı?

13 Şubat 2010 Cumartesi

Baykal ve CHP Alternatif Olabilir mi?

Son günlerde AKP'nin gidici olduğu ve CHP yükselişine dair yorumlara raslanıyor. Peki CHP ve Baykal alternatif olabilir mi? Öncelikle CHP ve Baykal'ın olumlu söylem ve iddialarına bakalım.

- Dokunulmazlıklar kaldırılacak. Gerçekten çok önemli.

- Yoksullara makarna, bulgur yerine aile sigortası ile düzenli maaş verilecek. İyi anlatılabilirse en çok ses getirecek söylem olabilir.

- HSYK'dan bakan ve müşteşar çıkarılacak. Bu hukuk devleti için zorunlu bir uygulama.

Peki yetersiz ve yanlış söylemlerine bakalım birde.

- Seçim barajının kalkması konusunda bir söylem yok. Bu mevcut bozuk politik düzen devam etsin anlamına geliyor.

- Tüm üyelerin katılacağı ön seçimlere karşı çıkılmakta. Bu Baykal ve ömür boyu liderlik sürsün anlamında.

- Mayınlı araziler köylüye dağıtılacak. 1974 lerde tüm toprak ağalına karşı çıkan cesur CHP 36 yıl sonra ancak kısıtlı bir devlet arazisini dağıtmak geri adımında.

- Doğu ve Güney Doğu'da devlet yatırımları yapılması. Sadece ne konuda olduğu belli olmayan bu yatırım politikası ile bölge halkından oy almak çok zor.

- Aleviler zaten Sivas Madımak katliamının SHP'nin hükümet ortağı olduğu bir dönemde olabilmesini unutmazken, Dersim söylemi ve onun savunulması ile daha da soğudular.

- Gül'ün görev süresi 5 yıldır iddiası. Biraz hukuk bilen kişisel hakların geriye dönemeyeceğini ve 7 yıl için seçilen bir Cumhurbaşkanı'nın sonradan yapılan değişiklikle süresinin kısalamayacağını bilir. Bu konu "madem Cumhurbaşkanı'nı halk seçsin diye kampanya yaptınız o zaman 5 yıl bitince istifa edip seçime girmek doğru olur" diye savunulsa anlaşılabilr bir çıkış olurdu.

Sonuç olarak Baykal halen iktidar olmak istemiyor ve ana muhalefete razı ve CHP'de bu parti içi demokrasi ile değişip alternatif olamaz. Alternatif bir hareket ancak tutarlı bir programın kişisel hırslar bırakılarak güç birliği ile savunulması ile başarıya ulaşabilir.

5 Şubat 2010 Cuma

Yeni Anayasa

Madde 1) Cumhuriyetimiz bu anayasanın yürürlüğe girdiği tarihte başbakan olan kişi tarafından ömür boyu yönetilir.

Madde 2) Her tür kurum başbakan'a bağlıdır, onun izni olmadan açıklama yapamaz, karar alamaz, para harcayamaz.

Madde 3) Ordu darbe yapamaz.

Madde 4) Anayasanın ilk 3 maddesi kesinlikle değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Önümüzdeki Tehlike

Gelinen noktada önümüzde iki temel tehlike durmakta.

Birincisi oluşan kaos ortamından, yaratılan şüphelerden, medya saçmalıklarından bunalan muhalif insanların artık konuşmayı, yorum yapmayı, muhalefeti bırakması. Bu konuyu "Son Muhalif" yazımızda detaylı olarak ele almıştık.

İkinci konu ise tüm muhalif partilerin "Bizim baraj sorunumuz yok.", "Seçim İşbirliği gündemimizde değil." sloganları ile tek başına hareket edip seçimlerde muhalif oyların boşa gitmesi. Son zamanlarda gerek Sarıgül, gerek Pamukoğlu , gerek Rahşan Ecevit, gerekse Cindoruk'un bu yönde açıklamaları oldu. Sadece seçim barajı ve hukuk için bile bir araya gelecek bir muhalefet hareketi anlamlıdır. Bu yönde içinde yer aldığınız hareketleri ikna etmek önemlidir.

Yoksa gelen bir erken seçim bu meclis tablosunun korunmasından başka bir şeye yaramaz!

23 Ocak 2010 Cumartesi

Anayasa Değişikliği

Anayasa değişikliği paketlenip önümüze gelecek anlaşılan. Her tür psikolojik, tarafolojik çalışma yapılmakta. Eğer bir anayasa değişikliği paketi önümüze gelirse her maddesine çok, çok dikkatle bakmalıyız.

Yıllardır savunduğum dokunulmazlıkları kaldırsa, seçim barajını azaltsa, memurlara grevli sendika hakkı verse, hatta bir de ön seçimi zorunlu kılsa; yani son derece demokratik maddeler içerse ama yanında Anayasa Mahkemesine üye seçimini ve Anayasa Mahkemesi yetkilerini değiştiren politikacıların etkin olmasını sağlayan tek bir hüküm içerse OYUM HAYIR olacak. Ağzıma çalınan bala KANMAYACAĞIM.

Siz de UYANIK OLUN dostlarım.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Doktorlara Tam Destek

Kardeşi dahil bir çok yakını doktor olan ben bu sorunun çıkışına yakından tanığım. Yıllar önce tam gün uygulanmakta idi. Sağlık ocakları ve sosyalizasyon ile hizmet kademelendirilmiş ve bir çok noktaya yaygınlaşmışdı. Doktorlar muayene veya kamu hastanesi arasında seçim yapıyor ve kamuyu tercih edenler eğitimlerine uygun iyi denebilecek ücretler alıyorlardı.

