28 Mayıs 2008 Çarşamba

Şeffaf Yönetim


Bugün GAP'a yapılacak yatırımlar ile ilgili olumlu görüşlerimi yazmayı planlamıştım.

Ama bir haber fikrimi değiştirdi.

Melih Gökçek sağlık sorunlarına yol açacağı bir çok uzman tarafından iddia edilen Kızılırmak suyunu 21 gündür Ankara'lılara içirdiği süprizini basın toplantısı ile açıkladı. İşte AKP'nin önde gelenlerinin, belediye başkanlarının şeffaflık anlayışı.

Melih Gökçek Ankara'lılar adına hangi suyu içtiğini bilme gereği olmadığına karar vermiş. Demokratik bir ülkede bir başkent belediye başkanı bu durumu en az bir kaç gün önceden halka bildirip, herkesin kendi düşüncesine, kaygısına göre önlem almasını sağlardı. Halka suyun bilimsel verilerini aktarırdı.

Bunu gizlice yaptığına göre herhalde hastanelere ishal vs. diye yatan oldu mu diye kontrol ettirmiştir Melih Gökçek. Eğer hastanelerde vakalar olsaydı herhalde Kızılırmak suyunu çaktırmadan kesecek ve ne yapacağına yine gizlice karar verecekti.

Başka sözüm yok!

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Yasaklanırsa tekrar Başbakan Olabilir mi?

AKP hakkında açılan kapatma davası sonrası ne olacağı bu sıraların ana tartışma konusu. Tayyip Erdoğan'a siyaset yasağı gelse bile milletvekili seçilmesine engel bir durum olmadığı, dolayısı ile yeniden başbakan olabileceği söyleniyor. Bu bir çok varsayımın ard arda gelmesi demek. Biri ise oldukça zor. Bu gözden kaçmakta. Bunun için gerekenler:

- Anayasa Mahkemesinin AKP'yi kapatması,
- Tayyip Erdoağan'ın da siyasi yasaklı hale gelmesi,
- AKP yerine yeni bir parti kurulması,
- Erken seçime gidilmesi - erken seçimden geri gelmemekten korkan milletvekillerinin bunu desteği pek de garantili bir varsayım değil-,
- Erken seçimde bağımsız aday Erdoğan'ın seçilmesi,
- Erken seçimde yeni kurulan partinin yine meclis çoğunluğunu sağlaması,
- Cumhurbaşkanı'nın meclisde çoğunluğu olan bir parti lideri dururken hükümeti kurma görevini Sn. Erdoğan'a vermesi -bu pek de demokratik olmaz değil mi?-,
- Meclis çoğunluğunu elde etmiş, seçimlerden galip gelmiş bir Türk politikacısının başbakanlığı ben istemiyorum, Erdoğan olsun demesi - bunun olması 200 yıllık Türk siyasi hayatını biraz tanıyan hiç kimsenin kesin olarak olur diyemeyeceği bir varsayımdır-.

İşlerin pek de kağıtda gözüktüğü kadar kolay olmadığına katılırmısınız?

21 Mayıs 2008 Çarşamba

KUVVETLER AYRIMI

Kuvvetler ayrımı genelde yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden bağımsızlığı anlamında kullanılmaktadır. Bir de 4. kuvvet olarak medyadan söz edilebilir.

Bugünkü Yargıtay bildirisi ve onu "Dam üstünde saksağan" diyecek kadar hafife alan hükümetin tavrı bu konuyu ele almayı zorunlu hale getirdi.

Kuvvetler ayrımına saygılıyız sözleri ne kadar doğru? Öncelikle yürütme yani hükümet gerçek bir tartışma ortamı içinde sorunları ele alıyor mu yoksa sadece tek adamın kuvvetli bir yönetimindemi? Bu soruya yanıtı herkes kolayca verir sanırım.

İkinci olarak yasama gerçekten halkın seçtiği milletvekillerinin özgür iradeleriyle mi yapılıyor? Seçim barajları, merkez yoklamaları ile atama, parti gurubundaki en ufak bir eleştiriye bile tahammül edememe örnekleri yeter sanırım yanıt için. Yetmezse Sosyal Güvenlik yasasında hükümetin bile desteklemek istediği, çalışanlar yararına bir değişikliğin sırf muhalefet istedi sanılarak iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedilmesi bile yasama yürütme kuvvet ayrımının ne kadar zayıf olduğunu gösterir.

