26 Mayıs 2012 Cumartesi

Endişe

Bir ülke düşünün. Aşağıdakilerden hiç birinden endişeniz yok :

- Karakolda işkence göreceğinizden, bu sırada da güvenlik kameralarının kapalı olacağından,
- Yazdığınız bir yazı yüzünden cezaevinde 3-4 yıl tutuklu kalabileceğinizden,
- Halka hizmet diye yapılan köprü, otoyol gibi yapıların aslında iktidardakilerin rant patlaması amaçlı olduğundan,
- Eğitimle ilgili alınan temel kararların bile altında köşe dönme heveslerinin olduğundan,
- Bir gün dost olunan komşu ülke ile ertesi gün savaş noktasına gelinmesinin emperyalist talimatlardan kaynaklandığından,
- Bir yandan terör örgütlerinin liderleri ile pazarlık yapılabilirken diğer yandan her muhalifin terörist diye suçlanabileceğinden,
- Seçimlerin sonuçlarının merkezi yazılımlarla yapılan hilerle manipüle edildiğinden,
- Bakanların bile konuşmaktan korkmasından,
- Sizin ve binlerce insanın telefonunun dinlendiğinden ve bunların bir gün karşınıza çıkarılacağından,
- Ne kadar servetiniz olursa olsun hükümetin alacağı bir kararla bunun elinizden kayabileceğinden,
- Heykeller, resimler, kitaplar, oyunların suç sayılacağından,
- Halkın bilinçli olarak cahil bırakılırken eğitim seferberliğinden söz edilebileceğinden.

Eğer bunlardan hiç birinden endişe etmiyorsanız o ülkeye ne mutlu. O ülkede yaşıyorsanız size de ne mutlu.

20 Mayıs 2012 Pazar

OKUDUĞUM SON 5 KİTAP

1) Görünmez Kentler/Italo Calvino/YKY

Felsefe ve Edebiyat'ın iç içe girdiği bir roman. Marco Polo Kubilay'ı hayalindeki kentlere götürüyor.

"Bütün bu yolculuklar geçmişini yeniden yaşamak için mi?" diye sordu bu noktada Han. Şöyle de sorabilirdi aslında : "Bütün bu yolculuklar geleceğini yeniden bulmak için mi?"
"Şöyle cevap verdi Marco : "Başka yer, negatif bir ayrımdır. Yolcu sahip olduğu tenhayı tanır, sahip olmadığı ve olamayacağı kalabalığı keşfederek."

"Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?" diye sorar Kubilay Han.
"Köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi," der Marco.

"Ben konuşur, konuşurum," der Marco, "ama beni dinleyen, duymak istediğini duyar yalnızca. ......... Anlatıya yön veren şey, ses değil kulaktır."

2) Gizli Anların Yolcusu/Ayşa Kulin/Sanem

Çok beğendiğim yazar Ayşe Kulin iki erkeğin ilişkilerini içeren biraz netameli bir konuda yazıyor bu kez.

"Akıl danıştığımız kişiler bize hep marjinal bir partiye bulaşmanın doğru olmadığı öğüdünü veriyorlardı. Çünkü normal bir zaman diliminde yaşamıyorduk. İktidar, hoşuna gitmeyen her kurumu ve kişiyi mahvetme usullerini çok iyi kullanıyor, kendi görüşlerine karşı olanları sindirmeyi büyük bir maharetle başarıyordu."

"İşte böylesine zor bir köşe kapmacaydı artık benim yaşamım, herkesin bir diğerini kolladığı ya da bir diğerinden kaçmaya çalıştığı. Sonunda her birimizin fena incineceğinin başından belli olduğu, kiminin gönüllü, kiminin gönülsüz oynadığı bir oyundu."

"Yaz sonlarında muhteşemdir İstanbul. Yazlıkçılar evlerine henüz dönmedikleri için şehir tenha, ağustosun son günleri de sonbahara rast geldiğinden sıcaklar kırılmış olur. Havalar limonata kıvamında, eylül mehtabı bakır tepsi gibiyken sahil balıkçılarında balığın ve rakının tadı bambaşka gelir insana. Bu nedenle yaz bekarları, okullar açılmadan, aileler çocuklarıyla şehre geri dönmeden mevsimin son günlerinin keyfini çıkarmaya bayılırlar."

3) Hayvan Çifliği/George Orwell/Can

Bu kitabı bu zamana kadar niye okumamışım diye cidden hayıflandım. George Orwell sosyalist bürokrasi ve gücün etkisini taşlıyor bu peri masalında.