Kenan Evren ve 12 Eylül diktası "Nasıl bir doktor benim paşamdan fazla maaş alır?" takıntısı ile doktorlara düşman kesildi. O günden bu yana sağlık kesimine düşmanlıkdan hiç bir hükümet vazgeçmedi. Halk ile doktorlar karşı karşıya getirildi. Doktorların gerçek ücretleri tırpanlana, tırpanlana belki o günkü seviyelerin %40 larına kadar indi. Sonra yarım gün çalışma ve muayene yolları açıldı. Bazı doktorlar kamu gücünü kullanarak muayehanelerine hasta topladılar. Bu bizzat anne babamın bile başına geldi. Ama sanki her doktor yüzlerce hastayı muayenehanede bakıyormuş gibi hesaplarla doktorları zengin gösteren , kendisinden 3 kat az okuyan (uzman bir doktor 10-12 yıl okumakta) teknik kadrolardan çok daha az maaşlarla kamuda istihdam edildiler. Özel hastaneler kuruldu. Hastalar her tür alavere ile oralara yönlendirildi. Sonra onları da tekelleştirecek şekilde hastalardan fark almaları kısıtlandı.

Bütün bunlar sonunda

- Doktorlar daha az ücret alıyor,

- Bazı özel hastaneler dışında özel hastaneler zarar etmeye başladılar,

- SGK sağlık giderleri çok arttı,

- Artık emekliler sağlık hizmetlerini bedava değil paralı alıyor ve maaşlarından ciddi kesintiler oluyor.

Yani herkes zararda mı derseniz elbette bundan kazananlar vartayı götürenler var ama onlar halk değil!

Bu nedenle hepimiz doktorların eylemini destekleyelim ve palavralara kanmayalım.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Anayasa Değişikliği

Anayasa değişiklikleri ve referandum yine gündeme geldi. Öncelikle bu anayasada beğenmediğim çok fazla yön olduğunu, 12 Eylül ürünü olduğunu ve değişmeye ihtiyacı olduğunu belirtmeliyim. Peki bunu AKP hükümeti yapabilir mi? Toplumu karpuz gibi ikiye bölmüş, halkın yarısını karşısına almış, uzlaşmayı değil öfkeyi siyaset sanatı sayan bir başbakan ve politik hareket demokratik, uygar, çağdaş bir Anayasa yenileyebilir mi?

Kısa cevap: Hadi canım sende. Bununla kandırmaya ve gündemi değiştirmeye devam edeceklerdir. HSYK'ya meclisden üye seçilmesini, Anayasa Mahkemesi yapısının değiştirilmesi gibi hukuku katleden maddeleri başka bazı demokratik görünen maddelerle paketleyip gözümüzü boyamalarına izin vermeyelim.

Anayasalar ancak demokratik ve toplumsal uzlaşmaya değer veren yönetimlerce, halk desteği ile değiştirilebilir.

10 Ocak 2010 Pazar

Filistin'e Yardım

Görevim gereği bir kaç kez İsrail ve Filistin'e gittim. Filistin'e son giden yardım konvoyu türü "taşıma sularla" Filistin değirmeni dönmez. Ayrıca burada toplanan yardımların gerçekten ne kadarının ulaştığı konusu da şüpheli.

Eğer Türkiye gerçekten bu konuya öncülük etmek istiyorsa Gazze limanının açılmasına, korunmasına, silah haricindeki diğer maddelerin Mısır'ın keyfine kalmadan Filistin tarafından ülkeye sokulabilmesine öncülük yapmalıdır.

Ramallah'da bir havaalanı yapılmasına AB ile birlikte öncülük yapılmalıdır. Çünkü Batı Şeria bölgesi de İsrail ve Ürdün ambargosu altındadır. Gazze ile Batı Şeria arasında bağlantı kuracak ince bir şerit karşılığında Filistindeki bazı Yahudi yerleşim bölgelerinin İsrail'e katılması bir uzlaşma getirebilir.

Yani gerçekten bütün ve bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan Filistin'e yardım Erbakan'ın eski bir sözüyle "Pansuman Tedbiri" olmaktan öteye gidemez.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Dizilere Reklam

Devlet Bakanı Zafer Çağlayan Arapların çok sevdiği dizilere yerli malı reklamını teşvik edeceklerini söylemiş.

Bu vesile ile RTÜK'ün beni sinir eden uygulamalarından birini dile getireyim. Sanırım bakan hiç televizyon seyretmiyor yada çok dikkatsiz. Diziler, filmlerde nerdeyse sansür mozaikleri karenin çoğunu kaplamaya başladı. Sigara, içki derken her tür marka sansürlenmeye başlandı. Marketde çekim yapılıyor, market rafları mozaikleniyor. Kola içiliyor, etiket çıkarılmış. Sanki bu ülkede hiç bir marka bulunmuyor. Neymiş gizli sponsorlukmuş. Sen medyanın gelirlerini kontrol altına alırsın ve vergi kaçırılmasını önlersin. Bunu abartanları örneğin sabah kahvaltıda, akşam rakı sofrasında aynı marka kolayı masaya koyan olursa o zaman uyarırsın. Zaten halk da tepki gösterir.

Bu yasaklar ortada dururken nasıl diziler her tür yerli markayı ekrana getirecek anlamak için Arap olmak lazım. Her tür sansüre ve mozaiğe hayır.