28 Aralık 2008 Pazar

Filistin Sorunu Üzerine

İşim gereği İsrail'e ve Filistin'e bir kaç kez gittim. Filistin'i bir çoğumuz bağımsız bir ülke sanırız ama aslında İsrail'in her tür giriş-çıkışını denetlediği, tamamen keyfi uygulamalar yaptığı bir sömürge devlet durumundadır. Gazze deniz sınırı olmakla birlikte İsrail izin vermeden oraya hiç bir gemi yanaşıp da sevkiyat yapamaz. Ürdün sınırı da İsrail kontrolu altındadır. İşte bu konum giderilmeden Filistin halkının çektiği acıların son bulması mümkün değildir.
Türkiye yanına AB'yi de alıp bu ablukanın kaldırılmasına fiilen öncülük yapabilir. Gazze limanının çalışmasını sağlayabilir. Bu Somali, Afganistan, Lübnan vb. yurtdışı silahlı görevlerimizden çok daha anlamlı, önemli ve değerli olacaktır. Ürdün ve Mısır sınırları İsrail denetiminden çıkarmak üzere tavır koyabilir. Amerika desteği ile İsrail'in yaptığı devlet terörü mutlaka engellenmelidir. İsrail'deki belirsiz hedeflere atılan roketlerin İsrail halkı üzerindeki olumsuz etkileri de göz ardı edilemez. Her tür teröre karşı tavır almadan hiç bir sorun çözülemez.

Saldırılarda ölen, yaralanan herkesin acılarını paylaşıyor, 2009'un terörsüz bir yıl olmasını diliyorum.

24 Aralık 2008 Çarşamba

Seçimler Üzerinde Gölge

Son gelişmeler, üst yargının açıklamaları şimdiden seçimlere gölge düşürdü. Belediye konumu iptal edilen 8o0 küsur belediye için yapılacak itiraz süresi Anayasa Mahkemesine göre 26 Mayıs'da bitti. Danıştay ise gerekçeli karar tarihini esas alarak süreyi Şubat ayı olarak hesaplıyor. Anayasa gereği bütün kararlarını gerekçeli olarak yayınlaması gereken ama hemen hiç bir zaman bunu yapmayıp sürekli Anayasa'yı ihlal eden Anayasa Mahkemesi "bizim kararımızı değiştiremez hiç kimse diyerek" Danıştay ve YSK'yı eleştirmekte.
Gelelim kaosa. Diyelim bir devlet memuru yasayla kaldırılan belde belediyesi için başkan adayı olmayı düşünüyor fakat o belde Mahkemeyi Ocak ayında açacak. Kişi bu nedenle süresi içinde yani Aralık sonuna kadar istifa edemedi. O kişinin seçilme hakkı kısıtlandı. Her belde için otomatik dava açılmayacağına göre mevcut başkan diyelim siyasetten sıkılmış ve dava açtırmıyor. Bu durumda aslında tanıma göre iptal edilmemesi gereken belde belediyesi seçimi yapılamıyor. Bu ise tüm belde seçmenlerinin seçme ve seçilme hakkının yok edilmesi anlamında. Bir başka kaotik durum ise siz aday oldunuz o beldede, seçim yapıldı seçildiniz ve mahkeme kararı Nisan ayında verdi. Belde belediyesi iptal edildi. Bu sonuçlar hem seçilmiş başkanın yasal hakkının gaspı hem de iptal sonucu eğer beldenin bağlanacağı Büyükşehir seçim sonucunu etkileyebilecekse o seçime de şaibe anlamına gelmektedir.
Seçmen kütüklerinin iptali yönündeki davalar ve sonuçları ise buna tuz biber ekecek.
Bu durumda bütün bu süreçler tamamlanmadan yapılacak her seçim şöyle ya da böyle şaibeli bir seçim olacaktır bence.

20 Aralık 2008 Cumartesi

Kefen Biçmek

Başbakan ekonomi hakkında olumsuz yorum yapanları ölmeden kefen biçmekle suçladı. Amacım hastanın ölmemesi olduğundan bazı önerileri sıralamak isterim.

İşsizlik Fonu kullanımı koşulları kolaylaştırılmalı ve işsizlik maaş süresi uzatılmalıdır. En az 100 gün sigortalı olarak çalışan herkes emeklilik hakkı kazanana kadar her durumda işsizlik maaşı alabilmeli. Örneğin sigortalı çalışılan her 20gün için 1 YTL ve minimum 50 YTL. işssizlik maaşı ödenebilir. Bu işsizlerin kayıt altına alınması ve tam sayısının çıkarılması için de gereklidir.

İşverenlerin hem mevcut çalışanların işini koruması hem de yeni işçi almasını teşvik edecek bir yapıda teşvik edilmesi sağlanmalı. Bu orana bağlı olarak devlet işveren SSK primlerinin bir kısmını üstlenebilir.
Vergi iadesi sadece çalışanlar için değil herkes için getirilmeli ve aylık olarak ödenmeli. Bu aynı zamanda kayıt dışı ekonomi ile mücadeleyi de kolaylaştıracaktır.
KDV oranı tüm ürünler için %8'e indirilmeli. Bu yolla hem ekonomik canlanma hem de KDV oranı sahtekarlığı ile yapılan vergi kaçaklarının azalması sağlanabilir.
ÖTV ve Özel İletişim Vergisi maktu hale getirilmeli. Benzinin ÖTV'si 1 YTL'ye inmeli, Telefon görüşmelerinin ÖİV'si dakika başı 0.1 YKr olarak indirilmeli. Elektrik üzerindeki TRT payı kaldırılmalı.
Banka kredilerinden alınan KKDF kaldırılmalı. Kredi kartı taksitlemede uygulanacak faiz aylık tüketici kredi faizinin 2 katını aşmamalı. Kredi kartı ve hesap işletim ücreti kalıdırılmalı.
TCMB faizleri çok daha radikal olarak indirmeli.
Dalgalı kur bırakılarak, acı bir reçete olsa da paramız devalüe edilmeli.
Yurtdışına olan kamu borçlarının yüksek faizli olanların ya faizi indirilmeli yada yüksek faizin ödenmeyeceği net bir şekilde beyan edilmelidir.
Bu konudaki kaynak kamu tasarrufu, ekonomik hareketlilik ve azalan kayıtdışı ekonomi ile finanse edilebilir. Aksi halde kapanan fabrikalar, işsiz insanlar, çalışmayan arabalar ile maliyet çok daha ağır olacaktır.

13 Aralık 2008 Cumartesi

VATANDAŞLIK NUMARASI

Uzun süredir kullandığımız vatandaşlık numarasının yeterince iyi değerlendirilemediği ve anlaşılamadığı kanısındayım. Mesela son zamanlarda 6 milyon seçmen arttı, mükerrer oy kullanılacak diye bir kuşku var. En basit bir programla bile aynı vatandaşlık numaralı tek şahsın birden fazla sandıkda oy kullanma listesinde olması engellenebilir. Bu böyle değilse ve tek bir örnekle bile aksi kanıtlanırsa bu yazılım hatası değil kötü niyetli ve seçimlere hile katan işlem olarak adlandırılır. Eğer partiler biliyorsa bu tür örnekleri ortaya çıkarmalı, yoksa yaşı tutan herkesin seçmen listelerine otomatik yazılmasını demokrasi açısından olumlu karşılamalıdır.
Bu listelerde ölenler, askerler, mahkumlar da olduğu söz ediliyor. Eğer kamu bilgi işlem altyapısı bir birine senkron çalışsa ölen bir kişi otomatik olarak seçmen kütüğünden düşürülür, askerlik veya mahkumiyet boyunca geçici olarak listelerden çıkarılırdı.
Yine bayramda 40.000 ölünün yakınlarının SSK'dan maaş çekmeye devam ettiklerinin tespit edildiği haberleri vardı. Bunların hepsi yasadışı olarak gömülmediyse ölenlerin emeklilik maaşları otomatik kesilebilir ve hatta dullara maaşları otomatik olarak bağlanabilir.
Tabi bunlar entegre bir kamu bilişim altyapısı ile olur. Bilişim bakanlığı kurulması bu yönde ilk adım olabilir.

6 Aralık 2008 Cumartesi

IMF Taleplerine Hayır!

Daha önceki IMF programı enflasyonu düşürmek ve kamu maliyesini kontrol etmek dışında hemen hiç bir olumlu sonuç vermemişti.Şimdiki IMF koşulları ise Türkiye'nin ölüm fermanının ilanı anlamına gelecektir. Taleplere ve olası sonuçlarına bakarsak:
Bütçe harcamaları kısılsın. Bütün dünya hatta en liberal Amerika bile Keynezyen politikalar denen kamu harcamalarını artırıp piyasayı canlandırmaya çalışırken bu kısılma "ümük" sıkma anlamına gelecektir. Tabi ki kamunun anlamsız har vurup, harman savurması değil üretimi teşvik edecek altyapı yatırımlarına yönelmesi gerekmektedir.

KDV'nin her üründe %18'e çıkarılması. Tek KDV oranı bence doğru olmakla birlikte bu oranın %10'a inmesi ve vergi iadesinin aylık hale getirilerek, fiş toplamanın teşviği gereklidir. Bu istenen dar gelirli ve işsizin açlığının artması anlamına gelmektedir.
Kamu personeli reformu ve maaş artışı yapılmasın. Zaten reformun reform olduğu yok. Yapılan yetersiz olacakdı. Her ülkede kamu çalışanlarına harcamalar artırılırken bunun yapılması piyasayı daha da daraltacaktır.
Belediyelere 2.3 Milyar YTL az para aktarılsın. Daha az para aktarılması değil aktarılan paranın doğru harcanmasının denetlenmesi ve kalıcı altyapılara harcamalara ağırlık verilmesi lazım.
Sosyal güvenlik açığını daraltın. Daha önce IMF politikaları ile kapattığımız SSK ilaç fabrikası, özel hastaneler ve ölçüm merkezlerinin teşvik edilmesi sonucu oluşan açığı şimdi de katkı payı artırılarak bizden toplamalarına isyan etmemek elde değil. Yeşil kart sistemi güya gelmiş olan herkese sağlık sigortası ile zaten kalkmış olmalıydı!
IMF'ye efelenmek gerekiyorsa şimdi efelenmek zamanıdır hatırlatırız.

30 Kasım 2008 Pazar

Gündemden

Gündemden kısa yorumlu notlarım.
"Krizden fırsat çıkarmak yasak; kerizden fırsat çıkarmak serbest."
"Önlemleri paketlememiz şart mıydı?" Bir "ülke pazarlama" uzmanı olarak ambalajın önemini bilmeniz gerekirdi.
"Çarşafa rozet takıldı." Sen de mi Brütüs?
"Sevindirici olan 3 Türk kurtuldu." Ölen onlarca Hintli, Amerikalı, İngilizler bizi üzmez. Peki neden bizim sorunlarımızın onları da ırgalamasını isteriz ki? Bencil milletin bu kadarına pes doğrusu.
Adı:Tuncay. Soyadı:Herşey olabilir. Mesleği:Çorba,Sinagog,Örgüt,Ülke;Ne olsa karıştırılır abi.

28 Kasım 2008 Cuma

3. Nesil İhalesi

Sonunda yıllarca gecikmeyle 3. Nesil ihalesi sonuçlandı. AVEA ve Vodafone'un çok ısrar ettikleri Numara Taşınabilmesi durumu pek değiştirmedi ve bir yıl boşa geçirildi.
Bazıları Turkcell'in gereksiz fazla ödediğini, bazıları ise 40 MHz bir bant genişliği ile daha kaliteli hizmet verileceğini söylüyor. Bilen, bilmeyen yorum yapıyor. Ben de okuyucularıma durumu açıklamak istedim.
AVEA ve Vodafone'un minimum fiyatlarla aldıkları B ve C tipi lisanslar bugün ve bir kaç yıl birbirinden hiç bir farklılık getirmeyecektir. Ancak 4. Nesil ile B tipi lisansın ilave 5 MHz bandı yararlanılabilir hale gelebilecektir. 30 MHz band genişliği abone sayıları düşünüldüğünde Turkcell'in aldığı 40 MHz band kadar, hatta daha iyi bir servis kalitesi sağlayabilir bu iki operatöre.
Turkcell ise hem 3. Nesilde de iddialı olduğunu hem de birinciliği kimseye kaptırmayacağını gösterdi ki bunun pazar değeri 100 M Euroyu geçer.3. Nesil asıl olarak bizleri sabit ADSL mahkumiyeti ve kötü servis kalitesinden kurtaracak Mobil Genişbantı getirecek.