"... Özellikle de koyunları etkilemeyi çok iyi biliyordu. Son zamanlarda yerli yersiz "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" diye melemeyi alışkanlık edinmiş koyunlar, toplantının sık sık kesilmesine yol açıyorlardı."

"Yoldaşlar, sakın önderliğin yan gelip keyif çatmak olduğunu sanmayaın. Tam tersine, önderlik, çok ağır bir sorumluluk yükler. ... Ama, yoldaşlar, bazen yanlış kararlar da alabilirsiniz, o zaman halimiz nice olur? ..."

"Koca Reis'in ilk ayaklanma çağrısını yaptığı o gece düşledikleri, bu şiddet ve kıyım olabilir miydi? ...Oysa, nedendir bilinmez, kimsenin düşüncesini açıklamaya cesaret edemediği, her yerde azgın, yabanıl köpeklerin hırlayarak kol gezdiği, yoldaşlarının korkunç suçları itiraf ettirildikten sonra paramparça edişini seyretmek zorunda kaldıkları bir toplum çıkmıştı ortaya.Ama aklından, ayaklanalım ya da başkaldıralım gibisinden düşünceler geçmiyordu. ..."

"Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarımızla uğraşmak zorundasınız," dedi, "bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız!"

4) Kış Günlüğü/Paul Auster/Can

Paul Auster anılarını romanlaştırmış.

"..., ama bir süre sonra New York'u, New York'un büyüklüğünü ve kargaşasını özlediğini fark ettin, çünkü San Fransisco'yu daha iyi tanıdıkça sana daha ufak ve daha sıkıcı gelmeye başladı ve en ıssız yerlerde yaşamak hiç sorun yaratmamışken, bir şehirde yaşayacaksan büyük bir şehir, en büyük şehir olması gerektiğine karar verdin; ..."

"... Sonunda amcanın ne yaptığını fark edince iğrendin, bir insana,herhangi birine, ama özellikle de orada bulunması gerektiğini hissettiği için gelmiş olan bu adama öyle davranması seni dehşete düşürdü; o anda amcana söylemediğin için bugün hala öfkeleniyor, hala utanıyorsun."

" İkinci hikaye üniversitenin birinci sınıfına gittiğin kış başladı; bu sefer de seni hem isteyen tutarsız bir kıza gönlünü kaptırdın; kız senden ne kadar yüz çevirirse sen bir o kadar aşkla peşinden gidiyordun."

5) Piç/Hakan Günday/Doğan Kitap

Bu yazarın okuduğum ilk kitabı. Bundan sonra da pek okuyacağımı sanmıyorum. Kitapta bir tür başı boş, sorumsuz insanlar anlatılıyor. Yazar onlara nedense "Piç" diyor.

" 'Okşayan elleri ısıranlar, tekmeleyen ayakları öperler.'"

"Günümüz siyaseti hayvanlara göre düzenlenmiştir. Hayvanlarla iletişim kurmanın iki yolu vardır: kandırmak ve korkutmak. Bir piçi de kendisi dışında kimse kandıaramayacağı ya da korkutamayacağı için siyaset onlarla ilgilenmez."



9 Mayıs 2012 Çarşamba

Nereye Kemal Bey Nereye?

Kemal Kılıçdaroğlu akıl hocası kimse derhal değiştirmeli. Son zamanlarda bir hal oldu Kemal Beye. Kutlu Doğum haftalarına katılmalar, yurt dışı ziyaretlerde dini yetkililere öncelik vermeler, azınlık dini liderleri ile görüşmeler, genel kurmay başkanına fırça çekmeler. Bunlar size kimi hatırlatıyor. Tayyip beyi değil mi? Onu, AKP politikalarını taklit etmek CHP'ye oy kazandırır mı? Ne gezer! Dini kaygı ile oy veren bunun aslı varken kopyasına oy verir mi? Bırak takiyecilik AKP'de kalsın. CHP'ye yakışıyor mu?

Bir çıkış yapacaksan, tüzük kararına karşın çarşaf liste kullanmayan il, ilçe kongrelerine müdahele et. Bir çıkış yapacaksan partiyi mezhep tabanlı yönetmeye kalkanlara müdahele et.

Bu yaklaşımlarla CHP bir alternatif olmaktan hızla uzaklaşmakta. Artık yeni bir oluşumun zamanı geldi de geçiyor!