Yargıçlar ve savcılar üst kuruluna Adalet Bakanı başkanlık ederken, müşteşar üye iken yargı ne kadar bağımsız zaten tartışmalı idi. Bunun üstüne bu kurul üyelerini parlemento seçsin diyerek yargı yasamaya -dolaylı olarak yürütmeye- bağlanmak istenmekte. Bunun adına da tarafsızlık ve hukuk reformu denmekte. Tabi ki yargı kendi bağımsızlığını korumak isteyecek.

4. kuvvet medyanın neredeyse %100'e yakın bağımlılığı garanti edildi. Dünkü gensoru görüşmeleri bu yönde yapılanları açıkca ortaya koydu.

Saksağan mı dediniz? Dam üstünde mi?

18 Mayıs 2008 Pazar

TUZLA TERSANELERİ DERHAL KAPATILMALI

Tuzla tersanelerinde ölen işçi sayısı son bir yılda 11, toplamda da 96'yı buldu. Dün de Deniz Kaşıkenan iş kazasında öldü.

Açık bir katliam merkezi haline gelen bu tersaneler derhal kapatılmalıdır. Gerekli önlemlerin alındığı ve bunun sürekli olacağının garantisi sağlanmadan yeniden açılmamalıdır.

Aksi halde olacak ölümlerden sadece tersane işverenleri değil tüm kamu görevlileri sorumlu olacaktır.

15 Mayıs 2008 Perşembe

Gündemden Notlar

Her zaman olduğu gibi yine yoğun bir gündem var ülkemizde.

Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Aksüt'ün dinlenmesi veya izlenmesi. Sadece bu durum bile ülkemizde hiç kimsenin hukuki güvence altında olmadığının bir göstergesi. Bu konuda Sn. Osman Aksüt yasal girişimlerini sonuna kadar kullanmalı ve olaya karışanların -varsa- cezalandırılmasını sağlamalıdır. Eğer bu gerçekleşmezse halkın hukuğa olan güveni bir kez daha sarsılacak.

Yargı reformu adı altında yapılan çalışmalar ile Yargıçlar ve Savcılar üst kurulunun politik yapısı düzeltilmek şöyle dursun , meclisin üyeleri seçmesi yolu ile yargı yürütmenin denetimine alınmak istenmektedir. Bu da hukuk adına son zerrelerin de yok olması anlamına gelecektir. Bu konuda AB'den hiç bir tepki olmaması da beni şaşırtmadı.

Medya üzerindeki sansürün son adımları da atıldı. Sert muhalefeti ile tanınan Kanaltürk Tuncay Özkan tarafından hükümete yakın bir iş adamına satıldı. Bir taşla iki kuş! Tuncay Özkan'a olan güven -ben en baştan beri şüphe içindeydim- ciddi sarsıntıya uğradı.

Sakın siz siz olun hiç kimseyi medeniyete çağırmayın. Lahmacun kokusuna tepki veren genç sokağın ortasında üç kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Sigara yasağı devreye girince kimseyi ikaz etmeyin , canınıza yazık.

Merkez sağda Çiller ve Demirel göreve çağrıldı. Bu kafa ile merkez sağ sonsuza kadar baraj altı kalabilir.

Erkan Mumcu'nun katıldığı düğünde kaleşnikof ve tabancalarla defalarca havaya ateş açıldı. Mumcu buna tepki göstermedi. Bu da kendini çok uygar ve üstün gösteren Mumcu'nun düzeyini gösterdi. Şanslıymış ki mermiler birinin canını almadı.

10 Mayıs 2008 Cumartesi

AB Komiserleri Absürd mü?

AB komiserleri son günlerde bizi ve demokrasimizi fazlaca düşünmeye başladılar. Bir Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk, ''AK Parti'nin kapanmasını önlemek lazım."diyor. Ardından Barosso, "Türkiye'nin bir gün AB'nin tam üyesi olması için, Türkiye'de tam demokrasi ve demokratik laiklik olmalıdır. Laiklik zorla dayatılamaz." diyor. Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Pöttering, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile sohbet ederken , TV kameralarına verdiği demeçte “AK Parti, demokratik bir partidir. Onu kapatmak absürddür” diyor.