25 Kasım 2008 Salı

OKUDUĞUM SON 3 KİTAP

1) Dido Sotiriyu/Benden Selam Söyle Anadolu'ya/CAN
Kurtuluş savaşı , 1. dünya savaşı sırasında Ege'de bir Rum köyü ve köylüsü kahramanımız. Bir çok kez savaştan kaçıyor. Yunan kuvvetleri cephesinde savaşa katılıyor. Savaşın vahşeti güzel bir şekilde vurgulanıyor. Resmi tarih dışı bir bakış açısı. Belki de kitapdaki anıları anlamak da zor. Yine de olaylara geniş açıdan bakmanıza yardımcı olabilir bu roman.
"Eğer askersen ve sorarsan kendi kendine: Ben ne için ölüyorum, diye ... ayvayı yersin!""Burada gizli yolcu değilsiniz ki, diye karşılık verdi. Ödediniz biletinizi.Hem de çok pahalıya."
2) Murathan Mungan/Kadından Kentler/metis
Sonunda hepsi bir birine bağlanan 15 öykü. Sevdiğim ve kadınların ruhunu çok iyi anladığını düşündüğüm yazar Murathan Mungan'dan. Kadınların konumu ciddi şekilde sorgulanıyor bu kitapda.
"Hafta sonunu doldurmak için düşündüğü her şey birdenbire pek boş, anlamsız ve beyhude göründü gözüne. Olmamıştı. Bir şeyler olmamıştı işte. Bir meslek sahibi olmaya, ekonomik özgürlüğünü kazanmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya, sürekli işinde yükselmeye çalışırken bir şeyleri kaçırmıştı elinden. Neyin olmadığını bilmiyordu ama, olmamıştı işte!"
"Kardeşini artık tanımadığını düşünüyor. Belki de hiç tanımadı. İnsanın yalnızca kardeşi olduğu için birini tanımış sayılmayacağını, bazı huylarını bildiğimiz insanları bütünüyle tanıdığımızı saydığımızı, ama günün birinde hiç beklenmeyen şeyleri yapanların da o bizim kendilerini tanıdığımız insanlar arasından çıktığını düşünüyor."
"Nasılsın" diye soranlara "Diyarbakır yorgunuyum." diyordu."
3) KHALED HOSSEINI/Uçurtma Avcısı/Everest
Afganistanlı iki çocuk, arkadaşlıkları, baba-oğul ilşkisi, bitmeyen kefaret, işgal, Taliban. Roman son derece sürükleyici. Bazan insanın basireti bağlanır ve başına büyük belalar açar. Bu romanda bunlara tanık olacaksınız.
"Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun."
"Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler."

22 Kasım 2008 Cumartesi

Belediye Çalışmaları

Belediye seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde bazı belediye çalışmalarına değinmek istedim. Maslak'da yaklaşık bir yıl önce Sn. Erdoğan tarafından açılan üstünde 6 ay süren çalışmalara rağmen 60 günde açıldı yazısı olan bir kavşak var. Bu kavşağın kaldırımları bu hafta dozerlerle parçalanıp yerine yeni kaldırımlar yapılmaya başlandı. Yine Maslak'da gayet güzel kaldırım taşları ile yapılmış kaldırımı beton ile kaplama gibi bir çalışma yapılıyor.
Yıllar önce Ankara'da uygulanan ayrılmış, otobüs özel yolunu yıllar sonra büyük yenilik diye Metrobüs adıyla karşımıza çıkardılar. Doğalgaz sonrası temizlenen Ankara havası dağıtılan kömür yardımları ve doğalgaz zamları sonrası yine kirlenmeye başladı.
Her gün binlerce yolcunun üzerinden geçtiği Karaköy İskelesi bakımsızlık sonrası bir fırtınaya dayanamadı ve battı. Bu da belediyelerin paraları nereye harcadığı konusunu bir kez daha düşündürdü bana. Bir de süresi geçmiş kamu alacaklarında başta Ankara belediyesi olmak üzere bir çok belediyenin başta geldiğine göre bu yardımları aslında ben , sen hepimiz yapıyoruz ; oyları AKP alıyor!

16 Kasım 2008 Pazar

Yeni Ceza ve İnfaz Yasası Önerisi

Son zamanlarda bazı hukuki ve cezai uygulamalar kamu vicdanını derinden rahatsız ediyor. Bu benim için ise neredeyse yıllardır kanayan bir yara.
Adam alkollü araba kullanıyor, sürat yarışı yapıyor, kaldırımdaki genç kıza çarpıyor ve öldürüyor. Bir kaç gün gözaltı sonrası tutuksuz yargılama. Nasıl oluyorsa ceza indirimleri ile 18 ay hapis. İlk suç olmasından para cezasına döndürülüp "katil" dışarıda.
Adam'ın yazıları muhalif ve beğenilmiyor. 301,159 bir çok madde devreye giriyor. Yıllarca tutuklu yargılanıyor. Cezası 10 yılı aşıyor. İnfaz yasasından yararlanamıyor. Halen içeride.
Adam belediye başkan yardımcısı. İnsanları toplu yakmaktan yargılanıyor. Savunma avukatları adalet bakanı oluyor ileride. Hiç bir zaman yakalanmadan yıllarca serbest kaçak oluyor. Zaman aşımını bekliyor.
Adam'ın oğlu polisin dur ihtarına uymadı diye öldürülüyor. Polislerin silahı yanlış ateş alıyor, delil gömlekler kayboluyor. Yetkililer yargılama izni vermiyor. Görevini sürüdüren, maaşını alan polisler yakalanıp , mahkemeye getirilemiyor. Duruma isyan eden baba hakkında dava açılıyor.
Yaşını küçültmüş, 14 yaşındaki çoçuk haydut 140. kez kapkaç veya yankesicilikten yakalanıyor. Yaşı küçük olduğundan savcı tarafından yeni suçları işleyip dünya suç rekorlarını kırması için serbest bırakılıyor.
Daha fazla örnek vermeyeyim. Sizin de içiniz kaldırmaz bu örnekleri. Bu durumda sorunu kökten çözecek bir ceza yasası ve infaz yasası önerim var. Bari yapılanın adı konmuş olur.

Madde 1) Her tür muhalif fikir, parti, düşünce, yazı, açıklama,miting ve benzeri kalkışım yasaktır. Bu suçu işleyenlerin göz altı süresi 72 gündür. Bu süre sonunda suça kanaat gelirse kişinin kaçıp, kaçmama durumuna bakılmaksızın tutuklu olarak yargılanır. Suç mahkemede kesinleşirse ceza ömür boyu hapisdir. Ceza infazı ertelenemez.
Madde 2) Her tür rüşvet, hırsızlık, yankesicilik, dolandırıcılık, ırza geçme, taciz, tecavüz ve madde 1 de sayılmayan tüm suçlar için göz altı süresi 12 saatdir. Bu süre sonunda yargılama tutuksuz olarak yapılır. Suç mahkemede kesinleşirse ceza hakim takdirinde 1 ile 10 asgari ücret arası para cezasıdır. Parasal durumu uygun olmayanlar cezayı taksitle de ödeyebilir.

7 Kasım 2008 Cuma

ALEVİLERİN TALEPLERİNE TAM DESTEK

Yıllardır seçim dönemi dışında hiç bir sorunları ile ilgilenilmeyen Alevilerin taleplerine tam destek veriyorum. Eşim dolayısı ile Alevi'leri ve Alevi kültürünü tanıyorum. Bence en temel olarak "Eline,beline,diline sahip olma" özeti olabilir felsefelerinin.
Eğer eline sahip olsaydılar Deniz Feneri yolsuzluğu olurmuydu?
Eğer beline sahip olsaydılar 14 yaşındaki kız taciz edilirmiydi?
Eğer diline sahip olsaydılar "Ananı da al git" derlermiydi?
Zorunlu din derslerinin kaldırılması, Cem evlerinin de ibadethane sayılması, Alevi köylerine camii yapılarak asimilasyona zorlanmamaları, Diyanetin mevcut yapısının değiştirilmesi taleplerine tam destek veriyoruz. Pazar günü Ankara'daki mitinge katılabilenler desteğini bizzat ifade edebilecektir.

2 Kasım 2008 Pazar

"Mustafa" ve İletişim Kazası

"Mustafa" filmi ile ilgili haberleri geçen pazar gazetelerde okumuş ve filme gitmeye karar vermiştim. Ertesi gün tamamen başka nedenlerle Turkcell yetkilileri ile görüşme fırsatım oldu. Tabi konu filme geldi, hatta filmden sonra ancak asıl konumuza geçebildik. Bu görüşme sırasında Turkcell yetkililerinin filme sponsor olmamalarının yansıtılış şeklinden çok üzüldüklerini, asıl iktidar sahiplerinin filme destek olmalarını isteyeceğini, filmi seyreden kişilerin onların haklı olacağını anlayacağını ama filmi seyreden sayısı yanında çok daha büyük kalacak erişemedikleri milyonların yanlış izlenimlerinin süreceğini söylediler.
Bu sabah filmi izledim. Filmde benim önceden bilmediğim sadece Mustafa'nın doğmadan ölen kardeşi ile ilgili anı idi. Film bence başarılı olmakla birlikte Atatürk'ü bir insan olarak ele aldığı söylenen film Atatürk-Latife-Fikriye üçlüsü, ilişkileri, o sırada Atatürk'ün duygularını yeterli derinlikte incelemiyor. Atatürk'ün bir dönem gerçekten Ekim devriminden etkilenip etkilenmediğini, bunun sadece yardım almak için yapılan bir göstermelik tavır olup olmadığını aydınlatamıyor. Din konusunda bazı konulara gereksizliği açıkça gözlenen şekilde abartılı değiniyor. Çok tartışmalı ve benim hiç inanmadığım "Vahdettin Mustafa Kemal'i Samsun'a memleketi kurtarmaya gönderdi" söylemi kesin gibi gösteriliyor.
Yine de sonunda sponsor olmaktan çekilmeyi gerektirecek bir durum göremedim. Bu olayda gösterdi ki en büyük iletişim şirketlerinin tepe yöneticileri bile iletişim kazalarına neden olabiliyor ve şirket imajını zedeleyebiliyor.

1 Kasım 2008 Cumartesi

KRİZ ve ZAM

Ekonomik kriz reel sektörü etkilemeye başladı bile. Ekim sonu itibariyle yüzlerce kişi işini kaybetti. Kasımda da durum sürecek gözükmekte. Bunlara karşın TCMB yıl sonu enflasyon hedefi olarak %11 bekliyor.

Ankara'lılardan topladığı paraları BOTAŞ'a ödemeyerek , Cumhuriyet tarihinin en büyük gasbını yapan Melih Gökçek yine aday. Buna karşın zor durumdaki BOTAŞ doğalgaza dün gece yarısı %22 zam yaptı. Hem de konutlar ve sanayiye. Tüm dünya krizden kuruluşlar etkilenmesin diye milyarlarca dolar ayırırken, biz %11 yıl sonu hedefli enflasyon dururken ayda %22 zamlarla sanayiden milyonlarca dolar fazla tahsil etmeye çalışıyoruz. Sonrada bunu yerel seçimler öncesi sadaka paketleri olarak dağıtıp oy almamıza engel oluyor diye IMF'ye karşı çıkıyoruz.

Sadaka dağıtacağımıza insanların işini kaybetmeyeceği, yeni işlerin kurulacağı bir ortam yaratsaydık daha iyi olmaz mıydı?

28 Ekim 2008 Salı

YAŞAM TARZIMIZ

Annemin bir sözü vardır. "Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın". Bu sıralarda artık krizin geldiğini kabul etmeyen kalmadı. Bir çok uzman yaşam tarzımızı değiştireceğiz, 1929'da bu şekilde mi yaşanıyordu diyor. Benim değil 1929 , 1979 seviyelerindeki mütevazi yaşamımıza bile dönebileceğimizden şüphem var. Mesleğim nedeniyle en lüks ortamlarda bile bulundum ama bunlara hiç bir zaman özenip, yaşam stili olarak bunu benimsemedim. Bir çok durumda Hilton'daki lüks bir yemeğe evdeki çorbamı tercih ettim.
Ama bir çok yakınım dahil insanların gördüğünden geriye gidebileceğini, bunun sancısız olacağını sanmıyorum. Ne yani artık çocuklarımızı McDonalds'a götürüp, gazete almaya bile arabayla gidemeyecekmiyiz? Ne yani kredi kartlarımızı evde mi bırakacağız, hatta yıllık ödemelerini ödeyemeyip tümden mi kaybedeceğiz? Ne yani artık dolmuşa, otobüse mi bineceğiz? Ne yani bütün giydiklerimiz marka olmayacak mı? Ne yani dakikalarca süren telefon görüşmelerimizden vazgeçip , ADSL'i de kapatacakmıyız?

Sahte başarıları ekonomide mucize diye gösterenler balonları patlayınca bu patlamadan pek kolay kurtulamayacak. Üretmeden tüketmenin sonu bir gün gelecek.

