6 Kasım 2012 Salı

3. Havaalanı

Terkos gölü civarına İstanbul'un 3. hava alanı yapılması AKP anlayışının ne kadar çarpık olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Dün Kadir Topbaş Atatürk Hava limanının kapatılabileceği ihtimali üzerinde de durdu. Alışveriş merkezi yapılabilirmiş örneğin. Çöllerden çok bahsedildiği bugünlerde bu eğriliğin neresini düzelteyim.

Öncelikle İstanbul'un son nefes alma noktaları olan Kuzey ormanlarını yok edecek 3. köprü ve ona bağlanacak son temiz su havzasını da mahvedecek 3. Hava Alanı. Bu İstanbul'a tam bir ihanettir. Daha köprü yapılmadan Zekeriyaköy ve civarlarının betonlaşma hızı çok çok arttı. Bu İstanbul'da hiç boşluk kalmasın ve yaşanamaz bir yer haline gelsin anlayışıdır.

Peki TAV'a 2021'e kadar taahhütle verilen Atatürk Hava Limanı 1. alan olmaktan çıkarsa bu firma oluşan zararı tazmin istemeyecek mi devletten? Ayrıca 2021 yılında da çok iyi fiyatla işletme hakkı ihale edilebilirdi. Bu AKP'nin büyük sermayeye bile verdiği sözleri tutmayan bir parti olduğunu göstermez mi?

Peki şu anda Atatürk Hava Limanına metro gidiyor. Bu metro Taksim ile de bağlanacak ve entegre hale gelecek. Hatta Haliç üzerinde çok tartışılan köprü bile bu amaçla yapılıyor. Yeni alana bu bağlantıları yapmak ne kadar zaman sürecek? Ya da bu bağlantılar planlanırken Atatürk Hava Limanının AVM olacağı mı hesabıyla yapılmıştı?

3. alana karşı değilim yerine ve plansızlığa, savrulan vergilerimize karşıyım.

Önerim Taksim trafiğini yer altına alacaklarına E5 trafiğini Hava Alanı bölgesinde yer altına alıp Sefaköy'de ciddi kamulaştırmalar yaparak alanın kapasitesini artırmak. Radisson Sas Hotel'de hava alanı içinde kalan otel haline dönebilir. 3. alanı ise mevcut alana metro ile bağlı bir bölgede yapılmasıdır.

4 Kasım 2012 Pazar

Açlık Grevleri

F tipi cezaevlerini engellemeye dönük ölüm oruçları ile bugün yapılan açlık grevleri arasında ciddi farklar var. O gün mahküm ve tutuklular kendilerine dayatılan insanlık dışı koşulları protesto ediyorlardı. Bugünkü grevde ise cezaevleri ile ilgili bir istek yok. Bu durumda açlık grevini destekleyen BDP'nin dışarıdaki üyelerinin yapması gerekli bu orucu. BDP bu oruçların durdurulması için çaba göstermelidir; eğer gerçekten o insanları düşünüyorlarsa.

Öcalan ile kesinleşen cezası sonrası yıllarca avukatları görüştü ve PKK bu görüşmelerle yönetildi. Buna yıllarca göz yumup şimdi avukatlarla görüştürmem, zaten halkımız idam geri gelsin diyenlerin olaya insani ve vicdani olarak bakmadıkları ortada. Önemli olan Öcalan'ı avukatları ile görüştürmemek değil, görüşmenin terör örgütü yönetimi haline gelmesini engellemektir. Devlet'in gücü burada gösterilmelidir.

Bir de halen Kürt sorunu diye sorun yoktur diyenler, BDP'lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmaktan söz edenler var. Onlar da yangına benzinle gitmektedir.

Herkesi sağ duyuya çağırıyorum.