1 Mayıs ile ilgili AB'den her hangi bir demeç duyamıyoruz. Başka bir çok anti-demokratik uygulamaya örneğin yeni yargı reformundaki yargı üst kurullarına meclisin üye seçmesine karşı çıkan bir demeç yok.

Bütün bunlar bana şu olasılıkları düşündürüyor ve aralarında karar veremiyorum:

- AB yetkilileri son derece saf ve temiz kalpliler AKP gerçeklerini göremiyorlar.
- AB yetkilileri aslında birer gizli şeriat yanlısı , kendi ülkelerinde de Klise yeniden iktidara gelsin istiyorlar.
- AB yetkililerinin maaşı yetmiyor ve Özal'ın benim memurum işini bilir sloganını benimsemiş durumdalar.
- AB yetkilileri gerçeği görüyor ben ve binlerce laiklik olmadan demokrasi olamayacağına inanan kişilerin gözleri kör.
- AB yetkilileri Türkiye'yi nasıl almayalım diye düşündüler ve ancak bir din devleti kurulur veya darbe yapılırsa buna engel olabiliriz dediler. Bunun için bilinçli olarak rol yapıyorlar.

Sizce hangi seçenek doğru. Bana yol gösterin lütfen.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Çalışma Ve Yaş

Bugün sahil kıyısında yürüyüş yaparken çalıştığım şirketden daha önce ayrılmış yöneticilerden biriyle karşılaştım. Şu anda çalışmadığını, yaptığı görüşmelerde istediği kalitede ve ücretle iş bulamadığını söyledi bana. Yaşımı sordu. 47 olduğunu söyleyince yakında şirketimin benimle de yolunu ayırabileceğini söyledi. Gerçekten de bu hafta nerdeyse yaşıtım üst yöneticilerden birinin süpriz bir şekilde işine son verildi. Konu ile ilgili duyuru sabah altı gibi yollandı çalışanlara.

Sosyal güvenlik yasasında emeklilik yaşını 65'e -ileride de olsa- çıkaracak değişiklikler yapıp Avrupa ile uyum sağlarken neden şunlarda uyum sağlamadığımızı düşündüm.

- İşe alma ilanlarında yaş sınırı konmasının öncelikle devletden başlayarak kaldırılması,
- Yaş ve cinsiyetin eleman seçiminde kriter olduğu kanıtlanan durumlarda yargı yolu ile ayrımcılıkla mücadele edilebilmesi,
- İnsanların sadece aktif ve dinamik olmasına değil tecrübe ve yeteneklerine önem verilmesi.

Olaylara sadece şirketler ve hükümetler açısından bakmak, halk ve çalışanlar açısından bakmamak diye açıklanabilir sanırım durum.

1 Mayıs 2008 Perşembe

POLİS DEVLETİ

Demokrasi, özgürlük ve hukuk devletinden bahsedenler iki yıldır 1 Mayıslarda İstanbul'da yaşananları görmüyorlarsa bir daha da gerçekleri göremezler. İki yıldır İstanbul , 1 Mayıs'da polis devletinin başkenti görünümü veriyor. Hükümetin bahsettiği provokasyonun ne olduğu polislere verilen emirler ve savaş da bile kullanımı yasak nitelikdeki biber bombaları ile anlaşıldı.

Ankara'da yasal mitinge de biber bombası atarak ne kadar demokrat olunduğu gösterildi. Daha Taksim'e gitmeden, DİSK binası içindeki işçilere bomba atan anlayış hep eleştirdikleri "Demir Perde"yi İstanbul'a örmüştür.

Taksim'de toplanmak kanunsuzsa neden yılbaşı kutlamalarına ve maganda bayramlarına izin verilmektedir?

İstendiğinde binlerce kişiye İstanbul'u kafes haline getiren yetkililer göz göre gelen Hrant Dink cinayetine neden engel olmadılar?

Bu ancak tüm yetkililerin istifası veya görevden alınması ile temizlenebilecek bir vakadır.