20 Ekim 2008 Pazartesi

AHVAL

Taşları bağlamışlar
İtleri salmışlar
Büyük dava demişler
Bir salon bulamamışlar.
Her gün bir genç ölürken gözüm
Kedi bile vermeyenle
Terör bile demeyenle
Görüşmek miydi çözüm.
Ne BBG gibi seyrettik
Ne büyük dostumuzdan geldi sinyal
Hani dümdüz olmuştu oralar
Acaba ben mi gördüm hayal.
Nerde sıfır tolerans
Ölümdür cezası bizde
Dergi bile satmanın
Özür yetmez yeridir istifanın.

18 Ekim 2008 Cumartesi

BM

Türkiye BM Güvenlik Konseyi üyeliğine seçildi. İstendiğinde dış işlerinde başarılarımızın olabileceğine dair iyi bir kanıt. Bu vesile ile BM üzerine bazı görüşlerimi dile getirmek istedim.
Öncelikle Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi bence yanlış bir uygulama. Güvenlik konseyi 5 en büyük ekonomi, bu beş ülke dışında kalan nüfusu en kalabalık 5 ülke ve seçimle gelen 5 üyeden oluşmalı bence. Nitelikli çoğunluk ile kararlar almalı ve hiç bir üyenin veto hakkı bulunmamalı. Amerikanın etkisini azaltacak bu uygulamaları hayata geçirmek için Çin öncülük ederse gerek dolar stoğu, gerekse ABD firmalarındaki payları ile etkin olabilir bence.
Ayrıca BM'in daimi ve etkili bir silahlı gücü olmalı ve sorunlara çok daha etkin müdahele edebilmelidir. Dünya ülkelerinin gelişmesindeki adaletsizlikleri dengeleyecek roller üstlenmelidir. Amerika'nın kriz için ayırdığı bütçenin %10'u ile Afrika'nın bir çok sorununu gidermek mümkündür.
Bunlar biraz ütopik gelebilir sizlere. Buna karşın eğer kapitalist ekonomi varlığına devam etmek istiyorsa yeni tüketiciler yaratmak zorunda. Günde 1 doların altında geliri olan milyonlarca insan ile bunu sağlayamaz. Sorunlara daha değişik ve radikal bakmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

14 Ekim 2008 Salı

200. BLOG YAZISI

Blog yazarlığına başlayalı iki yılı aşkın bir süre geçti. BLOGCU da başladığım bu yazıları bir süredir BLOGSPOT da da tekrarlıyorum. Bu süre içinde yazdığım 200. yazıyı blogumla ilgili konulara ayırmak istiyorum.

Bana bu yazıları yazmakta destek olan , yorumlarını esirgemeyen tüm blog arkadaşlarıma, tüm okuyuculara en içten şekilde teşekkür ediyorum.

İki yüz yazım şu konulara ayrıldı.

İŞ YAŞAMI ve ŞİRKETLER üzerine 25 yazı ile deneyimleri paylaştım.
YAŞAM konusunda 22 yazı ile günlük yaşantımızda yaşanan olaylara dikkat çekmeye çalıştım.
LAİKLİK,CUMHURİYET ve DEMOKRASİ üzerine 22 yazı yazdım.
SEÇİM BARAJI ve SEÇİMLER üzerine 18 yazı ile konuyla ilgili görüşlerimi paylaşmaya çalıştım.
PARTİLER üzerine 17 yazı yazdım.
DIŞ POLİTİKA üzerine 14 yazı yazdım.
SİYASİ CİNAYETLER , TERÖR ve LİNÇLER üzerine 14 yazı yazarak konuyu işledim.
12 KİTAP yazısı ile okuduğum 41 kitabı tanıtmaya çalıştım.
ÇEVRE üzerine 11 yazı yazdım.9 DENEME yazısı yazdım. En çok okumanızı salık verdiğim kategorim DENEME'dir.MEDYA üstüne 8 yazı ile medyayı ele aldım.
7 yazı ile ANI larımı paylaştım.
EĞİTİM üzerine 4, HUKUK üzerine 6 yazı yazdım.EKONOMİK KRİZ üzerine ise 4 yazı yazdım.
4 yazıda pek anlamasamda bazı SPOR konularına değindim.
3 yazıyı blog konularına ayırdım.

Sizlerin desteği , yorumları ve eleştirileri ile bloğumu geliştirmeye devam edeceğim. Blogcu sayfamın adresi : http://uygarradikal.blogcu.com/
Teşekkürler.

KARA PARA AKLAMA

Krizden kimin karlı çıkacağı şimdiden belli oldu. Yurtdışından getirilen paraların, bavulla da gelse , bir bankaya yatırıldığında %1 veya 2'sini ödeyerek parayı yasal hale getirmek, başka deyişle aklamak mümkün olacakmış. Bu son derece yanlış ve vergi ödeyen, gelirini beyan edenleri enayi pozisyonuna düşüren bir yasa olacaktır. Sadece yurtdışına şöyle bir çıkıp, dönüp zaten yurt içindeki milyarlarca dolar kara para aklanabilir bu yolla. Bu kanun ya çıkmamalı yada en azından paranın yurtdışından çekildiği banka dekontu veya giriş sırasında anında gümrükte beyan edilmesi kuralı getirilmelidir. Aksi tam bir felaket olur.
Bu arada kendi bankasının parasını dolandırıp yurt dışına kaçıran pek bildik ünlülerimizde bu yasadan yararlanmakta gecikmez her halde.

Kriz,Keriz,Biz,Siz,Hepimiz!

11 Ekim 2008 Cumartesi

EKONOMİK KRİZ ve PARA

Ekonomik kriz bizi etkilemez söylemleri giderek zayıflıyor. Pek fazla etkilemez diyen de kalmadı sayılır. Daha önce borsa çıktığında bunu kendisinin ekonomik başarısı sayanlar niye şimdi borsa düşünce bu ekonomik başarısızlığımız demiyorlar?
Kriz finans sisteminden ve globalleşmeden çıktı. Bunu çok iyi anlatan , aslında günümüzde paranın bir tür hokkabazlık ürünü haline geldiğini vurgulayan İngilizce bir Google videosu var. Fırsatınız olursa bunu izlemenizi salık veririm.

http://video.google.com/videoplay?docid=-9050474362583451279

Eskiden karşılığı altın olan kağıt paranın hikayesi ve günümüzdeki paranın sadece borcun bir karşılığı olması güzel anlatılıyor. Açık bütçe veren kamu ekonomisinin ve kamunun özel banka ve kişilerden borç alarak açıkları kapatmasının anlamsızlığı ve sürekli balonun şişmesinin mümkün olmadığı anlatılıyor.
Evet hiç bir ekonomi sürekli büyüyemez. Bir kaç kişi borcunu ödemezse sorun olmayabilir. Ama milyonları bulan kredi kartı ve tüketici kredisi borçlusunun işini kaybetmek, satışları düşmek, alacağını alamamak gibi nedenlerle borçlarını ödeyemez haline gelirse ekonomik çöküş kaçınılmaz. Üstelik 2001'e göre bireyler çok fazla daha borçlu. Ne yazık ki üretime ve üretenlere değer vermek yerine tüketimi şişirdik de şişirdik. Balon patlamaya çok yakın.

5 Ekim 2008 Pazar

AKTÜTÜN

Aktütün karakoluna güpegündüz yeni bir saldırı ve onbeş genç askerimiz daha şehit.

Bu olay üzerine şu ana kadar olan tartışmaları izlemeye çalıştım. Kimisi idamı geri getirelim diyor. Kimisi neden yazın kara harekatı yapılmadı diyor. Kimisi 1 Mart teskeresine bağlıyor olanları. Bir çok kişi hani oralar BBG eviydi diyor. Soruna kalıcı ve gerçekci çözüm öneren yok.

Onurlu dış politika olmadan, hem nalına hem mıhına politikalarla hiç bir yere varılamaz. Hiç bir ülke sınırlarından kendisine yönelecek teröre anlayış gösteremez. Ama aman Amerika darılmasın, Irak'la ticaretimiz bozulmasın, İsrail'i de küstürmeyelim, İran'ı da üzmeyelim dersek dış politikada, iç politikada ise hem şehit aileleri ve yakınlarını hem de Doğu, Güneydoğu oylarını kaybetmemeyi bir arada gözeterek hiç bir sonuç alınamaz.
Daha önce de önermiştik tekrar önerelim:
- Irak derhal en sert biçimde uyarılmalıdır,
- Irak'da ki tüm Türk vatandaşları ve şirketleri geri çağrılmalıdır,
- Irak'dan gelecek en ufak bir yeni saldırıda hem Habur sınır kapısı, hem hava sahası, hem de petrol boru hattı kapatılmalıdır,
- İncirlik üssünün Irak için kullanımı yasaklanmalıdır,
- Ancak bunlar sonuç vermezse ikinci aşamaya geçilebilir.

4 Ekim 2008 Cumartesi

Küresel Kriz ve Türkiye

Son günlerde Küresel Ekonomik Krizden en az etkilenen ülkenin Türkiye olacağına dair beyan, beyan üstüne geliyor yetkililerden. Dün de başbakan dahil herkes aynı mesajları verdi. Bu demeçler beni kesinlikle ikna etmiyor.
Nedenini izah edeyim. Düşünün bir liman. Bütün mendirekler yıkılmış. Açık denize olan bağlantılar sonuna kadar açılmış. Siz diyorsunuzki okyanusdaki fırtına bizi vurmaz. Bu mümkün mü? Borsamız %70 yabancıların elinde, bankalarımız -kimisi iflasdan kurtarılan- %46 oranında yabancı denetiminde, tahvillerimizin çoğu yabancı fonlarda, telekom dahil en stratejik sektörlerimiz büyük oranda yabancı sermaye denetiminde. Dış ticaret açığı milyarlarca dolar, ihracat büyük ölçüde ithal ikamesi ile yapılıyor.
Kriz bir hastalıksa bu hastalığa yakalanmaya bir nolu aday yazık ki Türkiye.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Nükleer Santral İhalesi ve Rekabet

Hatırlanacağı gibi bir yıl önce Avrupa'da çok geri kalmamıza , ihalenin hazırlık süresi sorunu olmamasına karşın 3. Nesil ihalesine tek bir teklif gelince rekabet oluşmadı diye ihale iptal edildi ve Türkiye 2 yıl kaybetti.
Şimdi Nükleer Santral ihalesinde bir çok firma erteleme istediği halde erteleme verilmedi ve ihaleye tek teklif geldi. Bu durumda bu ihale de iptal edilmeli rekabet oluşmadığından. Bakalım sonuç ne olacak?
Yenilenebilir bir çok enerji kaynağımız değerlenmemişken, enerji iletiminde güç kaybını azaltacak önlemler alınmamışken, nükleer santraller her tür yönetimsel boşluk sonucu çevre felaketi tehlikesine açıkken nükleer santrallara hayır diyorum.

24 Eylül 2008 Çarşamba

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Latife Tekin/Muinar/EverestLatife Tekin deneysel bir roman denebilecek bu romanında bugünlere bir çok gönderme yapıyor. İnsanın içine giren bir tür "cin" içine girdiği kadını çeşitli deneylere taşıyor. Okunması biraz zor olduğunu söylemek zorundayım.
"Aşkı batsın bu kadınların, bir tanesinin de dünya üzüntüsünden kafayı bozduğunu görsem, ha ne olur...."
" ... niye öyle Zabire Kebir suratlı hepsi, hükümetçe çöl tüccarlarının reenkarnasyonu bunlar, dirildiler kulak kulağa fısır fısır, incir değil, fındık değil, ne satıyorlar?"
2) Adam Fawer/Olasılıksız/APRIL Yayıncılık
Da Vinci Şifresini okuyanlar sürükleyici bir kitap kurgusunun nasıl en üst düzeyde olabileceğini çözmüştür. Adam Fawer da aynı yöntemi izliyor. 472 sayfa olan kitap bir kaç günde rahatça okunuyor. Olasılık teorisi ve kuantum fiziği üzerine bir çok bilgi de ediniyoruz kitabı okuyarak.
Son derece sürükleyici ve düşündürücü. Acaba Laplace'ın şeytanı gerçekten var mı? Acaba şizofrenler aslında geleceği mi görüyor?
"Çünkü, eğer olasılıklar kasadan yana olmasa, kasa para kaybederdi ve sonunda kasa kalmazdı."
"Özünde tüm maddeler iki şeydir. Farklı ortamlarda farklı özellikleri vardır, hepsi aynı anda ölçülünceye kadar."
"Kararlar doğru veya yanlış değildir. Kararlar karardır. Sen, sana göre en iyisini seç."

21 Eylül 2008 Pazar

Yeniden Kazanılabilir Çöp

Belediye sitemize geri dönüşebilir çöpler için çöp tenekesi koydu bir süre önce. Ben de bir aya yakındır geri dönüştürülebilir çöpleri ayırıp bu çöp tenekesine atıyorum. İlk başta hiç tahmin etmediğim kadar geri dönüşebilir çöp çıkıyor. Hatta neredeyse normal çöplerden fazla bile diyebilirim. Broşürler, demlik poşet kapları, makarna poşetleri, yoğurt kapları, teneke kutular, cam şişeler, plastik ufak parçalar ...

Eğer yakınınızda böyle bir çöp tenekesi varsa veya bu çöpünüzü en yakın markete -ki çoğu bu tür çöp tenekeleri koydu- götürebilirseniz çevreye sizde ufak bir katkıda bulunursunuz. Bu kaos ve karanlık günlerde belki de içinize iyi gelir bu duygu.

14 Eylül 2008 Pazar

Erdoğan Nasıl bir Medya İstiyor?

Başbakan Sn. Tayyip Erdoğan dün AKP Beyoğlu İlçe kongresinde konuştu. Bu konuşmada nasıl bir medya istediğine dair çok net sözler sarfetti. Bu sözler medyada yeterince tartışılmadığından buraya alıyorum.
"RTÜK'le çıkarlarınız çatışacak, RTÜK Başkanı'nı hedef alacaksınız, Belediye taleplerinizi karşılayamacak, belediye başkanına saldıracaksınız, SPK'da dosyanız var, kağıt kaçakçılığı iddiası ile ilgili savunmanızı istedi diye SPK Başkanı'na iftira atıp şantaj yapacaksınız. Hükümetle çıkar çatışmanız olacak aleyhimizde kampanya başlatacaksınız."
Bu sözleri yorumladığınızda istenenin şu olduğu kanısı sizde de uyanmıyor mu?
RTÜK'le çıkarınız varsa RTÜK hakkında hiç yazı yazmayacak, ya da RTÜK'ü övecek; Belediyeden talebi varsa belediye hakkında ya yazı yazmayacak ya da belediye uygulamaları övülerek manşet yapılacak; SPK'da işiniz varsa SPK uygulamaları övülecek; hükümetle işiniz varsa hükümetin tüm uygulamalarını övecek bir medya.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Siyaset,Medya,Finans,İletişim ve Sanayi İlişkileri Üzerine

Güncel tartışma ve medya-siyaset savaşları 25 yıldır savunduğum ve doğruluğundan bugün de bir şey kaybetmeyen önerimi yeniden gündeme getirme getirme fırsatı verdi.Bu öneri uygulanabilseydi, son 25 yılın bir çok kirli olayı, hatta krizlerinin bir kısmı oluşmayabilirdi.
Özetle önerim kişi, gurup, holding ve şirketlerin 4 ana sektörden sadece birinde çalışabilmesinin kurala bağlanması üzerine. Bunlar medya, finans, iletişim ve sanayi/turizm/ticaret sektörleri. Örneğin bir medya patronu olan Aydın Doğan ve Doğan Holdingin sanayi, turizm, petrol , bankacılık gibi işler yapamaması. Bir iletişim devi olan Çukurova gurubunun sanayi, bankacılık yapamaması.
Bu durumda girilmeyecek bazı kriz ve sorunlara örnekler:
- Pamukbank, Çukurova, YKB , TMSF krizleri,
- Telsim, Çukurova Elektrik, İmarbank krizleri,
- Doğan, Petrol Ofisi, Hilton krizleri ...
Bu yolla elindeki medya gücünü kullanarak siyasetden sanayi/turizm yatırımı için ayrıcalık talep etmek, bankadan toplanan parayı kendi sanayi kuruluşlarına aktararak kendi bankasının içini boşaltmak, rakiplerinin iletişimlerini dinlemek veya kimlerle görüştüklerini tesbit ederek medya gücü aracılığıyla rakiplerini tehdit etmek dönemi bitecek, temiz iş yaşamına en önemli geçiş sağlanacaktır. Tabii temiz bir iş yaşamını özleyen bir siyaset varsa!

9 Eylül 2008 Salı

İMAR RANTINA SON

Son günlerde özünde imar durumu değiştirmeye dayalı bir çok rant, rüşvet ve yolsuzluk iddiası gündeme geldi. Aslında konular belediyelerin muhalefet partisi temsilcilerinin de bulunduğu meclislerinde ele alınıp onaylanıyor. Ama sayfalarca bir rapor içindeki bir ada/parselin ne anlama geldiğini meclis üyelerinin pek de bilinçli olarak oyladıkları söylenemez. Görünüşte iktidar partisi içinde de bundan şikayetler var. Öyleyse bu konuda somut ve çok etkili olabilecek önerimi aşağıda yazıyorum.
"İmar durumu değişiklikliklerinden ortaya çıkan yapı izni miktarındaki artışın her bir metrekaresi büyük şehir belediye sınırlarında lüks inşaat, şehir merkezlerinde 1. sınıf inşaat ve diğer yerlerde 2. sınıf inşaat bayındırlık birim fiyatlarından hesaplanır. Bu miktarın tapu edinme tarihinden itibaren 5 yıla kadar %40'ı, 5 yıldan önce edinilmiş mülklerde %25'i mal sahibi tarafından maliyeye bir yıl içinde ödenir. Ödenmediği takdirde imar durumundaki lehde durum eski haline döner."
Niye %40 diyorsanız çıkan ilave inşaatı kimi yerde %60, kimi yerde %40 pay ile müteahhite verilebildiği için bunun mal sahibine zarar vermeyecek minimum oran olarak düşündüm. Bu sayede imar değişiklikleri için ona, buna rüşvet dağıtma herhalde kalkar.

6 Eylül 2008 Cumartesi

Yalnız Fener

Ta uzakları aydınlatırdı
Yalnız Deniz Feneri
En çok o üzüldü
Adının kullanılmasında cukkalamalarda.
Bir gece gemiciği geçiyordu veliahtın
Çakmak istemedi söndü Fener
Kayalardan topladılar artıklarını
Kirlenmiş ilişkileriyle payitahtın.

3 Eylül 2008 Çarşamba

Ermenistan Zİyareti

Öncelikle bütün komşularımız ile sınırlarımızı tanıma ve iç işlerimize karışmama kaydıyla iyi ilişkilerden yana olduğumu belirtmek isterim. Milli Maç vesilesi ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan'a gitme kararına gelince söylenmesi gereken bazı şeyler var.Eğer halklar bir birine olumlu baksın, havayı yumuşatalım deniyorsa illaki milli maç kuraları ile maç çıkmasını beklemeye yani işi kumara bırakmaya gerek yok. Sırbistan ile ilişki düzeltme için Sırbistan ile maç, Fransa için bir başka maç beklemek çok akılcıl olmasa gerek.
Eğer gerçekten sonuç alacak bir şey yapmak isteniyorsa sınır kapılarını açmak hem Türkiye'deki bölge halkına hem Ermenistan halkına yarar ki bir şey ifade eder. Bunu yapmak için de yıllarca beklemek gerekmezdi. Bir de muhalefetin haklı bir argümanı var. "Ne değişti de bu dış politika tavrı değişikliği yapıldı?" diyorlar; çektiğimiz milli maç kurasını unutuyorlar!

29 Ağustos 2008 Cuma

İçki Yasaklanıyor mu?

Son zamanlarda olan içki yasağı, içki dayağı üzerine bazı haberleri aşağıda toparlamaya çalıştım. Bütün bunların bir tesadüf, normal, her laik, demokratik hukuk ülkesinde olabilecek şeyler olup olmadığına kararı sizlere bırakıyorum. "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az."
Tarım Bakanı Mehdi Eker’in davetlisi olarak Ankara’ya gelen Suudi Arabistan Tarım Bakanı Fahad Balghunaim ve beraberindeki heyet dün öğle yemeği için Çiftlik Merkez Lokantasına gitti. Heyet bahçede ayrı bir bölüme otururken 300 civarındaki diğer müşteri grupları da bahçede yerlerini aldı. Ancak garsonlar içki siparişlerini ‘’Bugün yasak’’ diyerek geri çevirdi. Garsonlar ‘’Lokantamızda Suudi Arabistan’dan bir heyet var, onların özel ricası" dedi.
AKP’li Bursa Büyükşehir Belediyesi, Merinos Kültürparkı’ndaki lokantaları ihaleye bile çıkarmadan içki servisi yapmayan işletmelere verdi. Bursa Kebapçısı’nın sahiplerinden İbrahim Avşar, “İçki bize ters. Büyükşehir’de böyle istiyor” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB Başkanlığı döneminde başlattığı sosyal tesislerdeki içki yasağı İBB iştiraklerinden Beltur AŞ eliyle genişletiliyor. İBB’nin kiraya verdiği ve içkili restoran olarak kullanılan mekânların kira sözleşmeleri iptal ediliyor. Aralarında tarihi Moda İskelesi ve Üsküdar Salacak’taki Denizkızı Restoran’ın da bulunduğu mekânların işletmeleri Beltur AŞ’ye devredilirken, sosyal tesis haline getirilen mekânlarda alkollü içki servisi de yasaklanıyor.
Ankara Keçiören'de büfeci Metin Şahin, kameralara yansıyan ve kamuoyunda tepki yaratan dayağı anlattı: “Gece saat 01.00’e kadar açık tutma ruhsatı olan tekel bayisine, saat 22.45 sularında gelen sivil ekipte görevli iki zabıta, çivili sopalarla küfrederek saldırdı. İlk darbeyi kafama allınca tezgahın arkasına düştüm. Orada infazımı yaptılar, küfrettiler. ’Seni öldüreceğiz, bu saatte büfe niye açık’ diye bağırdılar. ’Allah rızası için yapmayın, izin verin dükkanı kapatayım’ dedim, dinlemediler. ’Allah’ı da seni de tanımıyoruz’ dediler. Sonra, yara bere içinde dükkanı kapattım. Bu sefer dükkan kapısı önünde, yine vurdular. Günlerdir ağrı, bulantı çekiyorum, kusuyorum, en ağır darbeyi alnıma aldım.”
Ankara Etlik'teki Özel Lokman Hekim Hastanesi'nde sağlık skandalı yaşandı. Ankaragücü Bayan Voleybol takımı ve Bayan Güreş Milli Takımı eski masörü 24 yaşındaki Türkan Özsu, gece yarısı rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanenin acil servisindeki doktor tarafından alkollü olduğu için muayene edilmedi.
Televizyon dizilerinde alkol görüntülerinin buzlanmasıyla ilgili RTÜK, "Bizimle alakası yok" derken, dizi film yapımcıları ise topu kanal yöneticilerine attı.
DİYARBAKIR’da yıllardır alkol veren 22 dernek lokalinin, ‘içkili bölgede’ olmadıkları gerekçesiyle alkol ruhsatlarının iptal edilmesi kararı tepkilere neden oldu. Vali Yardımcısı Suat Seyitoğlu, imzasıyla işletmecilere gönderilen yazıda ‘lokallerin içkili yer bölgesine taşınmamaları halinde ruhsatlarının 31 Mart 2008 tarihinde iptal edileceği’ tebligatı yapıldı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu(RTÜK), Kanal 1'e, Türkiye-Uruguay milli maçının özet görüntülerini yayınlarken, bir rakı firmasının reklamını yaptığı gerekçesiyle uyarı cezası verdi.
Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Beltur AŞ’nin içki yasağı zincirine, tarihi Moda İskelesi de dahil oldu. İskelede artık içki verilmemesine semt sakinleri tepki gösterip, her cuma eylem yapıyor. Beltur tarafından devralınan Salacak’taki Denizkızı Restoran da içki servisi yapılmayacak.
Sakarya'nın Pamukova ilçesinde Kaymakam Hasan Göç'ün resmi koruması Sinan Kutlu, yolda durdurduğu otomobilin alkollü sürücüsünü ve yanındaki arkadaşını kaymakamın yanında tokatladı. Olay bir kameraman tarafından dakika dakika kaydedildi.
Kızılay Konur 2 Sokak'ta alkol alan ve kimlikleri belirlenemeyen çift Ramazanın ilk günü sokak ortasında alkol aldıkları gerekçesiyle , sabaha karşı , çevreden geçen bir grubun saldırısına uğradı. Saldırı sonrası yaralanan çift bir binanın bahçesine kaçarak saldırgan gruptan kurtuldu.

24 Ağustos 2008 Pazar

Türkiye'yi Enayiler Kurtaracak

Oldukça mantıklı düşünen ve davranan biri olarak enayiliklere pek dayanamam. Hatta filmlerde enayice davranılan sahneler geldiğinde başka kanala zapladığım çok olmuştur. Buna karşın durumumuzu uzun uzun tahlil ettiğimde Türkiye'yi sadece enayiler kurtarabilir kanısına vardım. Bunu biraz detaylamak istiyorum.
Belediye imar müdürlüğünde çalıştığı halde , ortada dönen onlarca imar durum değişikliği,yapı affı vb. işlerde kamu çıkarını koruyan kararlar alan, gelen on yıllar tutacak maaşı tutarındaki rüşvet tekliflerini, imalarını reddeden, bunun için sürülmeyi, pasif görevlere atanmayı göz önüne alan enayiler kurtacak Türkiye'yi.
Yıllar sonra geldiği baş müfettişlikte kral gibi oturmak dururken, kamuda yolsuzlukların arttığını söyleyip basit bir memur olarak sürgün edilmeyi göz önüne alan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.
Çalıştığı gümrükte herkes bir paylaşım çetesi içine girmişken, her ay maaşların kat katı rüşvet, sadece bazı ufak göz yummalar karşılığında bile alınırken, bunlara karışmayıp, bütün arkadaşlarından dışlanan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

İçinde yer aldığı partide herkes liderin ne kadar haklı olduğunu yineleyip lidere taparken, liderin hatalarını söyleyebilen, kendi partisinin yanlış yaptıklarını eleştirip bir sonraki seçimlerde listelerde yer almamayı garantiliyen enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

Herkesin sürgün gönderildik diye küstüğü Doğu illerinin köy okullarında, sağlık ocaklarında görev yaparken canını dişine takarak çalışan, kendi kısıtlı maaşından devletin sobasına kömür alan, okulu kendi cebinden aldığı boyayla kendisi boyayan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

Herkes arıya şekeri dayarken dayamayan, süte su katarken katıksız satan, belki tarlası olmadığı için bir çok çiftçi olmayan tarımsal destek alırken devletden beş kuruş alamayan enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

Başbakan'ın hedef gösterdiği, her eylemde dayak yiyeceği, yerlerde sürükleneceği garanti olmasına karşın yine de Nükleer Enerjiye, Termik santrallara, denizin doldurulmasına karşı çıkan çevreci enayiler kurtaracak Türkiye'yi.

21 Ağustos 2008 Perşembe

Takiyeci Dış Politika

İlk blog yazılarımda değindiğim BM'in iflası, 3. dünya savaşı sesleri giderek yaklaşmakta. Füze kalkanı projeleri bunu tekrar tetikliyor.
Bugünlerdeki dış politika sorunları karşısında ise Türkiye'nin takiyeci dış politikası Amerika'ya bile pes dedirtti.Bir yanda Gürcistan'a yaranmak, bir yandan Rusya'yı kızdırmamak, bir yandan İran Cumhurbaşkanını en üst düzeyde ağırlamak, bir yandan da ABD kızmasın diye doğalgaz anlaşması imzalamamak bence ancak takiyeci dış politika diye adlandırılabilir.
Bu takiyeler belki halkı uyutmakta yeterli olur ama hepsi deneyimli bu ülkeleri nasıl uyutur bilemem.

17 Ağustos 2008 Pazar

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1)Günter Grass/Yüzyılım/Gendaş Kültür
20. yüz yıl tarihindeki olayları özellikle Almanya'da ki olanları, insanların kısa öyküleriyle anlatan güzel bir roman. Her yıl için bir öykü var. Tarihden ders almak isteyenler için kaçırılmamalı.
2) İnci Aral/Safran Sarı/Merkez Kitaplar
Sevdiğim yazar İnci Aral'ın geleceğini kaybeden, geleceksizlik duygusu yaşayanları anlattığı üçlemenin -Yeni Yalan Zamanlar- son kitabı.
Kitap, bir borsacı, bir kaçakcı ve bir telekız arasında geçiyor. Bunlardan biri aynı zamanda blog yazarı. Blog yorumlarından tanışıyorlar.
"En geç altı beş'te kendimizden boşanmış gibi ofisi terk edeceğiz. Küçük sinsi hınçlar, boş gözler, dezenfekte edilmiş kafalarla. Kimsecik yalnızlığımzı ve sönmüş kandilimizle. ..."
"Nefret ediyorum, aymazlıktan. Borsa tahtalarından, iyi giyimli ve traşlı, pabuçları aşırı cilalı, hoş kokulu, şamatacı rakam adamlarından. ..."
"Neler düşünüyorlardı? Tatilleri mi? Yağlanıp güneşte uyuklayacakları deniz kıyılarını mı? Arabanın ya da kredi kartının taksitlerini mi? ..."
"Rilke, herkesin içinde bir mektupla doğduğunu, ama o mektubu okumayı ancak kendine karşı dürüst olanların becerebileceğini söylüyordu."
Roman günümüz çürümüş ilişkileri, iş yaşamını, sosyeteyi çok iyi sorgulamakta.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

SİVAS ANISI

İki haftadır yıllık izindeyim. Bu izinimin bir kısmını Sivas'ın bir köyünde geçirdim. Bazı anılarımı paylaşmak istiyorum.

Ankara'dan yola çıktığımızda bunaltıcı bir hava vardı. Köyde ise sabahları uzun kollu giyiyor hatta polar ile dışarıya çıkıyoruz. Geceleri kalın yorgan altında hiç terlemden hattabiraz üşüyerek yatıyoruz.

Köyde kullanılan bir iki deyim belki sizlerinde hoşuna gider."Yahyalı teklifi". Bu deyim köyde gönülsüzce yapılan davetler için kullanılıyor."El evinde yaman hoş, kendi evinde karataş". Bu deyimi ise açıklamaya gerek yok sanırım.

Yıllardır arıcılık yapan bir köylü anlatıyor. Kara kovan, sepet balı imal etmekte. Arıyı şeker ile kandırıp kolay bal üretmemekte. Ama bu durumda ürettiği miktar çok az olmakta.Diğer arıcılar ona enayi olduğunu, 2 liralık şeker ile arıya ürettikleri balın 6-7 lira yaptığını, 10-20 kat daha fazla bal üreterek ondan çok daha fazla kazandıklarını söylüyorlar. Yani dürüstlük bu alanda da para etmiyor.

Kasabaya indiğimizde gazete almak için bir bakkala uğradım. Daha gazete gelmemişti. "Zaten hep yolsuzluk haberleri gazetelerde. Sanki herkes yolsuzluk yapmadı mı? Bunlar yapdıysa ne olmuş" gibi sorulmadan yapılan bir açıklama bakış açısını netleştiriyor. Daha sonra gazeteler geldiğinde muhalif gazetelerin dağıtılmadığını anlıyorum.

Abdüllatif Şener döneminde Sivas köyleri için 40 Trilyon ödenek gelirmiş her yıl, bu yıl bu rakam 9 triyona düşmüş. Yüzlerce köy bu rakamı paylaşmak zorunda.Yani bakanın varsa, başbakan yardımcın varsa bütçe ona göre. Keyfi devlet yönetimi yıllardır değişmeyen bir ülke gerçeği.

Köyde Ankara'dan gelip yaşayanlar köyün yapısını giderek kente doğru dönüştürüyorlar. Evler kentin bahçeli dubleks dairelerine benziyor. Her yeni yapı bir öncekilerle yarışıyor.Ortakçılar araclılığı ile kendi tarlasını bu işi bir sektör haline döndürmüş bir kaç kişiye ektirerek hazır para ile geçinme, üretimsizlik köye de hakim olmuş. Köyün en üretken kişisi bir marangoz. İlk karşılaşmamızda "Yeyip, içip oturup, dünyanın içine ettiniz" dediğinde ister istemez kendimi suçlu hissettim.

Sadece bir kişinin camiye gittiği bir alevi köyüne cami yapılması için 80 Milyar ödenek çıkarılmış ve kullanılmadığı için geri dönmüş ödenek.
Sözü bir köy bilgesinin deyişi ile bağlayalım. "Abdal Horasan'ı geçmiş sen tarikatı soruyon."

3 Ağustos 2008 Pazar

Göbek

Varsayalım haksız yere büyük bir suç işlemekle suçlanıyorsunuz. 11 kişilik bir jüri var hakkınızda karar verecek. Oturumlar sonunda 10 kişi suçu işlediğinize karar veriyor ama 4 kişi para cezası yeter diyor, 6'sı idam istiyor. Sonuçta haksız yere para cezası alıyorsunuz.
Tepkiniz ne olurdu?Sevinçten göbek atarmıydınız?

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Yoğun Gündem

Sonunda iddianame açıklandı. İlk izlenimim yaptığım bütün durum benzetmelerinin doğrulandığı yönünde. Buna göre örgüt hem Cumhuriyet'e bomba attırmış hem de lideri Cumhuriyet Başyazarı. Örgüt hem DTP'lileri öldürmeyi planlamış hem de PKK ile işbirliğini. Örgüt liderlerinden biri hem İşçi Partisi lideri hem de örgüt Hizbullahla işbirliği yapmayı planlamış. Hem generaller örgüt üyesi, lideri hem de örgütün ordu ile ilişkisi yok. Hem yargıyı hükümet aleyhine kışkırtıyor hem de Danıştayı bastırıp yargıç öldürtüyor. Hem ölüm örgütü hem kimi öldürdüğü bilinmiyor. Bu dava çok üzün sürer. Tarihdeki örneklerine bakmak yeter.
Makineli tüfeklerle bir düğünde 60.000 mermi havaya sıkan silahlı örgüt sanırım dünyayı ele geçirmek isteyen Üst Ergenekon örgütü olabilir ateş gücü karşılaştırılırsa. Bunları da sanırım global yargıçlar yargılayacaktır.
Bu arada çalışanların işsizlik fonuna, kıdem tazminatına göz diken AKP, milletvekillerine zaten haksız ve kıyak olan 2 yıl çalışıp ömür boyu en üst düzeyden emekli olma hakkını 1 yıla indirmeye hazırlanıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu vatandaşın prim borcunun faizini değil promosyonları -makam aracı, bilgisayar vb.- düşünürek yüzde 16.67 veren Ziraat Bankası yerine yüzde 20 faiz öneren Halkbank ile anlaştı. Böylece vatandaş daha fazla faiz ile promosyonları ödemiş olacak.
Melih Gökçek'in bütün ruhsatsız binaları yıkmadan yeşile, doğaya, bilime en çok hizmet etmiş bir kuruma, ODTÜ'ye yıkım tehditi yapması her halde son çırpınışlarıdır.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Yaşasın

İşçiye yine dayak
Yaşasın Demokrasi
İşiçiye Taksim yasak
Yaşasın Özgürlük.
Askerden kaçmak serbest
Yaşasın Barış
Gizli Tanık, Agarta
Yaşasın Hukuk.
Diyanet, tarikat, cemaat
Yaşasın Laiklik
Herkes bize Ram olacak
Yaşasın Halk.

13 Temmuz 2008 Pazar

Abdüllatif Şener ve Yeni Oluşum

Siyasi hayatımızda yeni oluşumlar için özellikle sol ve sosyal demokrat kesim olmak üzere yer bulunmaktadır. DP ve ANAP'ın birleşemesi, AKP'nin kapatılması davası ve MHP'nin yarattığı hayal kırıklığı sağda yeni bir oluşuma yer açmaktadır. Abdüllatif Şener bu boşluğu doldurabilir mi? Konya'da büyük şakşaklarla karşılanmasına geçmişteki YTP hareketi vb.den ders alınırsa aldanılmamalı.
Eğer başarılı olmak istiyorsa AKP ile farklarını, ana politik konularda ne yapacağını, öz eleştirisini açıkca yapmalıdır. Bunların inandırıcı olması halinde Abdüllatif Şener'in bir şansı olabilir aksi halde Sn. Erdoğan'ın dediği gibi şansı olamaz. Gemiyi terketmek söyleminin nedeni anlaşılmıştır.
Bekleyelim ve görelim.

6 Temmuz 2008 Pazar

Rejim Krizi

Ülke tam bir rejim krizi içindedir. Halk ise neredeyse tam bir görüş ayrılığı içindedir. Bir kısmı "darbe engellendi","demokrasi gelişiyor","halkın seçtiği parti kapatılamaz" derken diğer kısmı "Atatürkçü ve Laiklere yıldırma operasyonu","korku imparatorluğu","laiklik hukuk korumasında" diyor. Bu keskin bölünme ve kutuplaşma bir rejim bunalımının ifadesidir.Bu bunalıma neler yol açtı ve nasıl gelindi incelenmeden bunalım aşılamaz.
1) Siyasi Partiler Yasası. Bu yasadaki lider sultasına izin vermeyecek ve demokratik parti işleyişini garanti altına alacak hükümlerin olmaması. Bu olsaydı her halde CHP'nin başında Baykal olmaz ve CHP belki umut veren bir muhalif parti olabilirdi.
2) Seçim Barajları. Seçim barajlarının olması ve yüksekliği. Seçim barajları olmasaydı ne AKP geçen dönem tek başına iktidar olabilirdi ne de halk inansın, inanmasın barajı geçemez diye başka partileri desteklerdi. Demokrasi fidesini -siyasi partileri- ağaç olana kadar fırtınlardan, dondan -seçim barajlarından- korumak gerek.

3) Dokunulmazlıklar. Eğer dokunulmazlıklar kaldırılsaydı ve sadece kürsü dokunulmazlığı olsaydı milletvekilleri ilişkilerinde ve eylemlerinde daha dikkatli davranırlardı. Parti kapatmadan da suça karışan milletvekillerinin yargılanması ve cezası kesinleşince milletvekilliğini yitirmesi mümkün olurdu.
4) Bağımsız Yargı. Hakimler ve savcılar yüksek kuruluna Adalet Bakanı ve Müşteşarının katılması ve başkanlıkları ve bağımsız yargıya engel olan her tür düzenleme. Her halde bugün karşılaşılan ve hukukiliği şüpheli davalar, suçlamalar daha azalır ve bunlara karşı başvurulacak bağımsız hukuki organlar bulunurdu.
5) Cumhurbaşkanı seçimi. Anayasa'daki 367 koşulunun değeri ve önemi, Cumhurbaşkanı'nın uzlaşma ile seçilmesi gerektiği. Bu seçimde AKP'ye çok oy kazandırdıysa da şimdiki bunalımda uzlaşma ile seçilen bir Cumhurbaşkanı'nın rolünü herkes takdir edebilir sanırım.
Elbette her partinin farklı görüşleri, uygulaması olacaktır. Bu ortak noktalarda anlaşılmış olsaydı bu bunalım olmazdı.

4 Temmuz 2008 Cuma

İŞÇİ PARASIYLA ILISU BARAJINA HAYIR

Bu hengamede çalışanlardan toplanan işsizlik sigortası primlerinden AKP'nin GAP yatırımlarına fon aktarılması gözden kaçtı.
Tarihi değerlerimize ve çevreye hiç önem vermeyen hükümet Hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu barajına çevre hassasiyeti nedeniyle dış kredi bulamıyor. Başbakan bu barajı ne yapıp yapıp bitireceğiz ve gerekirse GAP fonunu kullanacağız diyor.
Bir çalışan olarak benden işsizlik günlerime destek için kesilen paranın bir çevre ve tarih katliamı olacak Ilısu barajı için kullanılmasına hayır diyorum. Hele birde bu güney doğuya destek adı altında yapılacaksa!

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Nazi İmparatorluğu

26 yıl önce okuduğum ve Hitler nasıl iktidara geldi, kim ne yaptı, ne yapmadı, iktidarını nasıl diktaya döndürdü ve nasıl çöktü onu anlatan Hürriyet yayınlarından "Nazi İmparatorluğu" kitabını gelişen olaylar üzerine elime aldım. Kitab üç cilt "doğuş","yükseliş" ve "çöküş".
Kitap günümüzde olanları bana o kadar çağrıştırdı ki sizlere bulursanız kesinlikle okumanınızı tavsiye etmeye karar verdim.
"Komünist komplosunu ispat edecek belgelerin" yayımlanacağı vaadedildi ama bu belgeler hiç bir zaman yayınlanmadı. Prusya hükümetinin bu belgelerin doğruluğu konusunda verdiği teminatlar Alamanların bir haylisini etkilemişti."
"Hitler'den umulmayan bu akıllı laflar karşısında Batı dünyasında yayılan büyük sevinç arasında bu uyarma unutulup gitti."

27 Haziran 2008 Cuma

OKUDUĞUM SON 2 KİTAP

1) Oya Baydar/Kayıp Söz/Can
Çok sevdiğim yazar Oya Baydar'dan insanlar, aile arası ilişkiler, Kürt sorunu, terör üstüne düşündürücü bir roman.
"Kurtuluşa inanmıyordu. Irak'ta geçirdiği günler boyunca gördükleri, insanlığın eninde sonunda kötülüğü, zulmü, savaşı alt edeceğine inançsızlığını büsbütün güçlendirmişti. ..."
"Bizi kavaklarımız,kargalarımız, karılarımızla bırakıp gidersiniz böyle."
"İşçilerin sömürülmesinin, insanların yoksulluğunun, ezilmişliğinin, savaşların, cinayetlerin, ölen çocukların, dünyanın bütün acılarının sorumluluğunu duyar,insanın günahının kefaretini ödemeye çalışırdım, çalışırdık. Bu duyguyu unutunca, kendime dalınca, özümle birlikte sözü de yitirdim."
"Dünyada kalmasa bile, insanın gizli, derin bir yanında, kendi içinde sığınacak bir yer her zaman vardır. Sığınacak yer gerçekten kalmadığı zaman insanların dünyası sona ermiş olacak. Son sığınak, insanın kendi yüreği, kendi toprağıdır belki."
2) Pascal Mercier/Lizbon'a Gece Treni/Merkez Kitaplar
Eğer gerçek bir roman okuyucusuyum diyorsanız bu romanı mutlaka okuyun. Ama yeterli olgunluğa ermemişseniz okumakta size ağır gelebilir akışı.
İsviçre, Salazar diktası altında Portekiz, işkence, dostluk, merak, sevgi, baba-oğul ilişkisi romanın ana temaları.
Bu paragrafta sanki blogcular için yazılmış:
"Her zaman böyledir bu. Bir başkasına bir şey söylemek: O sözlerin bir etkisi olacağını nasıl bekleyebiliriz? İçimizden her zaman akan düşünceler, resimler ve duygular ırmağı, bu azgın ırmak öyle şiddetli ki, bir başkasının bize söylediği bütün sözlerin, eğer o sözler tesadüfen, tamamıyla tesadüfen kendi sözlerimize uymuyorlarsa, sulara kapılıp gitmemesi, unutulmaya terk edilmemesi bir mucize olurdu. ..."
"Arkadaşlıkların bir süresi vardır ve biterler."
"Yaptığımız her şeyin yalnızlık korkusundan yapıldığı doğru mu? Hayatımızın sonunda pişmanlık duyacağımız her şeyden vazgeçmemiz bu yüzden mi? ..."

24 Haziran 2008 Salı

ÇILGIN TÜRKLER!

Bugünler de bir futbol çılgınlığı yaşanıyor. Beni üzen iki husus var burada.
Birincisi her biri milyonlarca dolar gelir elde eden profesyonel futbolcuların mücadelesinin Kurtuluş Savaşındaki fakrü zaruret içindeki halkın mücadelesini konu alan "Çılgın Türkler" romanındaki kahramanlara benzetilmesi.
İkincisi ise hakim maganda kültürünün teşvik ettiği ve nerdeyse herkesde bulunan silahların kutlamalarda kullanılması. Bana göre yaralanan, ölen bir çocuk bile hiç bir şampiyonluğa değişilmez.

20 Haziran 2008 Cuma

Anayasa Değişikliği için Uygun Zaman mı?


TÜSİAD’ın da Kemal Derviş katılımı ile düzenlediği toplantı Anayasa değişikliği konusunu yeniden gündeme taşıdı.

Mevcut gergin siyasi ortamın uzlaşma ile Anayasa da köklü değişiklikler yapmaya hiç uygun olmadığı kanısındayım. Böyle bir konunun gündeme dahi gelebilmesi için en az bir ay süre ile yeni bir gerginlik, saçmalık olmamalı. Örneğin son bir ay içindeki şu tür olaylardan hiç biri olmamalı.

- Herkes millet iradesine RAM olacak gibi RAM,ROM,EPROM açıklamaları yapılmamalı.
- Anayasa Mahkemesine Meclis üye seçsin gibi bir öneri olmamalı.
- Anayasa Mahkemesi üyelerinin peşinde –tesadüfen de olsa- dinleme ekipleri dolaşmamalı.
- İmam hatipleri düz lise saysak ne olur ZIKKIMlıkları olmamalı.
- Önder Sav gibi parti yöneticileri hatasını kabul edip istifa etme olgunluğunu göstermeli.
- Anayasa Mahkemesi kararlarını meclisin geçersiz sayması gibi öneriler getirilmemeli , getirenler partilerinden atılabilmeli.
- Yargıyı siyasete bulaşmış göstermeye çalışan bu yargı mensubu şurada kahve içti, yolda selamlaştı saçmalıkları gündeme gelmemeli.
- Türban kanunu diye manşetlere çıkan açıklamalar yapanlar yahu türban bunun neresinde gibi halkı saf sanan açıklamalar yapmamalı.
- 7 yıldır iktidarda olanların ülkedeki dershane gerçeği gibi konulardan yeni haberdar olduğu gibi bir durum olmamalı. Ya sorunları neden çözmediklerini açıkca söylemeli ya da susmayı bilmeli yetkililer.

Bunların olmadığı döneme ateşkes dönemi dersek bu dönem en az bir ay sürmeli. Belki ortam yeterince yumuşar ve tartışmalara zemin olur.

Bekleyelim, görelim.

15 Haziran 2008 Pazar

Erbakan'a Affa HAYIR!

Bir iki gündür Erbakan'ın haline acıyan haberler ile Erbakan için Cumhurbaşkanından af istekleri kampanyası yürütülüyor. Yok yaşı çok ilerlemiş de, yok maaşına bile el konmuş geliri kalmamış da neler neler.

Gerçeklere bakarsak. Erbakan hapsi kendi yazlığında oldukça rahat koşullarda çekiyor. Zaten bu hak ona yaşından dolayı tanındı. Bu hakkın tanınmadığı onlarca yaşlı mahküm var. Erbakan daha önce hasta olduğu için tamamen keyfi , özü açısından sahte bir raporla cezasını ertelemişti. Bundan sonra da o miting meydanı benim bu miting meydanı senin dolaşmış, kürsülere çıkmıştı. Ne biçim hastalık, bu rapor sakat diye işlem yapan olmadı.

Kesinleşen cezası ile maaşından kesilen paralar devletin alacağını karşılayacak mı? Hiç sanmıyorum. Bir de bu kampanyaya katılanlar arasında daha önce Adalet bakanlığının da onlayladığı raporlarla yaptığı aflar için Sn. Necdet Sezer'i eleştirenler var. Bu ülke bu tür yasaklar yüzünden hayatını kaybedenleri unutmadı. Öyle ki yurtdışına çıkma yasağı konan Ruhi Su, ölüm döşeğinde bile bu engeli aşamamış, tedavi olmak için yurtdışına çıkamamıştı.

Affetmek isteyenler bu trilyonlar bizim gırtlağımızdan da geçti , vicdanımız rahat değil mi diyorlar yoksa?

14 Haziran 2008 Cumartesi

ALEVİ AÇILIMI


Başbakanı Alevilerle buluşturmaya çalışan danışmanı Reha Çamuroğlu danışmanlıktan istifa etti.

Ocak ayında yapılan yemeğin organizesinde baş rolü oynamıştı Çamuroğlu. Yemek sırasında Sn. Erdoğan'ın yaptığı konuşma oldukça etkileyici idi. Eğer konuşanı tanımasanız gerçekten de samimi bir açılılm başlayacak sanardınız.

Çamuroğlu Aleviler'e dönük hemen hiç bir ilerleme sağlanamadığını, devlet kademelerinde hemen hiç bir Alevi yönetici bulunmadığını belirterek istifasını açıkladı.

AKP politikalarının, vaadlerinin samimiyetine sadece vatandaşlar değil AKP milletvekilleri de inanmamaya başladı. 22 Temmuz AKP için tepe noktası idi. Artık inişe geçilmiştir.

10 Haziran 2008 Salı

Çalışanlardan Stopaj Kesintisi

Çalışanların maaşından %15-20 stopaj kesilmesi gündemde. Yıl sonunda kalan kısmın gelir vergisi olarak çalışanca ödenmesi düşünülmekte.

Eğer uygulama bir vergi iadesi uygulaması ile birleştirilmezse anlamsız ve ikinci bir bürokratik yük haline gelecektir. Halbuki uygulama ile çalışanlara giderlerini beyan etme ve bunları belli oranlarda vergi matrahından düşme olanağı sağlanabilir. Örneğin hayat sigortası ve bireysel emeklilik %100, sağlık ve eğitim giderleri %80, zorunlu temel gıda %50, diğer gıda ve temizlik maddeleri %30 oranında matrahtan düşülebilir. Bu yolla çalışanın yeterince geliri yoksa vergi alacağı çıkarken aksi halde kalan kısmı vergi olarak ödeyebilir. Hem kayıt dışı ekonomi ile mücadele etmek hem de vergi gelirlerini artırmak mümkün olacaktır.

5 Haziran 2008 Perşembe

VELEV Kİ

Velev ki Anayasanın değişmez hükümleri ile gizlice oynanmaya çalışılmıştır,
Hukuk Devletinden gerekli ders gecikmeden gelmiştir.

Yine mağdur rolünü oynama yanılırsın,
Papaz iki kez pilav yemez açıkta kalırsın.

Samimi isen eğer dediklerinde,
Gerilimi düşür bir an önce.

Yapacak çok şey var halkın beklediği,
Onlarla ilgilen sen iyisimi.

1 Haziran 2008 Pazar

Dinleme

Son dinleme tartışmalarının en iyi yanlarından biri ülkemizde dinleme için resmen çalışan 5.000'den fazla kişinin olduğunun ortaya çıkması oldu.

62 Milyon mobil, 20 milyon sabit hattın olduğu 70 milyonluk ülkemiz için bu sayı çok bana az geldi. Bunun en pratik yolu 35 Milyon kalan kişiyi dinlemek için 35 Milyon dinleyici çalıştırmaktan geçer. Bu işin vardiya düzenini de düşünürseniz 70 milyon kişi iki vardiya halinde birbirini dinlemelidir.

Hem de yıllardır hiç bir hükümetin çözemediği işsizlik sorunu da çözülür.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Şeffaf Yönetim


Bugün GAP'a yapılacak yatırımlar ile ilgili olumlu görüşlerimi yazmayı planlamıştım.

Ama bir haber fikrimi değiştirdi.

Melih Gökçek sağlık sorunlarına yol açacağı bir çok uzman tarafından iddia edilen Kızılırmak suyunu 21 gündür Ankara'lılara içirdiği süprizini basın toplantısı ile açıkladı. İşte AKP'nin önde gelenlerinin, belediye başkanlarının şeffaflık anlayışı.

Melih Gökçek Ankara'lılar adına hangi suyu içtiğini bilme gereği olmadığına karar vermiş. Demokratik bir ülkede bir başkent belediye başkanı bu durumu en az bir kaç gün önceden halka bildirip, herkesin kendi düşüncesine, kaygısına göre önlem almasını sağlardı. Halka suyun bilimsel verilerini aktarırdı.

Bunu gizlice yaptığına göre herhalde hastanelere ishal vs. diye yatan oldu mu diye kontrol ettirmiştir Melih Gökçek. Eğer hastanelerde vakalar olsaydı herhalde Kızılırmak suyunu çaktırmadan kesecek ve ne yapacağına yine gizlice karar verecekti.

Başka sözüm yok!

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Yasaklanırsa tekrar Başbakan Olabilir mi?

AKP hakkında açılan kapatma davası sonrası ne olacağı bu sıraların ana tartışma konusu. Tayyip Erdoğan'a siyaset yasağı gelse bile milletvekili seçilmesine engel bir durum olmadığı, dolayısı ile yeniden başbakan olabileceği söyleniyor. Bu bir çok varsayımın ard arda gelmesi demek. Biri ise oldukça zor. Bu gözden kaçmakta. Bunun için gerekenler:

- Anayasa Mahkemesinin AKP'yi kapatması,
- Tayyip Erdoağan'ın da siyasi yasaklı hale gelmesi,
- AKP yerine yeni bir parti kurulması,
- Erken seçime gidilmesi - erken seçimden geri gelmemekten korkan milletvekillerinin bunu desteği pek de garantili bir varsayım değil-,
- Erken seçimde bağımsız aday Erdoğan'ın seçilmesi,
- Erken seçimde yeni kurulan partinin yine meclis çoğunluğunu sağlaması,
- Cumhurbaşkanı'nın meclisde çoğunluğu olan bir parti lideri dururken hükümeti kurma görevini Sn. Erdoğan'a vermesi -bu pek de demokratik olmaz değil mi?-,
- Meclis çoğunluğunu elde etmiş, seçimlerden galip gelmiş bir Türk politikacısının başbakanlığı ben istemiyorum, Erdoğan olsun demesi - bunun olması 200 yıllık Türk siyasi hayatını biraz tanıyan hiç kimsenin kesin olarak olur diyemeyeceği bir varsayımdır-.

İşlerin pek de kağıtda gözüktüğü kadar kolay olmadığına katılırmısınız?

21 Mayıs 2008 Çarşamba

KUVVETLER AYRIMI

Kuvvetler ayrımı genelde yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden bağımsızlığı anlamında kullanılmaktadır. Bir de 4. kuvvet olarak medyadan söz edilebilir.

Bugünkü Yargıtay bildirisi ve onu "Dam üstünde saksağan" diyecek kadar hafife alan hükümetin tavrı bu konuyu ele almayı zorunlu hale getirdi.

Kuvvetler ayrımına saygılıyız sözleri ne kadar doğru? Öncelikle yürütme yani hükümet gerçek bir tartışma ortamı içinde sorunları ele alıyor mu yoksa sadece tek adamın kuvvetli bir yönetimindemi? Bu soruya yanıtı herkes kolayca verir sanırım.

İkinci olarak yasama gerçekten halkın seçtiği milletvekillerinin özgür iradeleriyle mi yapılıyor? Seçim barajları, merkez yoklamaları ile atama, parti gurubundaki en ufak bir eleştiriye bile tahammül edememe örnekleri yeter sanırım yanıt için. Yetmezse Sosyal Güvenlik yasasında hükümetin bile desteklemek istediği, çalışanlar yararına bir değişikliğin sırf muhalefet istedi sanılarak iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedilmesi bile yasama yürütme kuvvet ayrımının ne kadar zayıf olduğunu gösterir.

Yargıçlar ve savcılar üst kuruluna Adalet Bakanı başkanlık ederken, müşteşar üye iken yargı ne kadar bağımsız zaten tartışmalı idi. Bunun üstüne bu kurul üyelerini parlemento seçsin diyerek yargı yasamaya -dolaylı olarak yürütmeye- bağlanmak istenmekte. Bunun adına da tarafsızlık ve hukuk reformu denmekte. Tabi ki yargı kendi bağımsızlığını korumak isteyecek.

4. kuvvet medyanın neredeyse %100'e yakın bağımlılığı garanti edildi. Dünkü gensoru görüşmeleri bu yönde yapılanları açıkca ortaya koydu.

Saksağan mı dediniz? Dam üstünde mi?

18 Mayıs 2008 Pazar

TUZLA TERSANELERİ DERHAL KAPATILMALI

Tuzla tersanelerinde ölen işçi sayısı son bir yılda 11, toplamda da 96'yı buldu. Dün de Deniz Kaşıkenan iş kazasında öldü.

Açık bir katliam merkezi haline gelen bu tersaneler derhal kapatılmalıdır. Gerekli önlemlerin alındığı ve bunun sürekli olacağının garantisi sağlanmadan yeniden açılmamalıdır.

Aksi halde olacak ölümlerden sadece tersane işverenleri değil tüm kamu görevlileri sorumlu olacaktır.

15 Mayıs 2008 Perşembe

Gündemden Notlar

Her zaman olduğu gibi yine yoğun bir gündem var ülkemizde.

Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Aksüt'ün dinlenmesi veya izlenmesi. Sadece bu durum bile ülkemizde hiç kimsenin hukuki güvence altında olmadığının bir göstergesi. Bu konuda Sn. Osman Aksüt yasal girişimlerini sonuna kadar kullanmalı ve olaya karışanların -varsa- cezalandırılmasını sağlamalıdır. Eğer bu gerçekleşmezse halkın hukuğa olan güveni bir kez daha sarsılacak.

Yargı reformu adı altında yapılan çalışmalar ile Yargıçlar ve Savcılar üst kurulunun politik yapısı düzeltilmek şöyle dursun , meclisin üyeleri seçmesi yolu ile yargı yürütmenin denetimine alınmak istenmektedir. Bu da hukuk adına son zerrelerin de yok olması anlamına gelecektir. Bu konuda AB'den hiç bir tepki olmaması da beni şaşırtmadı.

Medya üzerindeki sansürün son adımları da atıldı. Sert muhalefeti ile tanınan Kanaltürk Tuncay Özkan tarafından hükümete yakın bir iş adamına satıldı. Bir taşla iki kuş! Tuncay Özkan'a olan güven -ben en baştan beri şüphe içindeydim- ciddi sarsıntıya uğradı.

Sakın siz siz olun hiç kimseyi medeniyete çağırmayın. Lahmacun kokusuna tepki veren genç sokağın ortasında üç kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Sigara yasağı devreye girince kimseyi ikaz etmeyin , canınıza yazık.

Merkez sağda Çiller ve Demirel göreve çağrıldı. Bu kafa ile merkez sağ sonsuza kadar baraj altı kalabilir.

Erkan Mumcu'nun katıldığı düğünde kaleşnikof ve tabancalarla defalarca havaya ateş açıldı. Mumcu buna tepki göstermedi. Bu da kendini çok uygar ve üstün gösteren Mumcu'nun düzeyini gösterdi. Şanslıymış ki mermiler birinin canını almadı.

10 Mayıs 2008 Cumartesi

AB Komiserleri Absürd mü?

AB komiserleri son günlerde bizi ve demokrasimizi fazlaca düşünmeye başladılar. Bir Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk, ''AK Parti'nin kapanmasını önlemek lazım."diyor. Ardından Barosso, "Türkiye'nin bir gün AB'nin tam üyesi olması için, Türkiye'de tam demokrasi ve demokratik laiklik olmalıdır. Laiklik zorla dayatılamaz." diyor. Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Pöttering, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile sohbet ederken , TV kameralarına verdiği demeçte “AK Parti, demokratik bir partidir. Onu kapatmak absürddür” diyor.

1 Mayıs ile ilgili AB'den her hangi bir demeç duyamıyoruz. Başka bir çok anti-demokratik uygulamaya örneğin yeni yargı reformundaki yargı üst kurullarına meclisin üye seçmesine karşı çıkan bir demeç yok.

Bütün bunlar bana şu olasılıkları düşündürüyor ve aralarında karar veremiyorum:

- AB yetkilileri son derece saf ve temiz kalpliler AKP gerçeklerini göremiyorlar.
- AB yetkilileri aslında birer gizli şeriat yanlısı , kendi ülkelerinde de Klise yeniden iktidara gelsin istiyorlar.
- AB yetkililerinin maaşı yetmiyor ve Özal'ın benim memurum işini bilir sloganını benimsemiş durumdalar.
- AB yetkilileri gerçeği görüyor ben ve binlerce laiklik olmadan demokrasi olamayacağına inanan kişilerin gözleri kör.
- AB yetkilileri Türkiye'yi nasıl almayalım diye düşündüler ve ancak bir din devleti kurulur veya darbe yapılırsa buna engel olabiliriz dediler. Bunun için bilinçli olarak rol yapıyorlar.

Sizce hangi seçenek doğru. Bana yol gösterin lütfen.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Çalışma Ve Yaş

Bugün sahil kıyısında yürüyüş yaparken çalıştığım şirketden daha önce ayrılmış yöneticilerden biriyle karşılaştım. Şu anda çalışmadığını, yaptığı görüşmelerde istediği kalitede ve ücretle iş bulamadığını söyledi bana. Yaşımı sordu. 47 olduğunu söyleyince yakında şirketimin benimle de yolunu ayırabileceğini söyledi. Gerçekten de bu hafta nerdeyse yaşıtım üst yöneticilerden birinin süpriz bir şekilde işine son verildi. Konu ile ilgili duyuru sabah altı gibi yollandı çalışanlara.

Sosyal güvenlik yasasında emeklilik yaşını 65'e -ileride de olsa- çıkaracak değişiklikler yapıp Avrupa ile uyum sağlarken neden şunlarda uyum sağlamadığımızı düşündüm.

- İşe alma ilanlarında yaş sınırı konmasının öncelikle devletden başlayarak kaldırılması,
- Yaş ve cinsiyetin eleman seçiminde kriter olduğu kanıtlanan durumlarda yargı yolu ile ayrımcılıkla mücadele edilebilmesi,
- İnsanların sadece aktif ve dinamik olmasına değil tecrübe ve yeteneklerine önem verilmesi.

Olaylara sadece şirketler ve hükümetler açısından bakmak, halk ve çalışanlar açısından bakmamak diye açıklanabilir sanırım durum.

1 Mayıs 2008 Perşembe

POLİS DEVLETİ

Demokrasi, özgürlük ve hukuk devletinden bahsedenler iki yıldır 1 Mayıslarda İstanbul'da yaşananları görmüyorlarsa bir daha da gerçekleri göremezler. İki yıldır İstanbul , 1 Mayıs'da polis devletinin başkenti görünümü veriyor. Hükümetin bahsettiği provokasyonun ne olduğu polislere verilen emirler ve savaş da bile kullanımı yasak nitelikdeki biber bombaları ile anlaşıldı.

Ankara'da yasal mitinge de biber bombası atarak ne kadar demokrat olunduğu gösterildi. Daha Taksim'e gitmeden, DİSK binası içindeki işçilere bomba atan anlayış hep eleştirdikleri "Demir Perde"yi İstanbul'a örmüştür.

Taksim'de toplanmak kanunsuzsa neden yılbaşı kutlamalarına ve maganda bayramlarına izin verilmektedir?

İstendiğinde binlerce kişiye İstanbul'u kafes haline getiren yetkililer göz göre gelen Hrant Dink cinayetine neden engel olmadılar?

Bu ancak tüm yetkililerin istifası veya görevden alınması ile temizlenebilecek bir vakadır.

28 Nisan 2008 Pazartesi

CHP KURULTAYI

CHP dün kurultayını topladı. Kurultayı ve hakkında çıkan yazıları izlemeye çalıştım. Kurultay bir kez daha CHP'nin umut olamayacağını gösterdi. Eski CHP merkez yöneticisi araştırmacı Tarhan Erdem'in de söylediği gibi "CHP'den umudu olanlar, CHP'den umudunu kesenlerden fazla olduğu sürece" CHP kendini toparlayamayacak ve alternatif sol parti kurulamayacak. Bunu kurulu diğer sol partiler yeterli katılım ve oy toplayamayacak diye de yorumlayabiliriz.

Öncelikle aday olmanın bile tamamen anti demokratik kurallara bağlandığı CHP'de hiç bir genel başkan adayı çıkamadı. Sonra onlarca ülke sorunu ve çözümleri hemen hiç tartışılamadı. Hele Baykal yağcılığını kürsüde dile getirenler partiye binlerce oy daha kaybettirdiler. Tek seçici Baykal parti meclisini de dikensiz gül bahçesi haline getirdi.

Baykal'ın saatlerce dini konuları tartışması da işin tuzu biberi oldu. Demokrasimize büyük çare diye önerdiği "tercihli daraltılmış bölge" önerisi ise tam bir saçmalıktı. Öneriye göre seçim bölgeleri en fazla 6 milletvekillik hale geliyor. Yani tek milletvekillik ve halkın milletvekilini bileceği gerçek dar bölegeler yok. İstanbul 3 bölge yerine 8-9 bölgeye bölünmüş oluyor. Bu halkın milletvekilini tanımasına yol açmaz. Bu sayının iki katı milletvekili adayı genel merkezce belirleniyor. Yani ön seçim kalkıyor. Neymiş bu 12 adayın sıralaması halkın tercihlerine göre belirlenecekmiş. Tüm adaylar bir Baykal , genel başkan yyy'si -bu kısaltmayı istediğiniz şekilde uzun hale getirebilirsiniz- olacak halkda bunlar arasından seçecek. Bir de örneğin 6 milletvekillik bölgede 5 aday işaretledin geçersiz olacak,7 işaretledin geçersiz olacak. Bu geçersiz oyları -veya tercihleri- artırır. Buna bile bir miktar genel merkez kontenjanı istemeyi unutmuyor Sn. Baykal.

Tüm üyelerin katılımı ile ön seçimden, barajların kalkmasından, ülke milletvekilliğinden, siyasi partiler yasasından bahseden yok. Bu öneri demokrasimizi kurtaracakmış.

Bu kurultay CHP'nin ve Baykal'ın hiç bir şekilde iktidara talip olmadığını tekrar kanıtladı.

Tuncay Özkan'dan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Sanırım ileride CHP yönetimine kendini hazırlayan yeni medya patronumuz öncelikle kendi kanalının kuruluşunu aklamalı, sonra nerede yer alacağına karar vermelidir. Bir çok doğru söz söylese de halkın özlediği lider olduğuna katılmıyorum.

CHP dışı oluşumların ciddi bir temel ortak program çerçevesinde bir araya gelmesi, kararlı olması CHP'de tıkanmayı kavrayan CHP'liler için de çekim merkezi oluşturması gereklidir.

24 Nisan 2008 Perşembe

SATILIK MEDYA KURULUŞU

Adı: Sizin holding hangi medya kuruluşunu isterse.

İhale Yöntemi: Önce TMSF el koyar, sonra ihale edilir.

İhale Bedeli: Canınız Ne İsterse.

Ödeme: İhaleden itibaren bir yıl içinde %25 Nakit Arap finansmanı, kalanı devlet bankası kredisi.

Koşullar: Genel Müdür Damat takım elbise giymeli.

Geçerlilik: 2002-2008

BU BİR İLANDIR.

21 Nisan 2008 Pazartesi

Baş Kesme Cezası

Bir süredir Suudi Arabistan'da başı kesilmeye mahküm olan berberi tartışıyoruz. Bugün Habertürk'de konu islami açıdan, kuran da var mı yok mu vb. diye tartışıldı.

Ne günlere geldik. Artık ilkel ve geri şeriat yasalarını, bu yasaları uygulayan ülkelerle ilişkinin geliştirilmesi değil kısıtlanmasını, vatandaşının canına kıymet veren bir ülke olarak (?!) vatandaşlarımızı nasıl böyle bir adalete teslim ettiğimizi değil şeriata göre, içtihata göre böyle ceza var mı,yok mu onu tartışıyoruz. Bir basit ihbarla , kanıtsız, delilsiz bir insan idama mahkum oluyor beyler daha neyi tartışıyorsunuz.

Laik ana muhalefet liderinin bile iktidarı kuran dan surelerle sıkıştırmaya çalıştığı bir ülke. Malezya aşamasını geçtik sanırım Arabistan'a doğru hızla ilerliyoruz.

19 Nisan 2008 Cumartesi

OKUDUĞUM SON 3 KİTAP

1) Susanna Tamaro/Her Sözcük Bir Tohumdur/Can

Susanna Tamaro'nun güzel anlatımıyla dil ve sözcükler üzerine felsefi bir deneme.

"Ahlaksal görecelik sayesinde toplumumuz eğitmek işlevine son verdi.
Aile terbiye etmiyor, okul terbiye etmiyor, toplum terbiye etmiyor.
Terbiye etmek,eğitim vermek izlenecek bir yol göstermek demektir ama bunu yapabilmek için izlenecek yolu tanımak gerekir. Hayatın kendisi amaçsız, başıboşça dolaşmaksa, saygı duyulması gereken sınırlar bilinmiyorsa, ulaşılması gereken ufuklar yoksa nasıl yol gösterilebilir ki?"

"Ona ne yanıt verebiliriz? Dünyayı kullanıp attım çünkü bana böyle yapılması söylendi mi diyeceğiz? Neden sevdiğimiz tek yaratık insandır ve geri kalan her şey yararlı ve sevimli bir sahne süsünden ibarettir?"

Eğer günümüz dünyasını anlamakta zorluk çekiyorsanız bu kitap belki bazı açıklamalar getirmenize yararlı olabilir.

2) Albert Camus/Veba/Can

Bu klasik romanı ne yazık ki ancak okuyabildim. Bir kent, veba salgını, yetkililer, sıradan insanlar, doktorlar, tüccarlar bu romanın kahramanları.

"... bir insanın yaşamının ilk yarısının bir yükseliş, ikinci yarısının bir iniş oluduğunu, iniş dönemindeyse günlerin artık insana ait olmadığını, herhangi anda elinden alınabileceğini, böylece günlerle pek bir işi kalmadığını ...."

İnsan psikolojisi çok iyi irdelenmekte bu romanda.

3) İnci Aral/Unutmak/Merkez Kitaplar

Sevdiğim yazar İnci Aral'ın "anlatı" türünde nitelendirdiği bir uzun röpörtaj. Hayatı, romanları ve edebiyat üzerine.

Bu kitap sayesinde okumam gereken bir çok kitap daha belirledim gerek İnci Aral'dan gerekse diğer yazarlardan.

"Bazen çok kibar, çok sevimli biri olur evin sahibi. Ama biraz sonra bir bakarsın ki bir şey anlaırken küfür kıyamet gidiyor. Anlarsın ki o evdeki kuralların hepsi aileden kalmış. Öyle görmüş öyle gösteriyor ama öyle yaşamıyor."

"Ölüm içimizdedir, alt bilincimizde durur ama çok uzak görünür. Çünkü çoğunlukla beklemediğimiz yerde ve zamanda yakalar bizi. "

18 Nisan 2008 Cuma

Lokman Hekim Hastanesi de Kapatılacak mı?

Adana'da Özel Hacettepe Tıp Merkezinde yanık olarak gelip bekletildikleri haber olan hastalarla ortadan kaybolduğu tatilde bile ilgilenip sonunda merkezin 5 gün kapanmasını sağladı Sn. Erdoğan.

Bugün gündemde bir haber daha var. Ankara Etlik Lokman Hekim hastanesine acil kaldırılan bir bayan "Alkol aldınız mı?" sorusuna evet deyince hiç bir müdahele yapılmadan geri gönderiliyor.

Eğer bizim laiklikle sorunumuz yok diyorsanız, benim için tüm vatandaşlar eşitdir diyorsanız yarın da bu hastane kapatılır. Eğer hukuk var, dava açılsın falan diyorsanız neden Adana'daki merkez için bu tür yargılamalar beklenmedi. Yoksa "Demokratik,Laik,Sosyal bir hukuk devleti" değilmiyiz?

"Ne demek demokrasi var %47 oy alan iktidar partimiz var.
Ne demek sosyal güvenlik yasasını bile çıkardık.
Ne demek Alevi iftarına bile katıldık daha nasıl laik olalım.
Ne demek hukuk gerekirse onu da biz getiririz." sözlerini duyar gibi oluyorum.

13 Nisan 2008 Pazar

Memleket Manzaraları

Ankara Büyükşehir Belediyesinin meyve suyu satmak için kurduğu BELSO şirketinin genel müdürü bu şirketden sağladığı haksız kazançlarla Zemzem Tower'da devre mülk almış.

Adında adelet olan bir muhafazakar partinin Başkent Belediye başkanının atadığı genel müdür haram parayla kutsal manzaralı mülk alıyor. Ne adalet, ne ahlak! Bir de bu parti liberal ekonomik görüşler savunuyor ama hangi liberal ülkede meyve suyu sıkıp satmak için belediyeler şirket kurar!!! Yani ne adalet, ne ahlak ve ne de liberalizm!

Gözünüzden kaçmış olabilir dünkü haberlerde 5 yıl önce eşini kaybeden 70'lik Kamil dede, ilçeyi ziyarete gelen Erzincan Valisinden kendisini evlendirmesini istedi. Vali şaşkınlıkla bunu kabul etmeyip, "senden geçmiş artık" ve ardından "keşke daha önce bir karı daha alsaydın yedek olarak" dedi. Bir Cumhuriyet valisinin kadına bakışı, çok kadınla evlenmeyi savunması ve ikisi de resmi nikah olamayacağına göre yasaya aykırı imam nikahını savunması anlamına geliyor bu sözler. Çok üzücü ve düşündürücü.

11 Nisan 2008 Cuma

İnternet ve Sansür

Dün de olan oldu "google groups" da yasaklandı. Blog'umda kullanmak üzere slaytları "slide.com" sitesinde saklıyordum. Yaklaşık iki aydır "Çivril Sulh Hukuk mahkemesi" bu siteye yasak koydurdu. Belki bir kaç slayt sov sakıncalı olabilir. Bu nedenle tüm siteyi yasaklamak ancak Türkiye'de olur. Sitenin bundan haberdar bile olduğunu sanmıyorum. Bu gidişle bütün web siteleri yasaklanabilir.

Demokrasi ancak sansürsüz İnternet, basın ve medya ile korunabilir. Demokrasi savunucuları niye bu konuda seslerini yükseltmiyor?

9 Nisan 2008 Çarşamba

1 MAYIS ve TAKSİM

Kapatma davası ile demokrasi aslanı kesilen çevreler ve AB yetkilileri 1 Mayıs'ın İşçi Bayramı olarak tatil ilan edilmesi, Taksim meydanı yasağının kaldırılması konusunda neden suskunlar? 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasının engellenmesi 1 Mayıs 1977 katliamının aydınlatılmaması ve 12 Eylül anti-demokratik anlayışının devamıdır.

8 Nisan 2008 Salı

Muhalefet Eksikliği

Sonunda TÜSİAD'da muhalefet eksikliğinden şikayetçi oldu! Arada sırada söylediği doğru mesajlardan biriydi bu TÜBİTAK'ın. Hemen CHP çevrelerinden tepki çekti.

Eğer yeterli muhalefet olsaydı:

- Sosyal Güvenlik Yasasına karşı çalışanların bölünmesi mümkün olabilirmiydi?
- Sabah-ATV'ye mahkeme kararlarına aykırı olarak el koyulup borazan haline gelmesi mümkün olabilirmiydi?
- AB sosyalist, sosyal demokrat guruplarının AKP'nin ülkeyi nereye götürdüğünü bu kadar anlamaması mümkün olabilirmiydi?
- Kaz Dağlarında altın aranabilirmiydi?
- Yolsuzlukların üstü bu kadar örtülebilirmiydi?
- Hem İsrail hem de Hamas'la ilişki kurulan bir dış politika uygulanabilirmiydi?
.......

Niye yetersiz muhalefete yol açan, seçim barajları, siyasi partiler yasası, ön seçim zorunlulluğu gibi konuların çözülmesini savunmuyor TÜSİAD ve AB. Ne de olsa onların sözleri daha geçerli.

BLOG SAYFAM

Ben iki yıldır BLOG dünyasında yüzden fazla yazı ile yer alıyorum. Son zamanlarda bazı bloglar üzerinde uygulanan çeşitli sansürler nedeniyle yazılarımı ikinci bir blog sayfasında da yayınlamanın ve gerekirse o sayfayı ana sayfam yapmanın gereğini duydum.
Daha önceki yazılarıma http://uygarradikal.blogcu.com adresinden erişebilirsiniz.
Son yazımı bu bloga kopyalayacağım. Bundan sonraki yazılarımı da buraya kopyalayacağım.
Yeniden Merhaba